Cuma, Mayıs 14, 2010

Hitit Güneşi Öyküleri #1 - Okul

Yeni bir deneme yapıyoruz. Hitit Güneşi öyküleri.

Bu gun benim Okul kısa hikayemi Eralp okudu. Buyrunuz!



MP3 olarak indirmek icin buraya gidiniz.

Köşedeki RSS linklerini de podkast yazılımlarınızla kullanabilirsiniz.

Müzik Pink Floyd'un 8bit adaptasyonundan...

Pazar, Mayıs 09, 2010

Finlandiyalı Bilim Kurgu ve Fantaziciler

Eastercon 2010'daki panellerden birisi İngilizceye çevrilmemiş avrupalı bilim kurgu yazarları hakkındaydı ve Finlandiya'daki fantazi yazarlarının eserlerinin ne kadar iyi olduğundan bolca bahsedildi. Birisi hatta J.R.R. Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi ingilizce cevirisine göre orjinali olan Fincede daha iyi diye espri yaptı. Efendime söyliyim, Konvensiyonlar epizortunda bahsettiğimiz gibi Fince dil açısından destan ve fantastik hikaye anlatmaya çok uygunmuş dediklerine göre.

Bir kaynağin bana Finlandiyalı bir bedava kısa hikaye dergisinin linkini gönderdi. Bu arkadaşlar arada bir uluslararası sayı çıkartıp ingilizce yayınlıyorlarmış. 2007 ve 2006 sayıları buraya basılarak elde edilebilinirmiş.

2007 sayısı Pasi Ilmari Jääskeläinen, Juha-Pekka Koskinen, Anne Leinonen, Tiina Raevaara, J Pekka Mäkelä, Petri Salin ve M.G. Soikkeli isimli yazarlardan eserlere sahip.

J Pekka Mäkelä ismi tanıdık. Karsta adlı kitabı Eastercon'daki panelde özetlenmişti ve hayli övgü almıştı. O zamandan başka yerlerden de adını duydum bu kitabın ve yazarın. Ne yazık ki ingilizceye bile çevrilmediğinden Fince öğrenmek dışında bir yolumuz kalmadı simdilik

Bi takılın bakalım, beğenirsiniz belki hikayeleri. :)

Perşembe, Mayıs 06, 2010

Darth Vader and Tomtom


Hah! Sonunda GPSlerde tanıdık bir ses. Ama ne pahasına... :)


Hitit Güneşi Epizort 34! Konvensionlar! (bi daa)

Eralp, Hakan, Kansu ve misafirimiz Banu sizlerle!

Kansu gittigi Norwescon'dan, Hakan & Banu da Eastercon'dan bahsediyor. Ayni hafta sonu, dunyanin iki farkli yerinden geyikler!



Show notes yapcaktik ama uzun bi geyikte milyon seyden bahsetmisiz, kusura bakmayin, gunlerce suren bir edit olayindan sonra usendim :)

MP3 olarak indirmek icin buraya gidiniz.

Köşedeki RSS linklerini de podkast yazılımlarınızla kullanabilirsiniz.

Çarşamba, Mayıs 05, 2010

Radio Free Albemuth


28 Nisan ve 3 Mayıs arası çok meşguldum. Londra'da Bilim Kurgu ve Fantazi Film Festivali numara 9 beni çok meşgul etti. 10 uzun metraj ve 20 küsür kısa metraj izledim, her birine tek tek yorum yazacağımdır! Ve ilk olarak bundan başlayalım:


Ülke: ABD
Yönetmen: John Symon
Hakan'ın puanı: 9/10

IMBD puanı: 9.5/10

Öncelikle benim için festivalin önemli filmlerinden biriyle açalım geyiği. Motorsikletime atlayip pot pot ondra merkezine indim. En son bunu yaptığımda yanlış yere parkettiğim için 120 sterlin park cezası yemiştim! O zamandır merkezine inmiyorum tren dışında.

Başar'la buluşmayı başardık bir şekilde ve bu kez geciken ben oldum (süpriz bi olay) ve Picadilly Circus'daki Apollo sinemasına daldık. Hayli kalabalık bir salonda Philip K. Dick'in ölümünden sonra yayınlanan neredeyse otobiyografisel kitabı Radio Free Albemuth'u izlemeye başladık.

Bilmeyenlere anlatayım, PKD gerçekte son derece paranoyak, bir sürü sorunları olan bir adamdı. Kitaplarının çoğunda kişiliğin ne manaya geldiği ve nasıl herkesin birbirini izlediği hayli bir ele alınıyor. Öte yandan film adaptasyonları genelde "fikri çaldık - esinlendik" havasında. Do Androids Dream of Electric Sheep ile Bladerunner filmi (her ne kadar süper bir film olsa da) arasındaki benzerlik ikisinde de Android kovalayan Decker adlı bir detektifin varlığı olarak ozetlenebilir. Animasyonvari A Scanner Darkly filmi muhtemelen kitaba en yakın adaptasyonlardan birisiyken iddialara göre John Symon kitabı hayli takip etmiş. Ne yazık ki PKD'nın bu kitabını henüz okuma fırsatı bulamadığımdan bir yorum yapamayacağım ancak Wikipedia ile karşılaştırdığımda gerçekten pek değişiklik yapılmamış gibi duruyor.

Nick Brady adında bir plak yapımcısı aniden her gece aynı saatte pembe bir ışık ile "aydınlatılmaktadır" ve hayattaki seçimlerine yardımcı olmaktadır. Nick bu varlıka VALIS adını vermiştir. Eski dostu bilim kurgu yazarı Philip'e bundan bahsettiğinde Philip bu konunun bir kitap yazmak için çok banal olduğunu söyler. Bir yandan Amerika'nın yıllarca başkanlığını yapan Nixonvari tip, bütün dertleri ARAMCHEK adlı bir örgütün üstüne atmakta ve arka arkaya daha faşist sağcı kanunlar getirmektedir.

Nick ve Philip bu mesajların gerçekçiliğini tartışmaktayken etrafında hersey gittikçe kötüye gitmektedir. Başkan'ın paranoyasının ve ARAMCHECK'in gercek olmadığının kanıtını ele geçirdikten sonra subliminal bir şarkı yayınlayarak herşeyi ortaya çıkartmaya çalışırlar ancak işler pek öyle yürümez.

Bu kadar özet yeter, muhtemelen fazlasını bile anlattım. Bu filmi daha tamamlanmamışken izledik ama yine de başarılıydı. Oyuncuların hiç birisi Oscar kazanamayacak (Akanis Morrissette de oynuyor ve şarkı bilem söylüyor) ancak karakterlerin gerçekçiliği başarılı bir şekilde gösterilmiş.
PKD'nin kendisinin ciddi bir alkol, uyuşturucu ve paranoya sorunun olduğu bilinen bir olay ve gerçek hayatta harbiden VALIS'in varlığına inanıyordu. Bir diş iltihapının olduğu ve bunun tedavisi sonucu kendine gelmiş olması PKD'ye hayal ve gerçek arasındaki çizginin bizlerin inandığımızdan daha ince olduğunu göstermişti.

Açıkcası paranoyak ve bir sürü başka sorunları olmayan bir PKD'nin romanları son derece sıkıcı olurdu. Başkalarının acılarından bize bu kadar zevk çıkması ne kadar etik bir olay tartışılır ama PKD'yi aynı yıllardaki diğer yazarlardan farklı kılan bir şey olduğu kesin.

Bu filmin piyasada pek tutacağını zannetmiyorum. Morrisette dışında ünlü bir oyuncunun olmadığı için pek de sesi çıkmayacak b film muhtemelen birkaç yerde gösterilip hızlıca DVDlerin en ucuz reyonuna atılacak ve unutulacak. Öte yandan benim kesinlikle hoşuma gitti ve ilerde cult olma ihtimali yüksek. Dünya'daki ilk halka açık gösterimini izlemiş olmak hoş bi olaydı bence. Bitmiş halini tekrar izlemeyi kesinlikle isterim.

Salı, Mayıs 04, 2010

Podcast haberleri - niye geciktik?

Merhaba millet,

Kısa bir haber:
Elimizde bibuçuk saatlik uzun bir kayıt var. Edit işi neredeyse bitti, tam tamam bu iş derken Kansu "benim sesim şurda sorunlu" yaptı. Bakacağız artık. Hedefimiz Çarşamba akşamı, Perşembe sabahı filan. Kusurumuza bakmayınız, varolan kayıtlarımız hakkında yorum yazınız.

Ayrıca yakında yeni hikaye kayıtlarımız geliyor.
Eğer okuyup yayınlama izni verebileceğiniz bir hikayeniz varsa lütfen bize bir not düşün, konuşalım bu iş nasıl olur diye!

POLYSTOM

Adam Roberts
Gollancz, 2004

Adam Roberts daha önce hiç okumadığım, kitap pazarından ucuz olduğu ve hadi bir deneylim diyerek aldığım bir yazar. Doğrusunu isterseniz bu rastgele seçimde hiç bu kadar bahtlı çıkacağımı düşünmemiştim.

Kitap adını ana karakterinden alıyor: Polystom. Yazarın kendi blogunda yazdığına göre Yunanca 'çok ağızlı' anlamına geliyormuş. Gerçekten de kitabın gidişi boyunca Polystom'un boş boğazlıklarının sonu olmadığını görüyoruz.

Polystom, altı gezegenlik bir sistemde tüm sistemin kralı adına gezegenlerden birinin vekilharcı. Babadan oğula geçen vekilharçlık görevini babasının ölümüyle devralmış ve bu görevini büyük ölçüde yardımcılarına, malikanesinin idaresini de uşaklarına bırakmış, zenginliğin ve soyluluğun verdiği güvenle gelenekselci olmanın dışında bir tasası olmadan yaşayan bir aristokrat.

Bu sistemde yaşayanların 19. yüzyıl başlarının aristokrat ortamını andıran bir yaşamı var. Soylular görkemli malikanelerinde uşaklarının ve hizmetkarlarının arasında birbirlerine ne kadar soylu olduklarını göstermeye uğraşırlarken, uşaklar ve hizmetkarlar efendilerinin kaprislerine boyun eğiyor, bağnaz bir itaatkarlığı meziyete dönüştürmenin yollarını arıyorlar. Sonunda zaten olan oluyor ve Mudworld adı verilen bir gezegende bir isyan başlıyor. Ancak Polystom'un öyküsü bu savaşın başlangıcından sonra, savaş daha devam ederken geçiyor.

Sosyal yapı ve teknoloji olarak 19. yüzyıl başlarını andıran bir ortamda altı gezegene yayılmış bir krallığın bunu nasıl becerdiği sorusu aklınıza gelebilir. Polystom'un yaşadığı sistem bildiğimiz fizik kurallarının aksine, yüzeylerde yoğunlaşan, yüzeylerden uzaklaştıkça incelen bir atmosferle birbirine bağlı. Öyle ki, daha kitabın ilk bölümünde Polystom çift kanatlı, pilot kabini açık uçağıyla vekilharçlığını yaptığı Enting gezegeninden kalkıp, aya amcasını ziyarete gidiyor.

Kitap üç öyküden oluşuyor. İlki Bir Aşk Hikayesi. Yaşama ve insanlara yalnızca kendi üzerinden bakan Polystom bir partide gördüğü güzel ama suskun Beeswing'e aşk olur. Geleneklere uyarak kızdan önce ailesiyle anlaşır ve evlenirler. Fakat Beeswing Polystom'un sandığı gibi itaatkarlığından suskun duran biri değildir. İçinde hür bir ateş yanmaktadır. Sonuç olarak evlilikleri, Polystom'un aristokrat duyarsızlığı, Beeswing'in örtülü özgür ruhuyla birleşince kısa sürer ve sonunda Beeswing ölür.

İkinci bölüm Polystom'un Enting gezegeninin ayında yaşayan amcasının öldürülüşünü anlatan Bir Cinayet Hikayesi. Polystom'un amcası Cleonicles, ay yüzeyinin önemli bir kısmının sahibi olmanın yanısıra, başarılı bir bilimadamı ve üstün bir hesaplama yeteneğine sahip devasa Hesap Cihazının da mucididir. Bu bölüm, Cleonicles'in arazisine vuran bir skywhal gördükten kısa bir süre sonra kendi evinde acımasızca öldürülüşünü konu ediniyor. Unutmadan ekleyeyim, skywhallar gökcisimleri arasındaki ince atmosferde yaşayan devasa, balinamsı varlıklar. Bulundukları ortamdaki yegane canlı türü.

Üçüncü bölüm ise önceki aşk ve cinayet konulu öykülere yakışır bir temaya sahip olan Bir Hayalet Hikayesi. Polystom'un kendini kanıtlama ihtiyacıyla orduya yazılmaya karar vermesi ve Mudworld üzerindeki isyancılara karşı verilen savaşa katılmasının öyküsü. Hayaletlerle ilgili kısım bundan sonra başlıyor ve hem bir hayalet hikayesi hem de göreceli gerçekleri tartışan yarı felsefi yarı bilimsel bir tartışmaya dönüşüyor.

Özellikle son bölümde ellerim kitaba yapıştı ve çocukların bağırışları, evin koşuşturması arasında bile bir yolunu bulup okudum. Ayrıntılarına girip okumak isteyebilecekler için tadını kaçırmamak için kısaca anlatmak gerekirse, Polystom kendi bencil aristokrat yapısının zamanla esiri olurken, kendi özel bir çabası olmadan amcasının neden öldürüldüğünü öğrenir ve ölmüş eşi Beeswing zor bir anında onun yanında beliriverir. Polystom'un evinin rahatından algılamakta yetersiz kaldığı savaş bu olayla bambaşka bir çehreye bürünür.

Adam Roberts neredeyse her sayfayla yeni bir sürpriz sunarak kitabı sürükleyici kılmış. Anlatımının akıcılığı ve son bölümdeki tartışmaların tadı damakta tatlı bir his bırakıyor. Doğrusu, bitmesine üzüldüm diyebilirim. Öte yandan Adam Roberts'ın bütün eserlerinde bu tat varmış. Belki de ümit kesmemek gerek...