Salı, Mayıs 04, 2010

POLYSTOM

Adam Roberts
Gollancz, 2004

Adam Roberts daha önce hiç okumadığım, kitap pazarından ucuz olduğu ve hadi bir deneylim diyerek aldığım bir yazar. Doğrusunu isterseniz bu rastgele seçimde hiç bu kadar bahtlı çıkacağımı düşünmemiştim.

Kitap adını ana karakterinden alıyor: Polystom. Yazarın kendi blogunda yazdığına göre Yunanca 'çok ağızlı' anlamına geliyormuş. Gerçekten de kitabın gidişi boyunca Polystom'un boş boğazlıklarının sonu olmadığını görüyoruz.

Polystom, altı gezegenlik bir sistemde tüm sistemin kralı adına gezegenlerden birinin vekilharcı. Babadan oğula geçen vekilharçlık görevini babasının ölümüyle devralmış ve bu görevini büyük ölçüde yardımcılarına, malikanesinin idaresini de uşaklarına bırakmış, zenginliğin ve soyluluğun verdiği güvenle gelenekselci olmanın dışında bir tasası olmadan yaşayan bir aristokrat.

Bu sistemde yaşayanların 19. yüzyıl başlarının aristokrat ortamını andıran bir yaşamı var. Soylular görkemli malikanelerinde uşaklarının ve hizmetkarlarının arasında birbirlerine ne kadar soylu olduklarını göstermeye uğraşırlarken, uşaklar ve hizmetkarlar efendilerinin kaprislerine boyun eğiyor, bağnaz bir itaatkarlığı meziyete dönüştürmenin yollarını arıyorlar. Sonunda zaten olan oluyor ve Mudworld adı verilen bir gezegende bir isyan başlıyor. Ancak Polystom'un öyküsü bu savaşın başlangıcından sonra, savaş daha devam ederken geçiyor.

Sosyal yapı ve teknoloji olarak 19. yüzyıl başlarını andıran bir ortamda altı gezegene yayılmış bir krallığın bunu nasıl becerdiği sorusu aklınıza gelebilir. Polystom'un yaşadığı sistem bildiğimiz fizik kurallarının aksine, yüzeylerde yoğunlaşan, yüzeylerden uzaklaştıkça incelen bir atmosferle birbirine bağlı. Öyle ki, daha kitabın ilk bölümünde Polystom çift kanatlı, pilot kabini açık uçağıyla vekilharçlığını yaptığı Enting gezegeninden kalkıp, aya amcasını ziyarete gidiyor.

Kitap üç öyküden oluşuyor. İlki Bir Aşk Hikayesi. Yaşama ve insanlara yalnızca kendi üzerinden bakan Polystom bir partide gördüğü güzel ama suskun Beeswing'e aşk olur. Geleneklere uyarak kızdan önce ailesiyle anlaşır ve evlenirler. Fakat Beeswing Polystom'un sandığı gibi itaatkarlığından suskun duran biri değildir. İçinde hür bir ateş yanmaktadır. Sonuç olarak evlilikleri, Polystom'un aristokrat duyarsızlığı, Beeswing'in örtülü özgür ruhuyla birleşince kısa sürer ve sonunda Beeswing ölür.

İkinci bölüm Polystom'un Enting gezegeninin ayında yaşayan amcasının öldürülüşünü anlatan Bir Cinayet Hikayesi. Polystom'un amcası Cleonicles, ay yüzeyinin önemli bir kısmının sahibi olmanın yanısıra, başarılı bir bilimadamı ve üstün bir hesaplama yeteneğine sahip devasa Hesap Cihazının da mucididir. Bu bölüm, Cleonicles'in arazisine vuran bir skywhal gördükten kısa bir süre sonra kendi evinde acımasızca öldürülüşünü konu ediniyor. Unutmadan ekleyeyim, skywhallar gökcisimleri arasındaki ince atmosferde yaşayan devasa, balinamsı varlıklar. Bulundukları ortamdaki yegane canlı türü.

Üçüncü bölüm ise önceki aşk ve cinayet konulu öykülere yakışır bir temaya sahip olan Bir Hayalet Hikayesi. Polystom'un kendini kanıtlama ihtiyacıyla orduya yazılmaya karar vermesi ve Mudworld üzerindeki isyancılara karşı verilen savaşa katılmasının öyküsü. Hayaletlerle ilgili kısım bundan sonra başlıyor ve hem bir hayalet hikayesi hem de göreceli gerçekleri tartışan yarı felsefi yarı bilimsel bir tartışmaya dönüşüyor.

Özellikle son bölümde ellerim kitaba yapıştı ve çocukların bağırışları, evin koşuşturması arasında bile bir yolunu bulup okudum. Ayrıntılarına girip okumak isteyebilecekler için tadını kaçırmamak için kısaca anlatmak gerekirse, Polystom kendi bencil aristokrat yapısının zamanla esiri olurken, kendi özel bir çabası olmadan amcasının neden öldürüldüğünü öğrenir ve ölmüş eşi Beeswing zor bir anında onun yanında beliriverir. Polystom'un evinin rahatından algılamakta yetersiz kaldığı savaş bu olayla bambaşka bir çehreye bürünür.

Adam Roberts neredeyse her sayfayla yeni bir sürpriz sunarak kitabı sürükleyici kılmış. Anlatımının akıcılığı ve son bölümdeki tartışmaların tadı damakta tatlı bir his bırakıyor. Doğrusu, bitmesine üzüldüm diyebilirim. Öte yandan Adam Roberts'ın bütün eserlerinde bu tat varmış. Belki de ümit kesmemek gerek...

Hiç yorum yok: