Çarşamba, Mart 26, 2008

Bezirgan Efendi

Kararmış tahtaları, sokağa eğilmiş cumbaları ile taş döşeli sokakları örtüp güneşten sakınan ahşap binalar güruhunun arasında herkesin Bezirgân Âdem Efendi olarak çağırdığı zat belirdi. Attarlar çarşısının sokaklarını elinde bastonu ile ağır aksak arşınladı. Güneş sıcak yüzünü daha göstermeye başlamamış, yüzyılları geride bırakan şehrin sokakları insanlarla dolmaya başlamamıştı.

Âdem Efendi sokaktaki ahbaplara, konu komşuya selam ederek ekmek teknesinin önüne geldi. İşlemeli ahşap kepenkleri sahipleri gibi yıllara meydan okuyordu. Son on yıldır başının belası olan bel ağrısının nezaretinde asma kilitleri açtı. Nerdeyse boyu kadar olan kepenkleri dükkanın sağına ve soluna sabitledi.

Uzun yıllar önce Hakk’a yürüyen anasının söylediğine bakılırsa bu yaz Bezirgân Efendinin gördüğü seksen dokuzuncu yazdı. İlerlemiş yaşına rağmen işleri devredecek oğlu, damadı olmadığı için hâlen bir başına çalışıyordu. Ne kadar yorulmuş, bezmiş, aşınmış olsa da, her sabah gündoğumunun peşi sıra dükkanını açar, gölgeler uzamaya başladığında da kapatırdı. Bildi bileli bu dükkan böyle yürürdü. Babası da, ondan önce gelen dedesi de böyle çalışmıştı.

Âdem Efendi yavaş yavaş emtiayı içeriden çıkartıp yerlerine asmaya başladı. Kurumaya yüz tutmuş bir ağaç gibi iyiden iyiye beli bükülmüştü. Yükseğe asmak her gün ayrı bir azap olsa da, işini sessizce bitirip dükkanın kuytusundaki köşesine kuruldu.

Dükkanın sokağa bakan ön yüzü yerden yaklaşık iki arşın yüksek ufak bir cumba misali balkondu. Ahşap işlemeler ile bezenmiş balkonun sağında ve solunda envai hastalığa deva iksirleri sergileyen camekânlar vardı. Üzerlerinde ise boydan boya çekilmiş ipe asılı, bin bir çeşit illete ve musibete iyi gelen, muskalar duruyordu. Arkasındaki raflarda ise her çeşit efsunu barındıran yazmalar vardı.

Dükkan büyük dedesinin yadigârıydı. Şehrin fethinin akabinde iksir satışlarının düzenlenmesi için Sultan fermanı çıkmış, satışların sadece gedikli dükkanlarda yapılması ferman edilmişti. Bunu fırsat bilen büyük dedesi önce gerekli kişilere, münasip şekillerde ricacı olup satış iznini kopartmıştı. Sonrasında birkaç efsunbaz ile anlaşıp dükkânı açmıştı. Ulema ve saray ahalisi her daim efsuna ilgi göstermişler, her biri birbirinden pahalı iksirleri, muskaları almak için yarışmışlardı. Bu sayede ailede en büyük erkek evlada geçen Efsun Dükkanı büyük dedesini ihya etmişti.

Âdem Efendi siftahsız geçen sabahtan sonra öğle yemeğini yiyip, dükkanın loş, serin kuytusuna kurularak müşteri beklemeye başladı. Bağdaş kurduğu ufak sedirde bir elinde çubuğu, yanı başında kahvehaneden ısmarladığı köpüklü acı kahvesi ile güneşten kaçarcasına yürüyen ahaliyi seyrediyordu. Dükkândaki ürün bolluğuna rağmen tek müşterisi balkonun gölgesinde yatan köpeklerdi. Bu iki köpek neredeyse her gün güneşin tepeye çıkması ile birlikte gelir, ortalık biraz serinlemeye başlayınca kasaba yaltaklanmak üzere giderlerdi. Bezirgân Efendi ise onlara ses etmez, seyrek de olsa gelen müşteriyi rahatsız etmedikleri sürece uyuklamalarına göz yumardı.

Babası dükkanın başına geçince ailenin bahtı dönmeye başlamıştı. Babası dedelerden kalan mirası çar çur edip harcamış, elde kalan bir avuç parayı da Âdem Efendi’nin üç erkek kardeşine, dükkânı ise ona bırakmıştı. İşte bu yıllarda ailenin bahtı gibi devran da döndü. Halk yıllarca ulemanın en gözde oyuncakları olan efsunlara gıpta ile bakarken, batıdan âdeta yeni bir güneş doğdu. Adına ilim dedikleri bu kepazeliğin sırf küffar batı illerinden çıkmış olması bile günah sayılması için yeterliydi.

Fen, fizik gibi ecnebi isimlerle anılan bu düzenbazlık sayesinde halk üç paraya her türlü efsun kerametini gösteren zımbırtıyı alabiliyordu. Üstüne üstlük saraydan da homurtular yükselince halk bu gavur maskaralığını iyice sahiplenip, “Onların efsunu varsa bizim de ilmimiz var” diye sesini yükseltmeye başladı. Böyle olunca zaten son dönemlerde eksik para basan saray, ülkeyi basan bu çılgınlığa göz yumdu.

Bütün bu deveran arasında olan Âdem Efendi ve bir avuç gedikli efsun tüccarına oldu. Halkın tepkisinden korkan ulema ile saray yavaştan elini ayağını çekti efsun dükkânlarından. Satışlar giderek düştü, işler neredeyse yandı, bitti, kül oldu.

Sıcak geçen öğleden sonranın akabinde bir kez daha gölgeler uzamaya başladı. Âdem Efendi kurulduğu sedirinden bel ağrısının nezaretinde kalkıp ağır ağır muskaları topladı. Nerdeyse kendisi ile yaşıt kepenkleri siftahsız geçen başka bir günün sonunda kapatıp kilitledi. Kendisi gibi dükkanlarını kapatmaya başlayan çevre esnafa selam etti. Bastonundan destek alıp, ağır aksak batan güneşe karşı evinin yolunu tuttu. Bu batan güneş belki de Bezirgân Âdem Efendinin, asırlık efsunculuk zanaatinin, yani koskoca bir devrin sonuydu.

Perşembe, Mart 20, 2008

Arthur C. Clarke (1917-2008)

Bilim Kurgu edebiyatının büyük isimlerinden Arthur C. Clarke 19.03.2008 tarihinde yaşamakta olduğu Sri Lanka'da hayatını kaybetti. Artık kendisinden ve hikayelerinden mahrumuz.

BK Kronoloji

Bu kronoloji genel olarak Bülent SOMAY’ın Metis Çeviri Bilimkurgu Özel Sayısı’nda yayınladığına Zühtü BAYAR’ın Bilimkurgu ve Gerçeklik kitabında Türk ve Osmanlı bilimkurgu edebiyatı tarihinden ekledikleriyle elde edilmiştir. Ben MÖ 340’ta Platon’un yazdığı Ütopik Devlet ve MÖ 350’de Atlantis’ten bahsettiği Timovs ve Krityas eserlerini dikkate almadım. Türk Yazarlar ve BK sinemasıyla ilgili bir iki satır daha ilave ettim.

M.S.150 LUKİANOS Gerçek Tarih. Bu yapıtta aya yapılan yolculuk öykülenmiş

1516 Sir Thomas MORUS Ütopya. Ütopya kavramının ve bunun sözcüğü “Ütopya”nın kaynağı

1629 Francis BACON New Atlantis. Geleceğin bilim ve teknolojisi anlatılır.

1638 Francis GODWIN The Man in the Moon. Lukianos’tan sonra ikinci ay yolculuğu öyküsü

1657 Cyrano de BERGERAC L’autre Mond - Diğer Dünya. Aya ve Güneşe yapılan yolculuklar.

1670 Evliya Çelebi Seyahatname. Denizaltı, robotlar, roketler, Hezar-Fen Ahmet Çelebi.

1736 Jonathan SWIFT Gulliver’s Travels. Fantastik üç olağanüstü yolculuk öyküsü.

1750 VOLTAIRE Micromegas – Kocaman Yavru. Satürnlü bir yaratığın dünyayı ziyareti

1818 Mary W. SHELLEY Dr. Frankestein. İlk organik robot.

1865 Jules VERNE De la Terre a la Lune – Aya Seyahat. İlk yetkin BK roman sayılıyor. Yazarın
diğer kitaplarından Arzın Merkezine Seyahat ve Denizler Altında Yirmi Bin Fersah sıkı BK romanlarından tabii ki.

1890 William MORRİS News from Nowhere. Sosyalist içerikli bir ütopya.

1895 Herbert G. WELLS The War of the Worlds. Marslıların dünyayı işgali. Yazarın Time Machine ve When the Sleepers Wakes gibi eserleri konusunda ilk.

1913 Abdülhak H. TARHAN Tayf Geçidi. XL. yüzyıl betimlemesi. Çevriyazını yapılmamış.

1920 Y. Ivanoviç ZAMYATIN Mıy – Bizler. Sovyet devriminden düşkırıklığına uğrayan bir troçkistin distopyası. Aynı zamanda modern BK unsurları da içeren bir kitap.

1921 Refik Halit KARAY Mr. Con Hülya. Kuva-i Milliye ve Ankara Hükümetinin hicvedildiği ilk reaksiyoner Osmanlı BK mizah öyküsü.

1926 Hugo GERNSBACK Amazing Stories. Bu dergide ilk defa BK Scientifiction olarak anılıyor. Fritz LANG Metropolis adlı filmi çekiyor.

1932 Aldous HUXLEY Brave New World. Ana akım yazarlarından birinin ilk distopya eseri.

1937 John W. CAMPBELL Pozitif bilime dayalı BK savunan yazarın 1030’lardan beri yayınlanan Astounding Science-Fiction dergisine Genel Yayın Yönetmeni olması ve Amerikan bilimkurgu edebiyatının altın çağının başlaması.

1937-1950 Clifford D. SIMAK, Jack WILLIAMSON, L. Ron HUBBARD, L. Sprague de CAMP, Henry KUTNER, C. L. MOORE, Isaac ASIMOV, Robert A. HEINLEIN, Thedore STURGEON, A. E. Van VOGT, Robert SHECKLEY, Alfred BESTER, James BLISH, Frederic POHL, C. M. CORNBLUTH, Arthur C. CLARKE, Ray BRADBURY gibi yazarların en verimli dönemleri.

Sinemada ve çizgi romanda Flash Gordon (Türkiyede Baytekin ve Yıldırım Kaptan adıyla da geçer), Superman, Spaceman-Shazem, Captain America, Batman, Hulk, Flash, Örümcek Adam gibi kahramanların bu dönemlerde ortaya çıkar.

1943 Dr. V. BİLGİN Rüya mı Hakikat mı?. İlk Türk sosyo-politik BK romanı.

1949 George ORWELL 1984. Zamyatin’in “Bizler” adlı yapıtıyla öncülüğünü yaptığı distopya türü bilimkurgunun en popüler örneği.

1950-1960 BK Sinemasının paranoyak altın çağı. Soğuk Savaşın etkisiyle çevrilen Hollywood filmleri “Gövde Hırsızları İstilası”, “Merihten Saldıranlar”, “Sinek” vb., ve BK yelpazesine ait birçok konuda oldukça zengin bir dizi siyah beyaz BK filmleri; “Dev Örümcek Tarantula”, “Kendi Kendine Küçülen Adam”, “Büyüyen Göktaşları”, “Uzaydan Gelen Çocuklar”, “Uçan Dairelerin İstilası”, vb.

1967 Harlan ELLISON Dangerous Visions. Bu antolojiyle birlikte bilimkurguda İngiltere ve ABD’de Yeni Dalga’nın başlaması. Bu yapıt daha sonra bu akımın manifestosu olarak kabul edildi.

1965-1975 Ursula K.LeGUIN, Harlan ELLISON, Brian W.ALDISS, J.G.BALLARD, Micheal MORCOCK, Samuel R.DELANY, Philip K.DICK, Frank HERBERT, Brain STABLEFORD ve Norman SPINRAD gibi yazarların Yeni Dalga’nın önde gelenleri olarak dikkat çekmesi.
Aynı sıralarda beyaz camda StarTrek (James Blish-Gene Brodberry) ile başlayan yeni BK televizyon dizileri dönemi. Beyaz perdede de 2001 Space Odysey (Stanley KUBRICK+Arthur C. Clarke) ; yeni çekim teknolojileriyle hazırlanmış BK filmlerinin öncüsü ve alternatif öykü ise Solaris (Andrey TARKOVSKI+Stanislav LEM)

1971 Metin ATAK Gezegenler Savaşıyor. Dünyalar savaşına benzetme. Arena adlı eseri de Çağlayan Serisinin “Feza Canavarları”ndan benzetme.

1977 Georges LUCAS Star Wars. Popüler space opera.

1980 William GIBSON The Neuromancer. Yeni distopya; Cyberpunk akımının ortaya çıkışı. İnsanlarla bilgisayarların birleşmesi sonucu ortaya çıkan kişisel ve toplumsal sorunlar.

1980-1990 Alien, yeni versiyon Startrek, Terminator gibi bilgisayar destekli uzay maceraları ağırlıklı sinema BK filmleri.

1990-1999 Atılgan ve Nostromo dergilerinin yayın hayatına girmesinden sonra Haldun AYDINGÜN, Müfit ÖZDEŞ, Gurur ASI, Sabri GÜRSES gibi yeni yazarların Çağlayan Kuşağı Orhan DURU, Sezar ERKİN, Selma MİNE ve Zühtü BAYAR gibi yazarlara katılmasıyla Türk BK edebiyatında Altın Çağın başlaması.


Türk BK edebiyatında, 1939 yılında Çocuk Haftası dergisinde yayınlanan yazarı bilinmeyen uzun öykü bir yana bırakılırsa 1943 yılından bu yana bu alanda ürün veren yazarlar sırasıyla; Dr. V. BİLGİN, Peyami SAFA, Dr. Adam ŞENEL, Metin ATAK, Sezar Erkin ERGİN, Selma MİNE, Dr. Sönmez GÜVEN, Giovanni SCOGNOMILLO, Orhan DURU, Recai DİNÇER, Mustafa YELKENLİ, Dr. Levent MOLLAMUSTAFAOĞLU, Bülent SOMAY, Ekram KASIM, Sezen KAYMAK, Bülent AKKOÇ, Metin DEMİRHAN, Doç. Dr. Yalçın İZBUL, Dr. Toygar AKMAN, Nurcihan, Özlem ADA, Sabri GÜRSES, Orhan S. ŞİRİN, Ali NAR, Nevra BUCAK, Fatih ÇATALLAR, Müfit ÖZDEŞ, Haldun AYDINGÜN, Zühtü BAYAR olarak sayılabilir.

Çarşamba, Mart 19, 2008

ANCIENT LIGHT

"Chronicles of Carrick V"
Mary Gentle

Gollancz 2002
Omnibus Edition

Daha önce Carrick V serisinin ilk kitabi Golden Witchbreed'le ilgili bir yorum yazmıştım. İlk kitapta, Lynne Christie adında Dünya Birliğinden bir elçi, Carrick V güneş sisteminde üzerinde yaşam olan tek gezegene gelir ve Orthe adındaki bu gezegende yaşayan halkla Dünyalılar arasında olumlu ilişkiler kurmak üzere işe koyulur.

İkinci kitap, Ancient Light, Lynne Christie'nin on yıl aradan sonra Orthe'ye dönüşünü anlatıyor. Ancak bu kez bir Dünya Birliği elçisi değil, ticari fırsatlar bulma amacıyla bu gezegeni keşfetme izni almış bir şirkete danışman olarak gelir. Şirketin amacı Orthe'nin geçmişinden kalan teknolojileri elde edip bunlardan yeni teknolojiler üretmektir.

Orthe, geçmişte büyük bir teknolojik yıkım yaşamış bir gezegendir. Teknoloji kullanmada başı çeken ve “Golden Witchbreed” adı verilen bir ırkın güç ihtirası bu yıkıma neden olmuştur. Yıkımdan dersini alan Ortheliler Tabiat Ana'nın ve toprağın evlatları olduklarını kabullenmişler ve ona sadık bir yaşam düzeni kurmuşlardır.

Yeni yaşam düzenleri doğrultusunda Orthe halkı teknolojiyi bir yıkım aracı olarak görür ve uzak dururlar. Dünya Birliğinin, Orthe'nin eski teknolojilerine karşılık yeni teknoloji vererek ticaret yapma taleplerine olumlu bakmazlar. Orthe deneyimi nedeniyle işe alınan Lynne Christie, şirketin bu amacı yüzünden on yıl önce edindiği Ortheli dostları ile görevi arasında kalır. Dostları yeni görevinin Orthe'nin huzurunu kaçıracağı düşüncesiyle Lynne'e sırt çevirirler.

Orthe kıtalara göre özellikleri değişen küçük topluluklardan oluşmuş bir toplumsal yapıya sahiptir. Ayrı ayrı her topluluğun bir lideri olsa da ihtiyaç görülmediği sürece bu toplulukları biraraya getirecek bir önder seçilmez. Her toplulukta bünyesinde Tabiat Ana dininin ruhbanları da büyük ölçüde söz sahibidirler. Bunca küçük topluluk olması Orthelileri politik ilişkileri etkili kullanan bir yapıya büründürmüştür. Halkın her tabakası politik sürecin bir parçasıdır.

Orthe'de savaş ve kavga yadırganmaz. Ataları arasında Golden Witchbreed olanlar hariç herkes geçmiş yaşamını hatırlar. Bu yüzden ölüm onlar için bir belirsizlik değildir. Dolayısıyla savaşmaktan çekinmezler. Savaşlar onlar için yaşamın doğal bir parçasıdır ve kılıç savaşta kullanılan başlıca silahtır. Yüzyıllardır süregelen bu düzen, bir şirket görevlisinin her zaman sürtüşen iki toplumdan birine gelişmiş dünya silahları sağlamasıyla bozulur ve olaylar çığırında çıkar.

İlk yıkıma neden olan ve sonradan tükendiği sanılan gizemli enerjinin varlığını sürdürdüğünün ortaya çıkmasıyla da dengeler büsbütün sarsılır.

Ancient Light bir yıkım öyküsü. İnsansı varlıklara özgü açgözlülüğün ve hırsın, gücün verdiği sahte güven duygusuyla birleşip bunlardan uzun süre uzak durmayı başarmış bir uygarlığı sona erdirişini anlatıyor. Bu anlamda bir miktar da karamsar.

Kitabın dünya tasarımı ve karakterleri oldukça güçlü. Geçmişi ve bugünüyle ayrıntılı tasarlanmış, güçlü bir uzay medeniyetini gözler önüne seriyor.

Kitap uzaylı bir toplumu ve bu toplumun yaşamını eski teknolojilerinden oluşan bir labirentte gezdirir gibi anlatıyor. Aynı teknoloji Dünyalılarda olduğu kadar Orthelilerde de benzer bir hayranlık etkisi oluşturuyor. Ancak bu hayranlığı her iki toplumun yorumlayışı farklı. Dünyalılarda sahiplenme dürtüsü ağır basarken, Orthelilerde uzak durma eğilimi artıyor.

Anlatımlar okuyanı karakterle özdeşleştirmeye yetecek kadar ayrıntılı. Ancak ayrıntıların çokluğu yer yer kurgunun ağır gelişmesine neden oluyor. Yaratılan hava neredeyse kusursuz. Orthelilerin tavırları, Dünyalılara özgü taleplere verdikleri tepkiler özgün ve tutarlı. Politik altyapı o kadar karmaşık ki kurgu mu gerçek mi olduğu zaman zaman karışıyor. Politik görüşler de tutarsızlık göstermiyorlar. Bu özellikleri kitabı kurgu evrenlerdeki politikaları anlatan bilim kurgular arasında üst raflara koyuyor.

Kitapta, yazılış tarzından ve iyi tasarlanmış yabancı bir dünyanın anlatımından gelen çekici bir taraf var. Mary Gentle, Orthe'de saklı gizemi okuyucuya Lynne Christie'nin gözlemlediği şekliyle sunuyor ve bunu iyi başarıyor.

Sağlam altyapısına ve güçlü kurgusuna karşın okumayı zorlaştırıcı birkaç ayrıntı da yok değil.

İlk kitapta olduğu gibi politik ilişkiler bu kitapta da ön planda. Lynne çoğu zaman olayların içinde değil ve olan biteni bir şirket temsilcisi olarak dışarıdan gözlemliyor. Bütün kitap Lynne Christie'nin ağzından anlatılan olayların politik yansımalarına odaklanmış. Farklı bir tarz olsa da öyküye biraz hantallık katmış. Olaylar olup biterken her şeyi Lynne'in gözünden takip eden okuyucu, karakterle aynı sıkıntılı bekleyişlere, konuya ya da karaktere doğrudan bir katkısı olmayan diyaloglar eşliğinde katılmak zorunda kalıyor.

Öykünün en can alıcı ve önemli sayılabilecek bilim kurgusal unsurlarından biri sürekli geri planda kalmış. İlk kitapta gerçekleşen ve eski Orthe teknolojisini kullanmayı sürdüren Golden Witchbreed kalıntısı bir adamla Lynne Christie arasında gerçekleşen hafıza aktarımı bu kitapta, özellikle başlarda, oldukça silik kalıyor. Daha da tuhafı tüm olan bitenler arasında, bu hafıza aktarımının, bütünüyle yabancı bir kültüre ait anıların bir dünyalı üzerinde bıraktığı etkilerden neredeyse hiç söz edilmiyor. Tüm öyküyü ana karakterin ağzından okusak da bu akıl almaz ayrıntı onun üzerinde birkaç sıkıntılı düş ve bir iki tutarsız davranış olarak ortaya çıkmaktan öteye gitmiyor. Her ne kadar yazarın sürekli bundan bahsedip konuyu daraltmaktan kaçındığı hissedilse de böyle geniş potansiyele sahip bir ayrıntının hakkını veremediği de bir gerçek.

Bunun dışında, konuşmaların arasına mantıklı olamayacak kadar uzun gözlem ve düşünce tasvirleri sokulmuş. Olaylar birinci tekil ağızdan anlatılırken ve bir diyalog sürerken araya giren tasvirler 'bunlar hiç bitmeyecek mi?' sorusunu sık sık sormanıza neden oluyor.

Anlatımın duygusal iniş çıkışları aktarmadaki yetersizliği de ayrı bir sorun. Olaylar gelişiyor, hem yeni hem eski karakterler sahneye girip çıkıyorlar, kavgalar kopuyor, sinsi politikalar uygulamaya konuyor ve baş kahramanlar, ya kurnazlıkla ya da yardım görerek, her zaman olayları denetim altında tutuyorlar. Tüm bunlar olup biterken kitabın ritmi aynı kalıyor. En yakın dostlar ölümün eşiğine geldiklerinde bile anlatım, herkesin bir masa başına oturup Orthe çayı içtiği bir sohbet sahnesinden çok fazla farklılık göstermiyor.

İyi tasarımına ve başarılı kurgusuna karşın olayların odağını bir miktar yitirmiş bir roman. Temelinde yatan sağlam hayalgücüne karşın okuması zor. Hem bilim kurguyu hem de politik entrikaların öne çıktığı kitapları beğenenler için fena bir eser sayılmayabilir. Ama bundan hazzetmeyenlere, seçme şansları varsa yazarın diğer kitaplarına yönelmelerini tavsiye ederim.