Perşembe, Ağustos 30, 2012

Total Recall 2.0

 
Hakan gelmesin deyip duruyordu ama en sonunda Total Recall 2.0 geldi. Biraz gecikmeli de olsa gidip izledim. Hakan'a katıldığım yerler olmakla beraber haksızlık edilmemesi gereken yerlerde var. Aslında karışık duygular içerisindeyim denebilir. Ya da üstüm de açık kalmış olabilir.

Total Recall Paul Verhoeven ve P.K. Dick'in hastalıklı zihni birleşince ortaya çıkan ütopik bir bilim kurgu filmiydi. Hareket vardı, ütopya vardı, alt metinler vardı, mutantlar vardı, mizah vardı ve hatta ikiden fazla göğüs vardı. Bir taraftan Arnold etrafta koşturup kötü adamları haklarken, arkada Mars'a tıkılıp kalmış, en temel haklardan biri olan nefes alma özgürlükleri bile olmayan mutasyona uğramış bir sınıfın hayatta kalma mücadelesi vardı. O dönem için zekice film hileleri vardı. Bir çok beklentimizi karşılıyordu. Sonuna bir de uzaylı ırk da eklemişlerdi.
 
Aradan yirmi küsür yıl geçti. Arnold vali oldu, tekrar seçilemedi. Dick'in hikayeleri peynir ekmek gibi film olmaya devam etti. Ama her nedense onca yıl sonra Total Recall'ın tekrar filme çekme ihtiyacı hasıl oldu. İlk filmi tekrar yorumlamak için midir, eksiklerini gidermek için midir yoksa konu bulamadığına dair bir saplantılı filmcilerin garanti para kazanma dürtülerini gidermek için midir bilinmez film tekrar çekildi.
 

Yeni film fikri daha ilk baştan beri hoşuma gitmedi. Bu nedenle filme giderken gayet olumsuz bir ruh hali ve düşük beklentiyle yola çıktım. Filmi iki saat kadar izledim. Kah eğlendim kah sıkıldım. Ama genel olarak tatmin olmadığım gibi sıkıldım ve bomboşa salondaki diğer seyircileri de sıktım. Bu noktan sonra filmi halen izlemediyseniz devam etmeyim. Filmi lime lime derken utanmadan, sıkılmadan bir çok detayı anlatacağım. Uşağın ne katilliği kalacak ne de cinayet silahı.
 

Öncelikle belirtmek isterim yeni film bir tekrar çekim yerine Total Recall'dan esinlendik ama farklı bir konu çektik ayağı ile sunulsaydı daha tatminkar edici olabilirdi. Daha dakika bir gol Mars yok. Yerine Birleşik Britanya Federasyonu ve "land down under"ibaresinin hakkını vermek için seçilmiş Avustralya var. Kalan ülke ve kıtalar meşhum bir felaketten sonra insan yaşamı için uygun koşulları yitirmiş. Yerin dibindeki kıtaya ise nasıl olabileceği konusunda yeterli bilgim olmayan ancak hiç de aklıma yatmayan bir ulaşım sistemi mevcut. Bu sistem taa dünyanın merkezinden geçip Avustralya ile Birleşik Krallığı birbirine bağlıyor. Halen olması mümkün değilmiş gibi geliyor. Bilim kurgudan daha çok fantastik gibi. Mümkünse de benm cahilliğimdir. Her neyse ortada Mars'da ezilen, sömürülen işçiler yerine Birleşik Krallıkta yaşamayacak kadar fakir ancak orada çalışacak kadar ezik insanlar var. Bunların çoğu uzak doğulu, çekik gözlü ama filmde bu konuya neredeyse hiç değinilmiyor. Ortam fazlası ile Blade Runner ile Fifth Element tadında. Bu kıtada yaşayan insanların sefil olduğu söylense de görünürde sürekli gece olması ve şehrin biraz sıkışık olması dışında bir dertleri varmış gibi gözükmüyordu. 
 

Esas oğlan siborg üreten bir fabrikada işçi olan Collin Farrell. Pek muhterem eşi ise paramedic kisvesi altında onunla bir hayat paylaşan ilk filmdeki Sharon Stone ve Michael Ironside'ın yerlerini tek başına doldurmaya çalışan Kate Beckinsale. Jessica Biel de esas kızımız. Neden olmadığı bilinmeyen! bir şekilde esas oğlan sıkılıyor ve kendine sahte hatıralar satın almak istiyor. Buradan sonra film bir dizi dövüş ve kovalamacaya dönüşüyor. Biraz eften püften bahaneler ile bezenmiş bir kıtalararası tehdit mevcut. Amerika'nın Irak'ı işgali gibi manasız. Şansölyenin garip hırsı ile tatsız tutsuz bir kötü adam portesi çiziyor.
 

Filmde sürekli sayıkladığım için sapık olduğumu düşündüğünüz ilave göğüslü kadın bile içerisi boşaltılmış olarak var. İlk filmde yokluktan her türlü işi yapan, mutasyonlarını bir şekilde hayatlarını kazanmak için kullanan bir zümre yerine hoş bir görüntü olarak kalıyor. 
 

Bana göre ilk filmi güzel yapan o dönem için daha ilginç olan bilim kurgu ögeler bu yeni film için yavan kalıyor. İlk filmin içini fazlası ile dolduran detaylar ise bu filmde yok ya da çürük. Oyunculara ve özel efektlere lafım yok. Yine de tüm o koşuşturma sahnelerin bir kısmı çok manasız geldi. Hele ki koskoca gezegeni dakikalar içerisinde delip geçen devasa bir makinenin üzerinde, o süratte rağmen, sağına, solunda yapılan dövüşler, cambazlıklar iğreti duruyordu. 
 

Sonuç olarak 2012 Total Recall ilk filmin içerisi boşaltılıp,dışı albenili ama manasız süslerle bezenmiş kötü bir suretinden ibaret. Ne yazık ki beklentilerim ve Hakan'ın çığlıkları büyük ölçüde doğru çıktı.







Hiç yorum yok: