Perşembe, Nisan 19, 2007

Hitit Gunesi Podcast - MiniMi Episod zero!

Baylar! Bayanlar!

Ilk podcastimiz sonunda hazir (ed: kulliyen yalan)!

Eralp bize Puslu Kisalar Atlasi'nin yorumunu yapti. Ben Belcika'dayken adamin burnuna mikrofonu dayayarak rastgele bir kitaba yorum yaptirdim.

Bu kisa bir calisma, haliyle Mini Mi kategorisini de boylece yarattik.

Kismetse bu podcastlarin devami da gelecek.

Pazartesi, Nisan 16, 2007

Dunya <> Amerika

Eralp dedi ki...



His Dark Materials (Kara Cevher) serisinin ikinci kitabı. Birinci kitap Golden Compass (İngiliz baskısı Northern Lights, Türkçe çevirisiyle Kuzey Işıkları) Lyra Belacqua adında küçük bir kızın yaşadığı Oxford'dan, tanık olduğu bir olay nedeniyle...


Simcik... Philip Pullman Ingiliz bir yazardir. Anlattigi olaylar hayali/paralel bir evren ortaminda Ingiltere'de gecmektedir, kitap ilk defa Ingiltere'de basilmistir...


Madem oyle, neden dunya kitabi Amerikan ismiyle tanimak zorunda? Tartisiniz...

The Subtle Knife - Philip Pullman

His Dark Materials (Kara Cevher) serisinin ikinci kitabı. Birinci kitap Golden Compass (İngiliz baskısı Northern Lights, Türkçe çevirisiyle Kuzey Işıkları) Lyra Belacqua adında küçük bir kızın yaşadığı Oxford'dan, tanık olduğu bir olay nedeniyle ayrılması ve babasının peşinden kuzeye, kuzey ışıklarının mekanına gitmesini konu alıyordu. Lyra'nın yaşadığı Oxford bizim evrenimize koşut bir evrendeydi.

İkinci kitap, Kuzey Işıkları'nın sonunda kaldığı noktadan devam ediyor. Lyra babasının açtığı boyut kapısından Cittigazze adında farklı bir dünyaya geçer. Burası tüm paralel evrenlerin birbirlerine geçit oldukları bir kavşak özelliğindedir ve yalnızca yetişkinlerin görebildiği ve yalnızca yetişkinler için tehlikeli olan tuhaf ruhlarla doludurlar. Bu yüzden tüm yetişkinler ya kaçmış ya da ruhların elinde bilinçsiz birer kuklaya dönüşmüşlerdir.

Lyra'yla aşağı yukarı aynı zamanlarda, bu kez bizim bildiğimiz evrenden Will Parry adında bir çocuk da Cittigazze'ye gelir. Will annesine dadanan korku dolu kabusları çözmek ve kaşif babasının mektuplarının peşinde olan bazı adamlardan kurtulmak için yıllardır kayıp olan babasını bulmak üzere evden ayrılır. Ancak ayrılırken mektupların peşindeki adamlardan birinin kazara ölümüne neden olur. Cittigazze'yi bulması ise tamamen bir rastlantıdır.

Aynı yerlere sahip olmakla birlikte (her iki evrende de bir Oxford vardır) yaşam biçimleri ve teknolojisi farklı evrenlerden gelip Cittigazze'de karşılaşan Lyra ve Will, birbirlerine yardım ederek hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Ancak Will'in peşinde olan adamların yanısıra, başkaları da Lyra'nın peşindedir.

Bu sırada Lee Scoresby kendi evreninin ünlü kaşifi Stanislaus Grumman'ı bulmak için Yenisey ırmağının kıyılarında dolaşmaktadır.

Kuzey cadıları ise Serafina Pekkala eşliğinde Lyra'yı bulup onu babası Lord Asriel'e götürmek istemektedirler.

İlk kitabı okuyalı çok zaman olduğu için baştaki bazı ayrıntıları hatırlamakta zorluk çektim. Bu yüzden tam olarak ne yazacağımı bilemedim. Subtle Knife'ın her yönüyle bir ara kitap olması ve birinci kitapla oluşan soru işaretlerine yenilerini eklemesi nedeniyle biraz bocaladım. Olayların şimdiye kadar ki gidişlerine bakılacak olursa, üçüncü kitap tadına doyulmaz bir tarzda seriyi noktalayacak.

İlk iki kitap arasına bu kadar uzun bir ara koyma hatasını, son kitabı en kısa sürede okuyarak düzelteceğim.

Cuma, Nisan 13, 2007

Kurt Vonnegut(*) R.I.P.

Bu blog icerisinde olecekler * isareti ile belirtilmistir. (Galapagos kitabini okuyunuz). Iste boyle...

Cuma, Nisan 06, 2007

Film: Karanlık Sular

Not: Karanlık Sular yazısı Tacer hocaya aittir.

Filmimizin adı Karanlik Sular olup Japon yönetmen Hideo Nakata elinden çıkmadır. Hideo bey ismini RINGU ile duyurmuştu; filmin Amerikan versiyonu Ring adıyla çevrilerek izleyicilerle buluşmuş idi. Hayli de ilgi görmüş idi.

Karanlik Sular da kultur sanat filmleri jaaanrinda :) pek bir begenildi, yere goge sigmadi. Lakin filmi izleyen ortalama izleyici "iyyk bu ne bicim korku filmi be hic korkmadim cok da sıkıldım ne o oyle vik vik bik bik" seklinde degerlendirmede bulunuyor benim gozlemim. Kendi yorumuma gecmeden once konusunu bir geceyim kisaca:

Bir yayinevinde redaktor olarak calisan Yoshimi, kocasindan yeni bosanmistir ve 5 yasindaki sevimli kizi Ikuko ile yeni bir hayata baslamak uzeredir. Ancak zengin ve haris bir adam olan kocasi kizinin velayetini annesinden almak icin her turlu hukuksal piclige basvurmaktadir. Yoshimi kizinin velayetini korumak icin duzenli bir gelir ve sabit bir ikametgah edinmek zorundadir. Bu nedenle hem isyerine hem de kizinin kresine yakin bir apartman dairesine tasinir. Hayli bakimsiz ve kasvetli olan apartman dairesine sirf bu yuzden tahammul etmek durumundayken, evin tavanindan damlayan esrarengiz, koyu renk sular genc annenin hayatini kabusa cevirir. Dahasi bu sadece bir baslangictir.

...ve olaylar gelisir :)))

Herseyden once, arkadaslar, soylemek durumundayim ki, bu bir korku filmi degil. Bir dram. Hem de kutur kutur, agir mi agir bir dram. Icerdigi tum bu gizemler, tekinsiz olaylar, turlu tuhafliklar sadece bir baska drama goturuyor filmi; yani baskin unsur huzun. Yonetmen minimalist takilmis: tum film anne ve kizin gunluk hayati, basit eglenceleri, yemeleri-icmeleri, annenin isi-gucu, ofis hayati vs etrafinda donuyor. Fazla yan karakter de yok. Bu acidan baktiginda filmde temsil edilen korku metropol yasaminin ta kendisi! "Vah vah allah calisan kadini cocuguyla buyuk sehirde bir basina komasin" oluyorsunuz. Beni en cok sehrin kendisi irkiltti sahsen. Muadili olan pek cok film, tekinsiz ev filmleri yani, müstakil villa tipi evlerde gecer niyeyse. O evler zaten öcü gibi gorunur. Bu film normal bir apartmanda geciyor; kapicisi, asansoru, terasiyla... Bu haliyle de daha korkunc duruyor. Cunku bizim evimiz gibi, sehirli cocuklarin evleri gibi. Tavanin su akitmasi da ne kadar olagan biseydir, herkesin basina gelir. Asansorler bozulur, elektrikleri kesilir vs...

Demek istedigim bu filmdeki korku, gercek hayatin kendisi aslinda. Yonetmenin dehasi ise fazlaca goze sokmadan, inceden inceye izleyeni gundelik hayatin teroruyle yuzlestirmek gibi geliyor bana. Bu yuzden saygi duyuyor ve ayakta alkisliyorum senaristi ve kendisini. Filmde ozel efekt yok. Kan yok. Seks yok. Ask yok. Karanlik gucler yok. Bir anne var bir de kizi. Olay budur.

Goruntu yonetmenligi, muzik ve oyunculugun birinci sinif oldugunu soylememe gerek bile yoktur sanirim. Amerikan sinemasinin bombardimani arasindan bir nebze de olsa soluk almaniz icin hepinize oneriyorum. Korku sinemasina getirilmis en ozgun yaklasimlardan birini sergileyen Karanlik Sulara hepinizi davet ediyor, geri donusu garanti etmiyorum.

Ulan biraz abarttim mi ne... Neyse boyle olsun bu sefer :))

Tacer. Kritik eder.