Pazar, Ağustos 26, 2012

Iain M. Banks - Use of Weapons

Galiba bu kitabı ilk defa Kozan'dan alıp okumuştum. Nasıl eline geçti hatırlamıyorum, benim ona Iain M. Banks ve Consider Phlebas propagandam mı oldu, yoksa o farklı yerden keşfetti de sonra tanışınca farkettik benzer zevkleri, hiç aklımda kalmamış. Ancak kafası strateji oyunlarına ciddi basan Kozan'ın favori romanlarından birisi olduğunu kimse inkar edemez. Hayli bir süre email takma ismini bile bu kitaptan alıyordu, hala kullanıyor mu emin değilim ne yazık ki. Belki ben propogandasını yaptım Kozan'a, belki başkaları ona önerdi biz tanışmadan önce ancak biz hayli kişiye Banks ve Kültür propogandası yaptıydık beraberce.

1990 tarihli olarak Banks'ın sekizinci yayınlanmış eseri olsa da (M.'sizleri de dahil ediyorum listeye), yazar olmaya çalışan Banks'in ilk yazmaya kalkıştığı bir romana dayalı - her ne kadar ondan sonra üstünden güzel bir şekilde balyozla geçilip hikaye adam edildiyse de. Haliyle bir 'ilk roman' olarak ele almak pek akıl işi değil ancak üstünde hayli düşünmüş olduğu bir gerçek.

Devamı aşağıda... Hop hop!



Dahası, Kültür romanları arasında bundan öncekiyle (The Player of Games - Oyunların Oyuncusu) aralarında 2 sene, bundan sonrakiyle (Excession - Aşırılık diye çevirebilirim herhalde) aralarında kocaman bir 6 sene var. Excession çıkana kadar canımız çıkmıştı. Kozan Excession'u sipariş edip aldığında okuduğumuzda çok eğlenmiştik. Neyse.

Önce kısa bir özetini alalım. Kitap iki ayrı hikayenın aynı anda anlatımından oluşuyor. Bunların birisinde zaman ileriye doğru gitmekte ve burda Kültür'ün "Özel Durumlar" örgütünün elemanı Rasd-Codurersa Diziet Embless Sma da' Marenhide (veya kısacası Diziet Sma), drone tabir edilen saldırı robotu Fohristi-whirl Skaffen-Amtiskaw Handrahen Dran Easpyou (veya kısacası Skaffen-Amtiskaw), Cheradenine Zakalwe adındaki bir paralı askeri bulup tekrar hizmetlerine almaya ve sonuç olarak büyük bir savaşı engellemeye çalışması hakkında. Diğerinde de zaman geriye doğru gitmekte ve Zakalwe'nin geçmişini bize açıklıyor.

Use of Weapons, orjinal haliyle Banks'ın bize Kültürü tanıttığı roman olacakmış. Artık buna bir gerek olmadığından olsa gerek, roman Ken MacLeod'un gazıyla tekrardan yazılırken daha önce diğer romanlarda yazılmış şeyler bir daha anlatılmadığı halde neredeyse en çok "Kültür 101" dersi havası veren kitabı yine de bence bu. Özellikle ilk üç kitabı herhangi bir sırayla ele alıp okuyabilirsiniz, zaten bütün Banks romanları kendi başlarına durdukları ve içerlerinde tutarlı oldukları için herhangi birini alıp başlamakta bir zarar yokken sırf vereceği zevk açısından sırayla Consider Phlebas, The Player of Games ve son olarak Use of Weapons'u okuyun derim. Hatta derim ki isterseniz ters sırada okuyun, isterseniz tepetaklak okuyun, trapezde okuyun, merdivenden kayarken okuyun, su kayağı yaparken okuyun. Yeter ki okuyun!

Consider Phlebas'da Kültür'ün düşmanının gözlerinden tanıyoruz bu adamları. The Player of Games'da tam içinden, Kültür'ün Hikmet Ağa'sını bile bilen bir yerlisi gözünden görüyoruz, Kültür başkalarına nasıl bakıyor öğreniyoruz. Use of Weapons'da ise dışarıdan gelip içine katılmış ama tam da yerleşememiş birisinin gözünden görüyoruz.

Kitapta çok güzel bir şekilde hiç yormadan bize Kültür anlatılıyor. Zihin (Mind) denilen tipler anlatılıyor. Zihin yani sonunda makinalar tarafından yönetilen bir sistemde biyolojik yaratıkların kendilerine nasıl bir yer bulduğu, mekanik yaratıkların biyolojiklerle nasıl anlaştığı çok gerçekçi bir şekilde (belki biraz da optimist ya, bizden daha uygar olduklarını bildiğimizden bunu optimistlik değil normal karşılamak lazım herhalde) anlatılıyor (kısacası ne Terminatör var etrafta, ne Sarah O'Connor ancak Diziet Sma ve Skaffen-Amtiskaw'ın tersine gitmeyin).

Kültürün hayvan gibi seks, içki uyuşturucu dolu hedonist hayat tarzı hiç aldatmasın sizleri. Bu tipler düşündüğünüzden daha tehlikeliler. Çevrelerinde kendilerinden daha barbar gördükleri ortamlara direk burunlarını sokuyorlar, ajanları ile gidişatı yavaş yavaş değiştirmeye çalışıyorlar.

Kitabın başında Zakalwe çok güzel bir örnek veriyor:
'Many of their people become physicians to great leaders, and with medicines and treatments that seem like magic to the comparatively primitive people they're dealing with, ensure that a great and good leader has a better chance of surviving. That's the way they prefer to work; offering life, you see, rather than dealing death. You might call them soft, because they're very reluctant to kill, and they might agree with you, but they're soft the way the ocean is soft, and, well; ask any sea captain how harmless and puny the ocean can be.'

Yeteneksizce çevirmeye çalışayım:

'Birçokları büyük liderlere doktor oluyor, ugraştıkları göreceli olarak ilkel toplumlara büyü gibi gözükecek ilaçlar ve tedavilerle büyük ve iyi bir liderin başarılı olması için daha iyi bir lans sağlıyor. Tercih ettikleri yol bu, ölüm ile uğraşmaktansa yaşam önermek. Öldürmek istemediklerinden onlara yumuşak diyebilirsin ve seninle aynı fikirde olabilirler ancak onlar okyanusun yumuşak olması gibiler, herhangi bir deniz kaptanına sor bakalım okyanus ne kadar zararsız ve cılız olabilir'.

Her zaman bunla kalmıyor Kültür. Ender de olsa daha aktif bir şekilde de girişebiliyor ve burada Zakalwe işin içine giriyor. Kendisi tam bir savaşçı ve başkalarının savaşlarını kendisininmişcesine savaşmaya hiç itirazı yok. Sma'nın emri altında ordan oraya, bir cepheden diğerine gidiyor ve Use of Weapons'da bu davranışını inceliyoruz.

Deviant"tan Mallacore arkadaş ROU'ları böyle hayal etmiş
Üstüne kesinlikle basmam, çıkıp tepinmem gereken nokta, bu kitabın bir akseri-bilim-kurgu eseri olmadığı. Her ne kadar içinde çok ciddi miktarda kavga dövüş ve ölüm varsa da esas incelenen konu bir insanın bunları niye yaptığı. Kitabın sonuna kadar yavaş yavaş Zakalwe'nin sebeplerini yavaş yavaş öğreniyoruz, geçmişi ve geleceği bir yandan anlatılırken en son sayfalarda bir şekilde ikisi bir araya geliyor ve son verilen bilgilerle bütün kitapta olup bitenler aniden bir mana kazanıyor. Bütün kitapta savaşın gereksizliği ve saçmalığı tekrar tekrar irdeleniyor. Nasıl birinci dünya savaşından önce askere gidip savaşmak romantik bir şey olarak ele alınırken dünya savaşlarının kasaplığından sonra bitmek tükenmek bilmeyen yirminci yüzyılın kanlı yılları bütün romantizmini içinden çıkartıp attıysa bu kitap da aynı şekilde hem Kültür hem de uzay-operası bilim-kurgu savaşları denilen ortama aynı hizmeti sunuyor. Savaş denilen zıkkımın vahşeti çok güzel bir şekilde anlatılıyor. Bir çok Space-Opera/askeri bilim kurguda savaş canım cicim zırhımızı giyeriz, elimizde plazma tüfekleriyle ava gideriz şarkılarıyla dolu olsa da bu kitapta yaklaşım açısı tümüyle farklı.

Consider Phlebas'ta karakterlerimiz Kültür'ün hayli köşelelerinde dolaşıyordu. The Player of Games'in neredeyse hepsi tümüyle farklı bir uzay imparatorluğunda geçiyor ve Kültür'ün tek biyolojik temsilcisi ile bu imparatorluğun arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Her ikisinde de Kültür hayli uzaktan ele alınıyor. Bu romanda Zakalwe Kültür'ün içinde ve dışında, Kültür için bir şeyler yaparken bazı yerleşmiş düşünceler yıkılıyor. Mesela Kültür her zaman iyi taraftır. Bu romanda Kültür ve Özel Durumlar, Zakalwe'nin generalliğini yaptığı ordular sayesinde milyonları öldürüyor, bir kraliyeti diğerinden öne çıkartıyor, bazen kaybeden tarafı bilerek destekliyor, kaybetmelerini garantiliyor. Bir yanda Kültür'ün güzel, toleranslı, çekici yanını görüyoruz, öte yandan çirkin tarafını. Her zaman Kültür bir şekilde "biz doğrusunu biliriz, bu milyon kişi öldü ama savaş 1 sene kısaldı, 10 milyon kişi yaşayacak" gibi bahanelerle çıksa da biz insanlık bu kafayla Nagazaki ve Hiroşima'yı bombaladık. Gururlu muyuz bunu yaptığımıza? Umarım hayır! Kültür'ün hayli Makyavelli kafasında olduğu ortada. Sözlük tayfasında dedikleri gibi "büyük başarılar kazanmanın yolu başarıya giden yolda her türlü pisliği yapabilmekten gecer". Zakalwe de bu pislikleri yapan adam. Sma ve Skaffen-Amtiskaw gibiler ise yaptıranlar.

Öte yandan... Herşeye rağmen... Bu gün Sma gelse, "Hakan var ya, feci senin gibi tembellik yapmayı bilen bir adam lazım bize, gelip yardım eder misin" derse olmaz demem.

Hitit Güneşi tayfası olarak daha geçenlerde aramızda biraz konuştuk bu kitap hakkında. Okuyanların hepsi "okuduğum en iyi kitaplardan birisi" dedi, okumayanları da dövdük "niye okumadın lan sen" diye. Kısacası bizden puanlar ten ten ve ten.

(Ayrıca Iain M. Banks ile The Guardian okuyucuları arasında onlayn sohbet olayını da okuyun).

Hiç yorum yok: