Pazartesi, Ocak 30, 2012

İki Yazarın Sohbeti

Son yıllarda fantastik kurgu okuyabiliyorsam muhtemelen bu birazdan bahsedeceğim iki yazarın bunda önemli etkileri olmuştur. Aksi takdirde birbirini kopyalayan bir elf, bir cüce ve bir insan yola çıktıklar tarzı anlatım bana yetti. İllaki isimlerinin elf, cüce olması şart değil. İsimlerine ne derseniz deyin ama kendi fantastik dünyamı yarattım diyen herkesin yaptıkları nadiren Tolkien'den ayrışabiliyor.


İlk yazar Bernard Corwnwell. Yazarın pek çok tarihi romanı var. En çok tanınaı ise 24 kitaptan oluşan Sharpe serisi. Sharpe'ın dizisi çekilmişti ve Sean Bean oynuyordu. Kendisi ile Türkçeye pek muhterem Murat Başekim tarafından çevrilen Kış Kralı üçlemesi ile tanıştım. Beni derinden etkileyen bir yaklaşımı vardı. Anlatım, kurgu ve dili değildi bana ilginç ve farklı gelen. Farklı, gerçekci ve çekici olan anlattığı Arthur öyküsünün sefaleti idi. Şan, şöhret yerine ter, kan, kusmuk ve idrar içerisinde, toplasan 100 kişiyi geçmeyen orduların savaşları vardı. Herkesin asaleti ve onuru ile tanıdığı şovalyelerin zayıflıkları ve hatta karaktersizlikleri ile bezeli idi kitap. En çok bilinen isimlerden biri olan Merlin'inin bir acımasız siyasetçi, hatta bir şarlatan oluşu vurucu idi. Ortada be hristiyanlık, ne de kutsal kase vardı. Aksine Arthur bir çoğuna göre bir din düşmanı idi. Cornwell Arthur Efsanesi üzerinde yazan bir çok yazardan biri ama Kış Kralı serisinde kullandığı hikaye çok daha yalın, acımasız ve gerçekci. Uzun lafın kısası Cornwell'in olayları efsaneden uzak olarak anlatması, bu efsane nasıl bu hale gelmiş olabilir yaklaşımı benim için çok etkileyici idi.

İkinci yazar ise G.R.R. Martin. Kendisinden Hitit Güneşinde son zamanlarda pek çok kere bahsettik. Onun Taht Oyunlarında kullandığı gerçekci yaklaşım da, Cornwell'in anlatımı gibi beni etkiledi. Daha önce çok tekrarladığım konuları burada bir kez daha yazmayacağım.

Velhasıl bu iki yazarın kısa bir sohbeti Indigo adlı bir blogda yayınlanmış. Sohbetlerinde tarihi ve fantastik kurgunun birbirlerine ne kadar yakın olduklarını, kurgusal olarak her iki türde de yapılan bilinen gerçeklikten  sapmaların benzerliklerinden bahsetmişler. Martin salt iyi ya da kötü karakterlerin değil de "Gri Karakterlerin" kendisini daha çok cezbettiğini anlatmış. Cornwell ise sürekli aynı etik kurallara göre davranan karakterlerin "sıkıcı" oldunu eklemiş.  Sanırım her ikisinin kitaplarında beni etkileyen karakterlerin yaptıklarından çok yapamadıkları. Son olarak da Tolkien örneği üzerinden kendi öykülerin yazılırken büyüdüğünü konuşmuşlar.

Bu kısa sohbetin tüm metni burada:

6 yorum:

Hakan dedi ki...

Sonunda Bernard Cromwell'in Arthur kitaplarını aldım, Eralp öveli çok oldu ama... Bir ara da okurum artık!

Roulth dedi ki...

Oku bir an önce... geriye attıkça yaşamında bir şeyler eksik kalır... :)

EnT dedi ki...

Yauv sen onları alalı bir yıl olmadı mı? PicoCon'da almıştın galiba.
Eralp'in haklı olması ayrı, okusana şu seriyi, valla beğeneceksin.

Hakan dedi ki...

Eheheh, yakalandım!

kansu dedi ki...

Abi, Cornwell çok çok iyi savaş sahnesi yazıyor. Muharebe diyelim aslında. Ben GRRM sayesinde tanıştım kendisiyle ve bütün Sharpe romanlarını bir gayretle okudum.

Tek can sıkıcı taraf, öldürmeyen Mitra Sharpe'ı öldürmüyor. Herif bütün Napolyonik savaşların hemen hepsine katılıyor. Er mertebesinden girip, albaydan emekli oluyor.

Hakan dedi ki...

Olmamış şey değil Bakiniz, Band of Brothers TV dizisinden öğrendiğimize göre asteğmen olarak başlayıp binbaşı olarak çıkabiliyorsun daha kısa bir savaşta.