Çarşamba, Ekim 31, 2012

Yıldız Savaşları yırttı! Lucas sattı bizi!


George Lucas 4 milyar dolara saattı herşeyi! Disney satın alıp hemen 3 film daha sözü vermiş.

Ben biraz kararsızım bu olayda çünkü ne senaryo yazmayı bilen ne de ne kadar yönetmeyi film çekmeyi öğrendiyse hepsini yıllar önce unutmuş Lucas'tan kurtulduk ancak Disney gibi iğrenç bir sisteme satıldık severler olarak. 

EuroDisney'de artık gider oynarız koca kulaklı Luke ile artık yukarda görüldüğü üzere.

Sizin fikirleriniz nedir?

Atwood ve Alderman'dan zombi romanı da ne alaka?


Margaret Atwood son on yılların önemli yazarlarından biri. 72 yaşındaki Kanadalı yazarın beş kere aday gösterildiği Booker Ödülünü bir kez, yedi kez aday gösterildiği Kanada'nın en prestijli ödüllerinden olan Governor General Ödülünü ise iki kez kazanmışlığı mevcut. Her ne kadar kendisi yazdıklarını bilim kurgu olarak sınıflandırmasa da (aşağıda daha detaylı bahsedeceğim) Arthur C. Clarke ödülü ve Nebula ile Prometheus adaylığı mevcut. Naomi Alderman ise İngiliz yazar ve gazetei/köşe yazarı. Üç adet basılmış kitabı bulunuyor. Son kitabı Borrowed Time bir Doctor Who romanı. İşte bu ikili yürüyen ölüleri ihtiva eden bir kitap üzerinde çalışmaya başlamışlar.

Salı, Ekim 30, 2012

The Lords of Salem - İlk görüntüler


Rob Zombie'nin müzik kariyerinin dışında korku filmi yazmak ve çekmek gibi bir meşgalesi var. Başta Halloween serisi yazar ve yönetmen olarak  yeniden çektiği gibi araya üç beş tane daha film sıkıştırmış durumda. Rob Zombie bu filmlerinden sonra 2006 yılı albümü Educated Horses'tan şarkısı The Lords of Salem'in filmini çekiyor. Film kadim cadıların meşhur ve meşum Salem şehrine gelmelerini anlatıyormuş. Hikayesi bir hayli sıradan gözüküyor. DJ olan esas kıza (kendisi Sheri Moon Zombie) cadıların hediyeler göndermesi ve akabinde gelmeleri ile gelişen kan, revan ve vahşet ile bezeli bir standart korku filmi. Filmin ilk görüntüleri yayınlandı. Requiem eşiliğinde bir hayli karanlık sahneler peşi sıra sıralanırken daha çok bir müzik klibi gibi olmuş. Muhtemelen bir sonraki görüntüler daha bir film havasında olacaktır. Film 2013'de vizyona girecek gibi duruyor. 

Pazartesi, Ekim 29, 2012

Kudemanın Acelacayip Söylenceleri ve Sheldon

Elbet Sheldon da Ktulhu'ya ulaşacaktı. Gün bugünmüş.


http://www.goominet.com/unspeakable-vault/?tx_cenostripviewer_pi1[stripid]=567

Hitit Güneşi Epizort 66 - Murat Başekim!


Özgür, favori yazarlarımızdan DG'nin yazarı Murat Başekim'i kıstırdığı yerde hemen bir söyleşi yaptı bize! Kayıt aşağıda.

Not: Podkast editörü tembel teneke olduğundan epizort 65 haftaya! Sıra karışıklığı ordan. Panik yok.

Pazar, Ekim 28, 2012

Berserk ve Hellsing Gerekli Şeyler ile Türkiye'de


Geçen hafta Gerekli Şeyler Yayıncılığın blogundaki habere göre yakın zamanda favori mangam Berserk ve Hellsing Gerekli Şeyler aracılığı ile yayınlanmaya başlanacakmış. Hitit Güneşinde sürekli sayıkladığım Berserk'in yayınlanacak olması benim için pek güzel bir haber. Umarım okuyanlar da beğenirler. Hellsing için çok fazla bir şey diyemeyeceğim sadece MTV Türkiye'de izlediğim bölümlerden biliyorum. Darısı diğelerine.

Robotlar da ağlar!


Robotlar kendi evrimlerinde bir hayli yol katettiler. Her ne kadar daha gidilecek çok daha fazla mesafe olsa da bu bile büyük gelişme. Hele hele Japonya dedikleri o küçük adaya sıkışıp kalmış çekik gözlü insanların sıkıntıdan yaptıkları her geçen gün beni korkutuyor. Büyük ihtimalle bizim hayat süremiz içerisinde yapay zekaya sahip insan gibi gözüken ya da gözükmeyen robotlara tanık olacağız. O gün geldiğinde bu yapay zekaların Matrix ve uzaylı filmlerinde olduğu gibi acımasız bir düşman mı yoksa sadece hayatımızın bir parçası mı olacağını göreceğiz. Bence insan türü olarak her diğer türü kendimiz gibi vahşi ve acıması zannetme kodumuz mevcut. Bir de bununla kurgu karışınca her daim ortaya bizi yemeye gelen uzaylı ve robotlar çıkıyor karşımıza. Geleceğin hiç de öyle olacağını sanımıyorum. 

Velhasıl Tears of Steel Hollanda yapımı bir kısa film. Bilgisayar grafikleri bir kısa film için çok başarılı ve belli ki üzerinde ciddi emek harcanmış. Sırf bunları görmek için bile izlemeye değer. Diğer yandan konusu çok da kavrayamadığımı itiraf etmeliyim. Meçhul bir gelecekte meydana agelen olaylarda bir grup bilim adamı ve asker bir grup robot varlığı nedenini çözemediğim bir şekilde geçmişten dramtik sahneler kullanarak dize getirmeye çalışıyorlar. Bilemiyorum belki de aşk her zaman kazanır. Buyrun siz karar verin.

Cumartesi, Ekim 27, 2012

Robot Hall of Fame 2012 açıklandı

Robot Hall of Fame 2003 yılında  Carnegie Mellon Üniversitesinde oluşturulan ve gerçek ya da kurgu çığır açan robotları onurlandıran bir oluşum. O günden bu yana hemen hemen her yıl yeni robotlar onurlandırmışlar. Amaç bu yapay zekalı varlıklar için farkındalık yaratmak ve bu teknolojinin gelişimine destek vermek. İlk yıl ki robotlar meşum Hall 9000, Mars'ı araştıran Pathfinder, şirinlik muskası R2-D2 ve General Motors'un 1961 doğumlu ilk robot üretim hattı Unimate idi. Bu ay 2012 yılı için kazanan robotlar açıklandı.

Hall 9000 - Pathfinder - R2-D2 - Unimate

Iron Man 3'ün ilk görüntüleri


Demir Adam her nedense hiç ilgimi çekmez. Ne yalan söyleyeyim Black Sabbath'ın Iron Man'i bana daha ilginç geliyor. İlk filmi geçen sene izlemiştim. İkinciyi sanırım izlemedim. Ancak benim ilgisizliğim serinin üçüncü filminin çekilmesini engellemedi. Açıkçası seriyi fazla bilmediğim için görüntülerden fazla bir şey anlamadım ama su altı sahnelerinin güzel olduğunu söyleyebilirim. Demir Adam Mayıs 2013'de gösterime girecek.

Cuma, Ekim 26, 2012

Klingon Style Gangam Style'ı yer


Koreli Psy'in (nasıl okunduğu ve ne demek olduğu hakkında en ufak fikrim yok ama nette araştıracak kadar da umursamıyorum) Gangam Style şarkısını ve alameti farikası olan dansını görmeyen bilmeyen yoktur. Herkes bir kopyasını yaptı nerdeyse. Hatta Adnan Oktar bile kendi çapında bir şeyler yaptı. Kadın komedi sitesi Comediva ise Psy'a alternatif olarak bir Klingonlu çıkarmış ve şarkının Klingon versiyonunu çekmiş. Sözler de normal olarak bir hayli Klingonvari. Sağ olsunlar aşağıya tercümesini de eklemeyi unutmamışlar. Tarz değişse de danslar baki.

Haftanın Resmi

M. Korkut Öztekin'den Solomon Kane çizimi.



http://draldede.deviantart.com/gallery/?offset=48#/d1gdbe5

Perşembe, Ekim 25, 2012

Yaz(a)manın dayanılmaz ağırlığı!

Yazmaya çalışanlar bilirler. Yazmak meşakkatli bir uğraştır. Aslında uğraş demek de yanlış olur bayağı iştir. Hele bir de hakkıyla yazanlar var ki onlar farklı bir mertebedeler. Bu disiplin gerektiren işi yılmadan tamamlayan yüce kişilerdir. Hitit Güneşi'ni takip edenler bilir. Biz tembellik konusunda pek çok değerli eser verebiliriz. Ancak üşenip başlamıyoruz. Sağ olsun Zachary Petit diye Adem evladı yapmış, the digital reader da yayınlamış. Yazmaya çalışırken neler olur? Neler bizi engeller? Hoş biz bunların ansiklopedisini de yazarız ama başka zaman.

http://www.the-digital-reader.com/wp-content/uploads/2012/10/how-to-publish-your-book1.jpg

Salı, Ekim 23, 2012

Iain M. Banks - The Hydrogen Sonata


Iain M. Banks Hakan ve Başar'ın sevdiği yazarlardan. Halen Use of Weapons'ı okumadım. Hakan'la aramdaki kilometrelerden dolayı mutluyum :) Banks'in The Hydrogen Sonata adlı son kitabı Ekim başında çıktı. Başar kitabı okuyor ve kısa bir zaman sonra kendisi buraya yorumunu yazacaktır. Culture serisinin 10. kitabı olarak roman ile ilgili özetleri okuyunca pek bir şey anlamadım. Sorun genel anlayışsızlığım mı yoksa diğer dokuz kitabı okumamış olmam mı bilemiyorum. Elbet açıklayacak bir babayiğit çıkacaktır. Io9 kitabın ilk bölümü yayınlamış. Buyrunuz okuyunuz.


http://io9.com/5944007/read-the-first-chapter-of-iain-m-banks-new-culture-novel-the-hydrogen-sonata

Cumartesi, Ekim 20, 2012

Bitmemiş öyküler bitti mi? Bitmeli mi?


Christopher Tolkien Hitit Güneşi'nin en sevdiği isimlerden değil. Babasının mirasını afiyetle yiyen, yerkende yüzüne gözüne bulaştıran bir mirasyedi olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. Bu sevimsiz ve açgözlü mirasyedinin hırsının başlangıcı J.R.R. Tolkien'ın yayınlanmamış ve düzensiz notlarını birleştirip satışa çıkması ile 1980 yılında başlamıştı. Unfinished Tales of Númenor and Middle-earth ya da Númenor ve Orta-dünya'nın Bitmemiş Öyküleri satış rekorları kırınca minik Tolkien bu işi meslek edinerek bir düzine kitap yayınlayıp işin suyunu çıkartmıştı. 


İşte bu ilk kitap BitmemişÖyküler Türkçe Baran Özbek'in çevirisi ile Kasım ayında İthaki tarafından yayınlanacak. Bu  yarım kalmış öykülerde Gandalf ve diğer Istari'nin menşeini, Isuldur'un sadece Tek Yüzüğü değil aynı zamanda hayatını kaybedişinin detaylarını ve Atefendilerinin diyarı Rohan'ın kuruluşunu vedaha nicesini okuyabilirsiniz.

Öykülerin bugünden tadını almak isterseniz Radikal Kitap kitabın bir parçasını nette paylaşıyor:




Cuma, Ekim 19, 2012

Haftanın Resmi - Bulunmuş Sanat

Deviant Art'tan şirin bir arak. Jody Baker Wiley, bit pazarında bir resim bulmuş ve 'Hmmm... Bir şey eksik' demiş ve resmi iyileştirmeye girişmiş!

Herşey bir robotla daha güzeldir!

Bence çok iyi etmiş!

Çarşamba, Ekim 17, 2012

Merhaba Dünyalı, biz komşunuz!

ESO'daki tayfa hepimizin en yakın komşularından Alpha Centauri'de nah dünya kadar gezegen buldu!

ESO'nun PR resmi çok süper (sahte ama, ona göre). ESO'nun bildirisi hemen burada.

Apha Centauri ve gezegenciği
Üstüme basılınca dev gibi oluyorum Alice.

Gerisi hemen çizgiden sonra.

Altmışikiden tavşan 1 ile 0'dan ejderha

Bilgisayarca Yaratılmış Görüntü olarak iğreti çevirdiğim CGI (Computer Generated Imagery) çıktığından beri kimine göre mertlik bozuldu kimine göre yeni bir çağ açıldı. Ancak böylesi bir tartışma artık çok gerilerde kaldı. Bilgisayar görüntüleri giderek yaygınlaşarak kullanılıyor. Aşağıda Taht Oyunları dizisinde kullanılan çizimleri gösteren görüntüler var. Mevcut kalelere yeni burçlar, kuleler eklenmesi ya da hiç olmayan kalelerin çizilmesi, kurtların Kralkatilinin görüntülerinin üzerine eklenmesi, soyu tükenmiş ejderhaların ana kucağına eklenmesi ve daha nicesini bulabilirsiniz. Kış yaklaşıyor, yanında da bolca CGI.
 
 

Perşembe, Ekim 11, 2012

The Hobbit yeni görüntüler


Peter Jackson The Hobbit'i hummalı bir çalışma ile çekerken nedense görüntüleri paylaşmakta biraz cimri davranıyor.Her ne kadar kamera arkası görüntüleri internet sitesinde yayınlasa da filmin görüntüleri bir hayli az çıkmıştı. Biz biraz geç de paylaşsak The Hobbit için ikinci tanıtım görüntüleri yayınlandı. Bu sefer Radagast, troller ve Gollum ile Bilbo arasındaki bilmece pazarlığını görmek mümkün. Görüntüler aşağıda.

Çarşamba, Ekim 10, 2012

DG - Murat Başekim


Bugünlerde iyice tembelleştik, iyice koptuk sanırım.Pek sevdiğim insanlardan ve yazma konusunda pek yetenekli Murat Başekim'in ilk kitabı DG çıktı biz uyuyoruz. Murat daha önce Deli Gücük için senaryo ve öyküler yazmıştı ki belki ayrımcılık olacak Deli Gücük'ün en beğendiğim kısmı onun yazdığı öykülerdi. Bir taraftan insanı ürperten diğer yandan meraka gark eden karanlık Deli Gücük öykülerini bir nefeste okumuştum. 

Salı, Ekim 09, 2012

Y: The Last Man'in filmi galiba çekilecek


Temmuz ayında Y: The Last Man adlı çizgi roman için çekilen kısa filmi paylaşmıştık. Çizgi romanın hayranları ne aman çekimine başlanacağı belli olmayan filmi beklemek yerine kendileri işe koyulmuşlardı. Bir haylice profesyonelce çekmişlerdi. Son habere göre filmin çekilmesi ile ilgili çalışmalarda yeni gelişmeler var. Io9 ve Vulture'a göre New Line Cinema filmin senaryosunun yazı işini Jericho'nun yazarları olan Matthew Federman ile Stephen Scaia'ya vermiş. Jericho nedense az bileni seveni olan ama övgüyü hak eden bir felaket sonrası dizi idi. O da heba olanlardan. Bu arada çizgi romanla ilgili o kadar haber veriyorum daha okumuşluğum yok. Oturup en azından bir kaç sayısına baksam iyi olacak gibi. 

Mehmet Kardaş - Yazarın Güncesi


Mehmet Kardaş'ın Viyana Gökleri adlı öyküsünü hatırlarsınız. Kardaş'ın yazıklarını kendi sesinden itinalı bir tembellik sonucunda geç de olsa burada yayınlamıştık. Mehmet Kardaş bize taban tabana zıt olarak çalışıyor ve harıl harıl yazıyor. Viyana Gökleri adlı öyküsünden yola çıkarak yazmakta olduğu romanı Şahin Pençesi'nin ilerleyişini "Yazar Günesi" adlı blogundan paylaşıyor. Fantastik, alternatif tarih ve istimpunk olarak tanımladığı romanının birinci taslağının %34'nü bitirmiş. Her gün yaklaşık iki satini yazmaya ayırıyormuş. Bizim tembelliğimiz ile kıyaslanmaya gerek kalmadan bile büyük bir emek. Merak edenler, merak edin emek emek paylaşmış detayları, blogu takip edebilir. Şimdiden ellerine sağlık.

Pazartesi, Ekim 08, 2012

Merto 2033 Beyazperdeye


Bugünlerde bilgisayar oyunlarından biraz fazla bahsediyorum. İşin komik yanı son yıllarda en az bilgisayar oynadığım dönemdeyim. Ancak son dönemde birçok bilgisayar oyunu değme bilim kurgu ve fantastik kitaptan daha etkileyici öyküler sunuyor. Hoş birazdan bahsedeceğim Metro 2033 pek de alışılmadık bir şekilde kitaptan uyarlandı ama pek çok oyun daha tatminkar daha damardan bilim kurgu, fantastik öyküler anlatıyor. Belki de yakın gelecekte birçok öykü oyun, kitap ve film üçlemesi içerisinde sunulacak.

Pazar, Ekim 07, 2012

Haftanın Gecikmiş Resmi: Marcin Jakubowski'den Steampunk!

Marcin Jakubowski'nin süper bir steampunk resmini Concept Robots'tan arakladım! Marcin'in Baloon Tree isimli sayfasında yüksek detaylı bi sürü güzel sey var! Gidin bi bakın. (Üstüne basınca büyüyooor).


Manga Sherlock geliyor

Young Ace manga dergisi Ekim sayısında Arthur Conan Doyle'un hastası olduğumuz karakteri cevval dedektif Sherlock Holmes'un günümüz uyarlaması olan Steven Moffat'ın Sherlock'unu mangası yayınlıyor. Böyle okuyunca uyarlamanın uyarlaması olmuş. Her neyse gözüken o ki Japonların seriye yaklaşımı ya da beklentisi hafiften shōnen olacak gibi. Zaten Moffat'ın dizisinde de Sherlock ve Watson arasında bir elektrik var gibiydi.

http://www.animenewsnetwork.com/news/2012-09-01/bbc-tv-sherlock-re-imagining-gets-japanese-manga
http://io9.com/5940011/japans-getting-a-manga-adaptation-of-sherlock
http://www.crunchyroll.com/anime-news/2012/09/01-1/young-ace-to-publish-sherlock-manga

Kısa Film: Loom


Ridley Scott'ın oğlu Luke Scott babasının izinden gittiği gibi onun tarzını da benimsemiş gibi gözüküyor. Luke Scott 20 dakikalık hafiften Blade Runner tadında Loom adlı bir kısa film çekmiş. Filmde Avatar ve Er Ryan'ı kurtarmaktan hatırlayacağınız Giovanni Ribisi ve Jelly Howie oynuyor. Distopik bir gelecekte genlerle oynanan bir laboratuvarda geçiyor öykü.  İzleyemeye değer.

Cumartesi, Ekim 06, 2012

Yarasa Adam Şangayda


İddia o dur ki 1930 yılların ortalarında  Şangay denilen çekik gözlü yecüc mecüc taifesinin yaşadığı acayip şehirde gizemli olaylar vuku bulmuştur. Kimse tam olarak  sırrına vakıf olamasa dahi söylence pek çoktur. Öyle ki bu acayip şehirde diyarın kendisinden daha da acayip yaratıklar sokaklarda endam etmiş, önüne geleni telef, dükkanları harap ederek esnafı fer fecir eylemiştir. Kimine göre yarasa donlu bir adam geceye korku salarken, kimine göre bir kedi endamı ile ortalıklarda salınan bir hatunu garip, garip olduğu kadar da cabbar bir adem kişi kovalamıştır. Aradan geçen bunca yıla rağmen kimse neler olduğu tam olarak öğrenebilmiş değildir. İşte bu söylencelerin üzerine Cartoon Network adlı gavur kumpanyası bir gölge oyunu oynatacaktır. Belki de bu gizemli olayların nedenine vakıf olmamıza yardımı olur. Aşağıda bu gölge oyunu hakkında bir kaç hareketli resim mevcuttur.

Fabisad'dan 2012 Gio Ödülleri

Fantazya ve Bilim Kurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) "Hayal gücünüzü ve kaleminizi törpüleyin!" diyerek yazar ve sinema eleştirmeni Giovanni Scognamillo onuruna 2012 GİO Ödülleri’ni düzenliyor. Bundan böyle her sene düzenlenecek ödüller 2012 yılı için “Roman”, “Öykü” ve “İllüstrasyon” dallarında verilecek. Şüphesiz ki her ödülde kriter eserlerin fantastik, bilim kurgu ve korku türlerinde olması.  Her nerede yazıyor ve çiziyorsanız haydin şimdiden çalışmaya başlayın!

Ödüllerle ilgili detaylar aşağıda.

Perşembe, Ekim 04, 2012

Rinse, Repeat

Datça'da keyif yapmaktayım. Habire aynı şeyler okunmakta. Belki bir bunalım olayı, belki kolaya kaçma ama  Sony Reader'de 1500+ roman yüklü iken gidip daha önce okuduğum romanları tekrar okumanın pskiolojisi nedir anlayamadım. Zorluğa gelmeme, kolaya kaçma bir yerde, daha önce okuduğum güzel, başarılı eserleri tekrar okuma hevesi bir yerde.

Eskiden kendime daha çok zaman ayırırken her sene şubat tatilinde oturup bir Yüzüklerin Efendisi'ni okurdum mesela. Mezun olduktan sonra o kadar zaman olmadı, aradan geçen sittin senede bir defa en baştan okumayı başaramadım, bu sene Hobbit'i okuyup Yüzüklerin Efendi'sine tekrar girişmeme rağmen. Arada ciltleri elime alıp favori fasılları tekrar elimden geçirdiğim olmasına rağmen, birkaç haftayı ayırıp ciddi bir şekilde yoğunlaşamadım.

Elimde okunmamış M'siz birkaç İain Banks romanı varken oturup tekrar tekrar İain M. Banks romanlarına takılıyorum. Bu sene başından beri Consider Phlebas, (şu anda okuduğum) Look to Windward, birkaç ay önce okuduğum Use of Weapons...

Aynı şeyleri okumanın güzelliği güzel bir eseri baştan hatırlamanın zevki. Sonunu azcık bile hatırlasak da sonuna kadar gelinceye kadar başımızdan geçenleri tekrar okuyup hatırlama... Look to Windward'da unuttuğum, tekrar okuduğumda tekrar tekrar ohanzi dedirten fasıllar..

Öte yandan yepyeni bir şey okumanın heyecanı da ayrı bir şey ama belki tatil keyfi, çok zor geliyor elime yeni bir roman alıp okumak.

Sizlerde durum nasıldır?

Çarşamba, Ekim 03, 2012

Robert Heinlein - Altıncı Sütun (Sixth Column)

Hacı, çek bir atom bana!
Tarihçe: 1941 - Astounding SF seri olarak ancak 1949'da tekrar basılmış, sonrası cilt. İnternet'ten bulursunuz çok aramadan.

2700km yol ile geçen çılgın bir haftadan sonra sonunda Datça'da tembelliğe verebildim kendimi ama veriş o veriş. Yazıymış, çizgiymiş, kayıtlarmış filan falan, hepsi hikaye. Sabahları kalk, bisikletle biraz sahilde mücadele, arkasından biraz bir şeyler okuma, horul horul uyku, sonra biraz daha oku, artık akşamüstüne doğru gelirken bir deniz kefası derken bir de baktım, laaaan! tatil bitmek üzere, daha bir satır yazmamışım.

Madem öyle dedim, okuduklarım hakkında bir şeyler yazayım. Charlie(s) Stross'un son Laundry romanının yorumunu yazmadan önce kolayına kaçayım dedim. Her nedense şu on gün genelde daha önce okuduklarımı tekrar okur buldum kendimi. Bolca Terry Pratchett ve İain M. Banks okurken bir tane de araya Heinlein sıkıştırdım ancak onca roman arasında seçtiğim gerçekten ilginç bir tanesiydi. İşe bakın ki bunu hayli bir sene önce okumuştum, ismi aklımda kalmamış. Kısacık bir roman olduğundan birkaç saatte bitti ama aklımda daha uzun süre kaldı.

Zaman 1940 sonları - 1941 başları. Amerika ile Japonya'nın bir savaşa doğru gittiği bariz. Avrupa'da neredeyse her ülke birbirinin gırtlağında ve Ruslarla Almanlar kazanmakta, Fransa çoktan kaybetmiş, İngiltere de nanay durumda. İtalya kalkmış Yunanistanı ve kuzey Afrika'yı işgal etmiş. Avrupa'daki savaş biraz yavaşlamış. Gomonistlerle faşistler her tarafı ele geçirmiş. Amerikan gözünden baktığınızda uygar dünya olarak bir ABD kalmış, geri kalan her yer barbarların kontrolü altında. Japonya Çin savaşı onuncu yılına girmekte, Japonlar Çinleri ve Kore'yi feci işgal etmiş, önüne geleni kesiyor biçiyor, hiç bir engel tanımıyor. Tek dertleri petrol ve Hollanda ve Fransa kontrolü altında olan petrol zengini bölgeleri ele geçirmelerinin tek engeli Amerikan kuvvetlerinin ne yapacaklarını bilmemeleri. Bir yandan da Amerika uzak doğu'nun yükselişinden rahatsız, daha 50 sene olmamış, ele geçirdikleri ve kolonisi yaptıkları Filipinlerde bir şeyler olacağından korkuyor. Sonunda Amerika - Japonya ilişkileri o kadar kötüleşiyor ki en sonunda 1941 yazında Japonlar "Başka çaremiz yok, Amerikan askeri gücüne öyle bir darbe vurmalıyız ki biz sağı solu işgal etmeye başlayınca bize engel olamasınlar" diyerek Amerika'nın Pearl Harbour'una saldırıya hazırlanmaya başlıyor. Savaş neredeyse kesin, uzun zamandir kesin hatta. Ancak daha buna zaman var.

Astounding'in efesi Campbell, kendisi bir hikaye yazıyor uzak doğuluların Çin'i işgali hakkında ancak hikaye çok başarılı değil. Hikayeyi Heinlein'e verip "yav sen bir üstünden geçsene bunun" diyor. Heinlein de elindeki eseri hayli bir toparlayıp baştan yazıyor ve böylece Altıncı Sütun (Sixth Column) ortaya çıkıyor.

Benim okuduğum versiyon 1949'da roman olarak tekrar yayınlanmış ancak bu arada tekrardan bir elden geçirildiğini düşünüyorum. 1941'de bilinmeyen nükleer bombalardan filan bahsedilmiş ancak Avrupa'daki savaşın değişiminden bahsedilmemiş.

Kitabın konusu çok basit. Kendisi de zaten kısacık bir şey. Sony Reader'de text halini okurken 170 sayfa bile değildi. 61 bin kelimelik bir şey, bu devirde daha çok Novelette derler herhalde. 1941 başında Astounding'de seri olarak yayınlanan bu romanın konusunu hızlıca anlatayım, aha yukarda yazdığımla ne kadar ilişkisi olduğu kesin.

Ani bir saldırı sayesinde bütün Amerika Uzak doğulular tarafından işgal edilir. Ordudan tek geriye kalan Amerika'nın ortasında bir dağın altında sağ kalabilen bir avuç askeri bilimadamıdır. Tarih "gelecek", 1941 değil, teknolojik bir sürü gelişme mevcut. İkinci dünya savaşı sonrasında Japon-Çin işbirliğinin Rusya ve Hindistanı hızlı bir şekilde işgal etmesiyle dünya çapında bir güç oluşmuş. Avrupa ise tümüyle demir perdeler arkasında kapanmış, içinden hiç bir haber alınamıyor. Aradan geçen yıllarda Amerika da Uzak Doğu ile ilişkiyi tümden kesmiş, kendi içine çekilmiş.

Bu geçmiş çok şasırtıcı değil. Gerçek yaşamda tarih 1942 öncesi. Pearl Harbour saldırısı 1941 Aralığında olmuştu. Daha öncesinde İngiltere - Almanya mücadelesi sürerken Amerika'nın her durumda savaştan ayrı kalmasını isteyenler çoğunluktayken Amerikan Hükümeti halkının isteğine karşı gelerek İngiltere'ye silah satıyordu. Almanya protesto üstüne protesto çekse de Amerika'yı savaşa çekerek 1917'nin tekrarını istemediğinden bir şey yapmıyordu. Ancak Japon askeri liderlerin fikirleri farklı olduğundan ve Japonya ile Almanya arasında bir anlaşma olduğundan 1941 Aralığındaki saldırının İkinci Dünya Savaşının yönünü değiştirdiği herkes tarafından kabul edilen bir şeydir. 1940-1941 başlarında hala Heinlein ve Campbell'in yazdığı dünya tarihi mümkündü. Neyse, kitaba geri dönelim hemen.
Japonların Filipin ve çeversinin işgali ve davranışları
Campbell ve Heinlein'in ırkçı düşüncelerini neredeyse doğruluyor.

İlgalciler ne Çinli, ne Japon ancak Heinlein'in anlattığı şekliyle Filipin ve Çin'i işgal ettiklerinde yaptıgı davranışlarıyla Japonlara çok daha benziyor. İşgalciler bütün okulları, gazeteleri kapatıyorlar. Kendilerine itiraz edenleri toplama ve iş kamplarına tıkıyor, önüne geleni öldürmekten çekinmiyor. Herkese verdikleri bir kimlik kartıyla kim kimdir, ne iş yapar herşeyi biliyor. Kendilerine herhangi bir saldırıda acımasızca halkı bastırıyor, hatta bir yerde her bin kişiden birisini öldürmekten çekinmiyor. Haliyle Amerikan halkı iyice eziliyor, mücadele edecek gücü kendilerinde bulamıyor.

Ancak herşey bitmiş değil. Dağ altında gizlenmiş bir avuç bilimadamımız korkunç silahlar keşfediyor. İnsanları "ırklarına" göre öldürebilecek bir ışın silahı buluyorlar, bütün virüsleri, bakterileri öldürebilecek başka bir cihaz filan falan. Mucize üstüne mucize silah, Amerikan zekası ve teknolojisi sayesinde çok kısa bir şekilde keşfediliyor. İlgalcilerin tek dokunmadığı, "Halkın uyuşturucusu dindir" düşüncesini kendilerine silah yapıp bir din yaratıyorlar, ilgalcilerin dinlerine dokunmamasını garantiledikten sonra bir ayaklanma ayarlayıp sonunda korkunç bir katliamla Amerika'yı uzak doğululardan kurtarıyor.

Yaşasın Amerika! Değil mi?

Yapay bir dini başka bir amaçlarla kullanma, en sonunda da dahi bilim adamının yaratılmış dinin kendisine inanıp kendisini Peygamber-Tanrı ilan etmesi bana Heinlein'in başka bir arkadaşı olan adı belli, güyaa bilime dayalı bir din yaratan bir bilim kurgu yazarını andırıyor!

Heinlein'e bolca faşist derler, genelde bunu da Starship Troopers filmini izledikten sonra haksız yere derler. Öte yandan, Heinlein'in bu kadar faşist, sağcı, ırkçı bir başka romanını okumadım. İlk yayınlandığında takma bir isimle çıkmış bu eserdeki bu değerlerin ne kadarının kafayı zaten sıyırdığı kesin Campbell'in, ne kadarının Heinlein'in olduğunu bilmek zor. Heinlein'in Liberterian bir insan olduğunu biliyoruz zaten ancak diğer romanlarında farklı ırklara ve dinlere çok daha iyi davranan bir insan. Heinlein'in etik yapısı bizlerin Avrupa'da alışık oldugu yapıya uzak. Kendisi de İkinci dünya savaşı zamanlarında deniz kuvvetlerinde askerlik yapıp sonra sağlık sorunlarından çıkartılan Heinlein'in askerlere ve askeri yapıya duyduğu saygı ile demokrasi sevgisi bizlere yabancı geliyor. Altıncı Sütun'daki kahraman askerimiz, kendisine "hadi diktatörlük kuralım hazır düşmanlardan kurtulduk, biz halktan daha iyi biliriz" dendiğinde "siktir git" çekip demokrasiyi savunuyor. Starship Troopers'da da demokratik yapı mevcuttu ancak oy hakkı askerlikten geçiyordu. Ancak askerlik görevini yapıp askerlikten emekli olmuş olanların oy hakkının olduğu bir sistemi savunuyordu. Filminde bu o kadar belli değilken romanında Heinlein sayfalarca herşeyi bırakıp didaktik bir yapıda bize bunları anlatıyor. Benzeri şekilde en favori romanlarımın birisi olan Moon is a Harsh Mistress'te hersey halk tarafından oylamalarla kararlaştırılıyordu. Hiç kimse üstten gelip bir kararı başkalarına zorlayamıyordu. Bu kadar savunmama rağmen bu romanda olduğu kadar "Asker iyisini bilir, farklı 'ırk'lar esasında cahildir" fikri başka romanında yok. Campbell'in orjinalini okumadan kim ne kadarını sağlamış bilemediğimden sadece bu romanı ele alırsak Heinlein'i savunmak çok zor oluyor.

Heinlein yaşı ilerleyince
iyice kafayı sıyırmıştı ya...
Bu roman daha erken zamanlarından.
Her eseri yazıldığı dönemin tarihini ele alarak da okumamız lazım. 1940-1941 zamanları dünyanın pek gurur duyabildiği bir zaman değildi. Özellikle Avrupa ve Çin'de olup bitenler umarım en soğuk kanlımızın tüylerini ürpertir. Her ne kadar Yahudilerin Avrupa'dan silinmesi hakkındaki Nazi çalışmaları daha su yüzüne çıkmamış olsa da Çin ve Kore'deki katliamlar bilinen şeylerdi. Roman olarak 1949'da tekrar basılmasından önce baştan ele alındığını da düşünüyorum dedim ya, Çin iç savaşından sonra komünistlerin kontrolüne geçmişti. Avrupa ortadan ikiye bölünmüştü ve Amerika'nın devreye girmediği bir ikinci dünya savaşında eninde sonunda Rusya tarafından hepsinin işgali hayli mümkün gözükmekte.

Herşeye rağmen, 2012'de okunduğunda, aradan geçen 70 yılda en azından biz okuyucuların değiştiğini ve işgalci de olsa birilerine sürekli olarak ırkçı terimlerle hitap edilmesini, sadece "ırk" denilen yapma ayrımlarla toplu katliamların tasvirlerini okurken rahatsız olanın sadece ben olmadığını umarım. Irkçılığa, kafatasçılığa her yerde hayır, hepimiz insanız.

Heinlein bu romanı bu yıllarda böyle yazmazdı herhalde derken Amerika'daki kafayı sıyırmış bazı çatlakların 1980'lerde çekilmiş, ABD'nin Ruslar tarafından işgalini ve Amerika'lıların topraklarını geri kazanma çabalarını anlatan süper-sağcı Red Thunder filmini baştan çektiklerini hatırlatıp bu yazıyı burda kapatayım.

Son sözüm şu olsun: İlginç bir kitap. Birkaç saatten fazla zamanınızı da almayacak. Okuyun, kendi fikrinizi kendiniz verin.