Çarşamba, Mayıs 05, 2010
Radio Free Albemuth
28 Nisan ve 3 Mayıs arası çok meşguldum. Londra'da Bilim Kurgu ve Fantazi Film Festivali numara 9 beni çok meşgul etti. 10 uzun metraj ve 20 küsür kısa metraj izledim, her birine tek tek yorum yazacağımdır! Ve ilk olarak bundan başlayalım:
Ülke: ABD
Yönetmen: John Symon
Hakan'ın puanı: 9/10
IMBD puanı: 9.5/10
Öncelikle benim için festivalin önemli filmlerinden biriyle açalım geyiği. Motorsikletime atlayip pot pot ondra merkezine indim. En son bunu yaptığımda yanlış yere parkettiğim için 120 sterlin park cezası yemiştim! O zamandır merkezine inmiyorum tren dışında.
Başar'la buluşmayı başardık bir şekilde ve bu kez geciken ben oldum (süpriz bi olay) ve Picadilly Circus'daki Apollo sinemasına daldık. Hayli kalabalık bir salonda Philip K. Dick'in ölümünden sonra yayınlanan neredeyse otobiyografisel kitabı Radio Free Albemuth'u izlemeye başladık.
Bilmeyenlere anlatayım, PKD gerçekte son derece paranoyak, bir sürü sorunları olan bir adamdı. Kitaplarının çoğunda kişiliğin ne manaya geldiği ve nasıl herkesin birbirini izlediği hayli bir ele alınıyor. Öte yandan film adaptasyonları genelde "fikri çaldık - esinlendik" havasında. Do Androids Dream of Electric Sheep ile Bladerunner filmi (her ne kadar süper bir film olsa da) arasındaki benzerlik ikisinde de Android kovalayan Decker adlı bir detektifin varlığı olarak ozetlenebilir. Animasyonvari A Scanner Darkly filmi muhtemelen kitaba en yakın adaptasyonlardan birisiyken iddialara göre John Symon kitabı hayli takip etmiş. Ne yazık ki PKD'nın bu kitabını henüz okuma fırsatı bulamadığımdan bir yorum yapamayacağım ancak Wikipedia ile karşılaştırdığımda gerçekten pek değişiklik yapılmamış gibi duruyor.
Nick Brady adında bir plak yapımcısı aniden her gece aynı saatte pembe bir ışık ile "aydınlatılmaktadır" ve hayattaki seçimlerine yardımcı olmaktadır. Nick bu varlıka VALIS adını vermiştir. Eski dostu bilim kurgu yazarı Philip'e bundan bahsettiğinde Philip bu konunun bir kitap yazmak için çok banal olduğunu söyler. Bir yandan Amerika'nın yıllarca başkanlığını yapan Nixonvari tip, bütün dertleri ARAMCHEK adlı bir örgütün üstüne atmakta ve arka arkaya daha faşist sağcı kanunlar getirmektedir.
Nick ve Philip bu mesajların gerçekçiliğini tartışmaktayken etrafında hersey gittikçe kötüye gitmektedir. Başkan'ın paranoyasının ve ARAMCHECK'in gercek olmadığının kanıtını ele geçirdikten sonra subliminal bir şarkı yayınlayarak herşeyi ortaya çıkartmaya çalışırlar ancak işler pek öyle yürümez.
Bu kadar özet yeter, muhtemelen fazlasını bile anlattım. Bu filmi daha tamamlanmamışken izledik ama yine de başarılıydı. Oyuncuların hiç birisi Oscar kazanamayacak (Akanis Morrissette de oynuyor ve şarkı bilem söylüyor) ancak karakterlerin gerçekçiliği başarılı bir şekilde gösterilmiş.
PKD'nin kendisinin ciddi bir alkol, uyuşturucu ve paranoya sorunun olduğu bilinen bir olay ve gerçek hayatta harbiden VALIS'in varlığına inanıyordu. Bir diş iltihapının olduğu ve bunun tedavisi sonucu kendine gelmiş olması PKD'ye hayal ve gerçek arasındaki çizginin bizlerin inandığımızdan daha ince olduğunu göstermişti.
Açıkcası paranoyak ve bir sürü başka sorunları olmayan bir PKD'nin romanları son derece sıkıcı olurdu. Başkalarının acılarından bize bu kadar zevk çıkması ne kadar etik bir olay tartışılır ama PKD'yi aynı yıllardaki diğer yazarlardan farklı kılan bir şey olduğu kesin.
Bu filmin piyasada pek tutacağını zannetmiyorum. Morrisette dışında ünlü bir oyuncunun olmadığı için pek de sesi çıkmayacak b film muhtemelen birkaç yerde gösterilip hızlıca DVDlerin en ucuz reyonuna atılacak ve unutulacak. Öte yandan benim kesinlikle hoşuma gitti ve ilerde cult olma ihtimali yüksek. Dünya'daki ilk halka açık gösterimini izlemiş olmak hoş bi olaydı bence. Bitmiş halini tekrar izlemeyi kesinlikle isterim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder