Pazartesi, Eylül 28, 2009

Hitit Güneşi Epizort 17





  • David Brin - Foundation's Triumph
  • Bilim Kurgu ile ilk ne zaman, nasil tanistiniz?
  • Naylon folyo ile kaplanmis uzaktan kumanda gorenlerden misiniz?
  • Turkiye'de ozel televizyonlarin ilk zamanlarinda yayimlanan Bilim Kurgu filmleri
  • Fizikci Emiri Skype'da goren HititGunesi tayfasi CERNden bahsetmeye baslar ve geyigin dibini Dan Brown uzerinden vardiklari Chuck Norriste bulur.
  • Komplo teorileri, Illuminati, The Illuminatus! Trilogy
  • Kitap paylasim projeleri
  • Vernor Vinge'in kurgu evrenine giris (Vinge 101)
  • Wikipedia'ya sevgi-saygi
  • Kavanozdaki Adam ve 80lerin TV Bilim Kurgu dizileri
  • Gargoyle geyigi

Toplam sure 1:10:03.

Neil Gaiman'in Kitapligi


Kavanozdaki Adam videolari

Perşembe, Eylül 24, 2009

Blood: The Last Vampire


Hong Kong, Japonya, Fransa 91 Dakika

Geçenlerde kafamda toplanan kara bulutları dağıtayım diye sinemalarda Son Vampir ismi ile yeni gösterilmeye başlanan Blood: The Last Vampire filmine gittim. Bayram olması ve genelde boş olan Kızılay Büyülü Fener’i seçtiğimiz için rahat ve sessiz bir seyir beklerken, salona önümüzde “vimpir filmi varmış, hadi vimpiri görelim!” nidaları ile giren güruh beni benden aldı. Yine de gayet uslu seyrettiler, günahlarını almışım.

Esas konumuza döner isek kısaca Blood 2000 yılında çekilmiş olan 48 dakikalık, gayet tadında ve lezzetli bir anime. Filmimiz ise anime üzerine inşa edilmiş.

Filme göre Saya babası insan, annesi vampir/iblis ancak iyiler iyisi, güzeller güzeli, genç kız görünümünde, nerden baksanız dört yüz yılı devirmiş bir kızcağızdır. Amacı babasını öldüren en yaşlı iblis Onigen’i öldürmektedir. Bu amaç uğruna Konsey adı verilen bir örgüt ile işbirliği yapar. Başlarında elder/yaşlılar olan konsey insanlığı kurtarmaya kendini adamış olup gizlice takılırlar. Bu konsey öyle bir oluşum ki hep Amerikalı’ların çalıştığı ancak Tenten’deki ikiz dedektiflere benzeyen, Japonya’da bile Peugeot arabaya binen kişileri de barındıran bir örgüt. Bu ilginç ikizler Siyah Giyen Adamlar edası ile olay mahallerine duhul edip delilleri itina ile, son teknoloji zamazingolar ile (olay 70’lerde unutmayın) çitiliyorlar.

Velhasıl Saya’ya hedef gösterip kelle istiyorlar. Saya kızımız da hattı zatında acımasızca gelen giden iblisleri kesiyor. Bu kesme ve hedef gösterme işlemleri Japonya’daki Amerikan üssüne denk gelince Saya pek tanıdık ve masum! okul üniformasını giyerek üsteki okulda iblis avına başlıyor. Ondan sonrası kan ve revan.

Yine de üniforma ve okul kızı sapıklığı konusunda animenin de, filmin de hakkını yemeyeyim. Animede olay sapıklıktan çok bir olay gereği kıyafet olarak geçiyor. Filmde de çok farklı değil. Yine de Japon anime/film okul kızı var mı var.

Esas kızımız Saya’nın animede de vampir insan melezi olduğu ima edilip, geçmişi hakkında satır arasında ipuçları serpiştirilmişti. Film ise kör gözüne parmak başlayarak olayın bütün şeceresini vererek başlıyor. Bu noktada animedeki gizemin azalması aralanması olayın tadını bozmuş.

Yetmişlerin Amerikan üssü teması nedense hoşuma gitti. Ancak fazlası ile gereksiz yan karakterler var. Hele Alice adlı kız fazlası ile gereksiz olmuş. Amerikalı seyircilere filmdeki Uzakdoğu ağırlığını azaltmak için konulmuş olması muhtemel.

Dövüş sahneleri kaynağı anime olan bir film için başarılı ve sürükleyici iken filmin ikinci yarısında iş bana hiç hitap etmeyen Çin işi dövüş filmlerine dönüyor. Sanırım bunda yapımcıların “Kaplan ve Ejderha” ile aynı ekip olması büyük. İblislerin animedeki şekillerinde olması kötü olmuş. Eciş bücüş yaratıklar çizmişler. Daha azametli ve korkutucu olmalarını beklerdim. Her şeye ve bariz sonuna rağmen beklentilerimin üzerinde bir film olmuş.

Bir son not olarak; Belki rastlantı, belki de bilinçli bir gönderme olmuş ama çözemediğim bir ayrıntı var. Filmin sonlarına doğru kahramanlarımız bir dağ yolunda, altlarında bir kamyon ile son sürat giderken kanatlı bir iblis ile dövüşüyorlar. Kapılar kırılıyor, iblis kayalara çarpıyor. Bütün bu sahneler bana Underworld 2 filminin başındaki kovalamaca sahnelerini anımsattı.

Salı, Eylül 22, 2009

Cyborg She - Boku no kanojo wa saibôgu

Nah resim Wikipedia'dan calinti.
  • IMBD Rating: 6.5/10
  • Director: Jae-young Kwak
  • Yazar: Jae-young Kwak
  • Tarihler: 31 May 2008 Japonya 30 Nisan 2009 Birlesik Krallik (Sci-Fi London olayi)
  • IMBD:http://www.imdb.com/title/tt0929860/
  • Wiki: http://en.wikipedia.org/wiki/Cyborg_She
Ana aktör tayfası:
  • Haruka Ayase ... Cyborg
  • Keisuke Koide ... Jiro Kitamura
Bu filmin adı Cyborg Girl diye de çevrilmiş ama festival yönetmeni adamcaaz "Galiba en doğru çeviri bu, bize üç ayrı çeviri verdiler" dedi. Wikipedia çeviri için "Benim kızarkadaşım bir Cyborg" demiş.

Ben bu filme 'aaa japon bilimkurgu, kaçırmayayım, robot mobot savaş olur" şeklinde hiç içeriğine bakmadan bilet aldım. Beklentimin çok tersi bir film olarak çıktı ama neyse oldum.

Filmi izleme şansınız muhtemelen olmaz, o yüzden bolca spoiler dolu bi synopsis yazayım çünkü filmin senaryosuu hayli bi garip.

Karakterimiz Zombi 20-25 yaşlarında tek başına yaşayan ve pek bir arkadaşı olmayan aciz bir tiptir. Hayatındaki tek lüksü doğu gününde kendisine bir hediye alip iyi bir lokantada yemek yemektir. Herneyse, kendisine iyi bir saat alırken garip kıyafetli, ayakları çıplak bir kıza gözü takılır. Yeni Karamürsel (kaldı mı acaba?) tarzı her bi bokun olduğu bir magazadan alışveriş yaparken kızın sağdan soldan bir takım kıyafetler arakladığını görür. Ondan sonra kızın parayı ödemeden mağazadan kaçtığını farkeder.

Herneyse, kahramanımız hatun ile bu şekildfe tanışır karakterimiz. Beraberce son derece güzel bir akşam geçiririrler, lokantanın da parasını vermezler, polisler bunları kovalar, abuk subuk bir sürü Tokyo gece yaşamı ortamını bize gösterdirdikten sonra kahramanlarımız kendilerini bizim salağın evinin önünde bulur. Bu arada kız da bir yandan "beni sevmiyor" gibi laflar eder. En sonunda akşamın sonu gelir.

Bizim safa kızın gidişinin arkasından bakmamasını emrettikten sonra. kız pat diye ortadan kaybolur salya sümük bir şekilde ağlarken manasızca.

Aradan bir sene geçer. Gene bizim salağın doğum günüdür. Kendisine bir hediye alır ve bir lokantaya gider. Bu arada Terminator tadında bir olaydan bizim kız tekrar ortaya çıkar, birkaç serseriyi döver. Resmen Terminator tadında birkaç dakika yaşanır. Kızımız bizim salağı elini koyduğu gibi aynı lokantada bulur. Ancak geçen sene kızımızın suratı süper şirin iken bu sene suratından düşen bin parçadır. Lokantada bir pasta siparis eder, oğlanımıza "happi birtttaaaayyyy" yaptıktan sonra kafasını pastaya yapıştırır. Tam da bu arada bir psikopat elindeki silahla etrafa dandun ateş etmeye başlar. Kızımız psikopati pataküte dövdükten sonra camdan dışarı atar. Bizim Cyborg hatun herifi pataküte bir güzel dövdükten sonra esas oglanımızı kolundan tuttuğu gibi kaçırır, beraberlerce evine giderler.

Burada Cyborg hatun, kahramanımıza gelecekten geldiğini söyledikten sonra kahramanımızın gelecekteki halinden bir video mesaj iletir. Gelecekteki kahramanımızı çok ciddi bir şekilde sakatlanmış bir bilim adamıdır ve bu Cyborg hatunu kahramanımızı "gelecekteki teklikelerden korumak" için göndermiştir.

Herneyse, kahramanımız hatunu nereye giderse yanında götürür. Yavaş yavaş bir terminatör kopyasın olmaktan gerçek bir kişiliğe döner. Anlamsız ve manasız bir şekilde kahramanımızı çocukluğuna bile götürür. Sonra bir gün araları bozulur, kahramanımız hatuna çek git çeker. Hatun gider.

Aradan biraz zaman geçer ve aniden Tokyo çok kuvvetli bir depremle yerle bir olur. Filmin bir yirmi dakikası bu depremin gerçekleşmesiyle geçer. Binalar yıkılır, arabalar havalarda uçuşur, borular patlar, yerler yarılır. Cyborg hatun aniden ortaya çıkarak esas oğlanı her durumda kurtarır.

Ancak en sonunda kahramanımız bir yer yarığına düşer. Cyborg hatunumuzun üstüne de koca bina düşmüştür. Bizim salak oglanın yardım çığlıklarına yetişeyim diye robot hatun kollarının gücüyle haşşırrrrt diye kendisini ortadan ikiye ayırır, elleriyle hop hop kahramanımızın yanına gidip kolundan tutup çeker, sonra da pilinin son elektronlarıyla kahramanımızla birbirlerine ilan-ı aşk ederler.

Kahramanımız etrafında yıkılmış Tokyo kalıntıları ile salya sümük ağlarken esas hatun aniden ortaya çıkar ve daha ellerinde elektronları sıcak olan cyborg hatuna sarılmış esas oğlana "Ben geldim, burdayım, zırlama" muamelesi yapar. Esas oğlan da cyborg gögüslerinden sıkılmış olsa gerek, resmen atlar etten kemikten esas hatuna.

Efendiiiim, megerse esas hatun zaman yolculuğu yapan bır tipmiş. Kendisi gelecekten gelmişmiş. Şımarık bir zengin velet olarak müzenin birisinde dolaşırken kendisinin tıpkısı olan bir robot kalıntısı görüp bir açık arttırmada bu robotun hafıza çipini satın almişmiş. Ondan sonra adamla cyborg arasındaki aşki kendi hafızalarına yüklediğinden gidip göresi gelmiş adamı ve zaman yolculuğu için başvurup filmin ilk başindakı naneleri yemiş. Ondan sonra adamcağızı gerçekten sevdiğine kanaat getirerek bi daha yolculuk edip hayatını onunla yaşamaya karar vermişmiş, o yüzden aniden filmi sonunda sivilce gibi tekrar ortaya çıkmışmış.

Ve perde. Salya sümük herkes mutlu.

Eeee....

Dediğim gibi ben çok daha farkli bir film bekliyordum, bu çıktı. Festivalin programına bile bakmadan isimlere göre bilet almanın zararları var yani. Eğlendim ama görmesem de olurmuş. Hatun çok tatlıydı, özellikle cyborg fasıllarındaki davranışları çok güzel yapmış.

Filmin senaryosu ise eh işte. Zaman yolculuğu ve etkileri güzel bağlanmış ancak yine de biraz çelişkiler var. En büyüğü şu: Gelecekteki karakter sadece birkaç saat geçiriyor ve cyborgu genç haline bu insan beni etkilemişti, o yüzden ona benzettim diyor. Facialarda (en azından deprem olsa gerek) kendisine yardım eden olmadığından kendisi çok kötü sakatlanmış, haliyle bizim karakter sakatlanmadığından o zaman çizgisi başka bir tanesi olsa gerek. Öteki zaman çizgileri tutarli. Oralar güzelce bağlanmakta.

Filmin büyük bir kısmında senaryo çok zayıftı. Sanki ne yapacaklarını bilememişler, arka arkaya klişe "date movie" olayı koymuşlar. Esas oğlanın geçmişine gitmeleri çok manasızdı mesela bana sorarsanız. Belki bu tür filmleri pek(!) izlemediğimden benim bilgim yoktur.

Onun dışında bilgisayarlı animasyon olayı son derece başarılıydı. Böyle B-Movie tarzı bir filmde bu kadar efekt olması teknolojinin ne kadar ucuzladığının kanıtı olsa gerek.

Benden bu kadar, izlemem üzerinden aylar geçtikten sonra ancak bu kadar yorum yapabiliyorum. Yazar çizer yönetmen olayını gidin netten aratın. Sahil kenarında bu kadar tembelim işte!

Salı, Eylül 15, 2009

Hitit Gunesi Epizort 18! Zamanda Yolculuk ve Merlin


Başar, Eralp, Hakan ve Kansu yine eglendiriyo (umarız):

Zamanda yolculuk yaptığımızdan 18. epizort 17.'den önce gelicek.

Bu epizortta Merlin hakkında konuştuk temelde.

Ayrıca şu olaya saygılar. Çok ciddi eski TRT Radyo olayını andık.

İki hafta sonra 17. epizotta görüşmek üzere. (Tabii arada gaza gelip tekrar kayda girmezsek). Hanım! Tardis'i hazırla, yola çıkıcaz arkadaşlarla!

Pazartesi, Eylül 14, 2009

AnkaCON 2009



Ankara Üniversitesi Bilim Kurgu ve Fantazi Topluluğunun düzenlediği AnkaCON 2009, 10-11 Ekim tarihlerinde Ankara Üniversitesi Tandoğan Merkez Kampüsünde gerçekleşiyor. Tanıtım metnini aşağıya kopyaladığım ve bu yıl ikincisi düzenlenen AnkaCON fantastik rol yapma oyunları şenliğinde görev alanlara başarılar, şenliğe katılanlara da iyi eğlenceler diliyoruz.

"Gorev Sirasinda zarinizin kac gelecegini asla bilemezsiniz" - Agent Dicehead

Merhabalar yabanci. Duyduk ki ANKABKFT Olaganustu Ajanlar Orgutu'nden haberdarmissin ve bize ulasmak icin olmadik yontemlere basvuruyormussun. Yanlis! Her seyden once unutmaman gereken nokta su: Insanlar bize ulasmaz, biz insanlara ulasiriz! Daha once farkli yerlerde gerceklestirdigin farkli gorevlerde cesaretinin, sabrinin ve cesitli diger yeteneklerinin hakimiyetindeki basarini dikkatle gozlemledik. Artik buyuk komplo'ya karsi surdurdugumuz sessiz savasimizda gorev alman icin hicbir sebep kalmadi. Aramiza hos geldin Ajan X!

Ama hemen boburlenme. Aramiza katilmis olman, sana olan guvenimizi tam anlamiyla saglamis oldugun anlamina gelmiyor. Eger bize kendini kanitlamak istiyorsan buyuk vurgunu yapacagimiz o gun, sen de diger ajanlarimizin yaninda gorev almali ve dunyanin ferah gelecegi icin cabalamalisin.

Lafi daha fazla uzatmadan kisaca sana bu iki gun surecek olan cok onemli gorevden bahsedecegim:

ANKA KUSU 2009 OPERASYONU

Gorevin Kod Adi: ANKACON'09
Tarih: 10-11 Ekim 2009
Yer: Ankara Universitesi, Tandogan Kampusu, Merkez Kafeterya

Gorev Tanimi:

Ajan X, yapman gereken ilk is belirtilen tarihlerde, belirtilen yerde 9:30 ila 18:00 saatleri arasinda bulunmak. Oraya diger tum insanlar gibi gidecek ve onlar gibi egleniyor goruneceksin. Etrafta senden baska ajanlar olduguna dair bazi istihbaratlar aldik. Bu nedenle dikkatli olmali ve mumkun oldugunca dogal gorunmelisin. eger bir problem olursa olay mahallinde bulunan "Gorevli" kartina sahip saha ajanlarimizdan yardim isteyebilirsin.

Sana dogal gorunmen icin bir kac tuyo verelim. Convention alaninda bulunan masaustu oyunlarda oynayabilir ya da canlandirmali rol yapma oyunlarina katilarak beklenmedik sirlari aciga cikarabilirsin. Bunlar disinda Warhammer savas oyununa goz atabilir, standlarla ilgileniyormus gibi de yapabilirsin. Kart ve kutu oyunlari oynamak da, etrafi kimseye farkettirmeden gozlemlemene epey yardimci olacaktir. UNUTMA! Asla, ama asla "Nerd Testi" gibi seni aptal durumuna dusurebilecek bir aktiviteye katilmaya calisma. Bunun sonucu sadece, etrafta gezinen gercek Nerd'lerin seninle dalga gecmesine ve aklini kurcalayarak gorevinden sapmana neden olacaktir.

Bunun disinda bilmen gereken bir diger sey ise 10 Ekim aksami Schrodinger' in Kedisi ile ilgili bir deney yapilacagi soyleniyor. Bu konu hakkinda "Gorevli"lerden daha fazla bilgi edinebilirsin. Fakat dikkatli ol. Bu bilgi gereginden fazla alkol iceriyor olabilir!

Bolge alaninin disinda ikamet eden ajanlarin onceden irtibata gecmesi halinde, "Gorevli"ler, "Guvenli Ev"ler saglayacaklardir.

Bu operasyon dahilinde gorev amiri olmak isteyen ajanlarin, gorev brifinglerini operasyon veritabanina kaydettirmeleri gerekmektedir. Bahsi gecen veritabani adresi asagida bulunmaktadir:
http://www.ankabkft .org/ankacon

Konuyla ilgili, ANKABKFT Olaganustu Ajanlar Orgutu karargahiyla iletisime gecmek icin su saha ajanlarina basvurabilirsiniz:
hazarkumas@hotmail. com
zahiricizgiroman@ hotmail.com
occultsearcher@ gmail.com

Gorevle ilgili daha ayrintili bilgiyi yakin zamanda duyuracagimiz yerlerden temin edebileceginiz "Davetiye" adi altinda

bulunan brifing dosyalarindan alabilirsiniz.
Bu brifing dosyalari amir olmayan tum ajanlar icin bir zorunluluktur!

Masabasi gorevler (kod:RPG) icin brifing dosyalari 3 TL'den
Saha gorevleri (kod:LARP) icin brifing dosyalari 6 TL'den ucretlendirilmistir .

Gorevinizde simdiden basarilar Ajan X!

Perşembe, Eylül 03, 2009

Yazar: Gökçe Mehmet Ay

Haftalardır elime yapışan, okumayı bir türlü bitiremediğim The Light Ages'a suçlu suçlu bakıyorum. Ödev gibi oldu artık, bitirmem lazım. Bir yandan "Eylül sayısı gecikti sanki" dediğim Asimov's dergisinin Ekim-Kasım çift sayı cildi geldi geçen hafta. Bugün de postadan yeni abone olduğum Fantasy and Science Fiction dergisinin Ekim-Kasım sayısı çıkmasın mı... Hangi birini okuyacam diye kara kara düşünürken aklıma geldi. ODTÜ BKFT'nin en hayırlı evlatlarından, en hevesli mezunlarından Gökçe'nin hikayesi var: Uyur'un Laneti. Hemen gittim, Smashwords'de hikayeyi buldum ve bir solukta okudum. Aşağıda kısa bir parça alıntıladığım Uyur'un Laneti'ni siz de okuyun. Gökçe öyküsünü bedava dağıtıyor ama beğenirseniz Smashwords satın alma imkanı da veriyor. Mis gibi, genç, Türk, fantasik yazar... Okuyunuz, beğeniniz, ödeyiniz.

Ağaçların karanlığının ardından suyun üzerinde oynaşan ışık gözümü almıştı. Kaynaktan çıkan su sakin bir dereye katılıp uzaklaşmadan önce ufak bir gölcükte birikiyordu. Gölün ortasında birkaç nilüfer akıntıyla salınıyor, daha önce görmediğim çiçekler kıyıda kayalara tutunmuş güzel kokular saçıyordu. Düşünmeden ileri atıldım. O suya varıp bir yudum içmek, çiçeklerin arasında uzanmak istiyordum. Halil kolumu tutmasaydı belki devam ederdim.

“Dur. Burada bir terslik var.” Sesi sakindi ama suratında sıkıntının izi görülüyordu.

“Ne tersliği var ki?” Büyülü bir etki hissetmiyordum. “Kaynağa beni çeken bir sihir yok. Bunu kesin olarak söyleyebilirim.” Zeynep de durmuştu. İkimiz de Halil'e bakıyorduk.

“Bilmiyorum. Ama baksana ne kadar sessiz. Etrafta bir kuş bile yok.” Gerçekten de etrafta sinek bile yoktu.

“İddiaya girerim ki suyun kenarında bir hayvanın bile ayak izini görmeyeceğiz.”

Halil etrafına dikkatle bakınarak suya yaklaştı. Onun peşinden giderken bu güzelliğin bir tehlike saklayacağına inanamıyordum. Suya bir metre kadar yaklaştık, Zeynep Halil'in solunda ben sağındaydım. Dikkatlice kaynağın etrafını inceledik. Suyun sesi ve bizlerin nefesinden başka bir çıtırtı bile yoktu. Küçük havuzun ortasında salınan nilüferler dışında hiçbir şey bizi izlemiyordu.

Film: Moon

İyi bilim kurgu filmlerin azlığından şikayet edenlerdenseniz size bir iyi haberim var: Moon.

Dünyamızı enerji darboğazının pençesinden kurtaran Lunar Industries firması Ay toprağından helium-3 çıkartıp enerji üretme operasyonunu sürdürmek üzere adamımız Sam Bell'e (Sam Rockwell) görev vermiştir. Üç sene boyunca Ay'da bir başına kalmış olan ve artık Dünya'ya dönmeye hazırlanan Sam giderayak kafayı yemeye başlar. Haberleşme uydusundaki bir türlü giderilemeyen arıza sebebiyle Dünya ile iletişimi Jüpiter üzerinden gecikmeli yapabilen Sam'in tek yardımcısı GERTY isimli robottur. (Başa vuran yalnızlık semptomu olsa gerek) gördüğü halüsinasyonlar sebebiyle dikkatsizleşen Sam ciddi bir kaza geçirir ve revirde uyanır. Fakat yolunda gitmeyen birşeyler vardır. Sam allem eder kallem eder, GERTYyi kandırıp kaza yerine ulaşır ve hiç beklemediği birşeyle karşılaşır.

Filme konu olan öykünün de yazarı olan yönetmen Duncan Jones'un uzun metrajlı ilk filmiymiş Moon. Seattle Uluslararası Film Festivaline geldiğinde kaçırmıştım. Geçen hafta tek bir sinemada gösterildiğini duyunca koşarak gittim. İyi ki de gitmişim. Psikolojik gerilim tatları olan güzel bir bilim kurgu filmi seyretmiş oldum. David Bowie'nin oğlu olması itibarı ile benden peşinen +50 puan alan Duncan Jones iyi iş çıkarmış. Matchstick Men'de görüp hastası olduğumuz Sam Rockwell de iyi oynamış. GERTY'nin sesini ise Kevin Spacey yapmış. Daha ne olsun...

Bulursanız izleyiniz; benden tavsiye.

Salı, Eylül 01, 2009

Hitit Güneşi Epizort 16

Kabaca, kaldığımız yerden devam.



Not: Bu epizortta bahsettiğimiz Google book-search hadisesini WSJ makalesi güzel toparlamış.