Birkaç saattir suratımda müstehzi
bir gülüşle dolaşıyorum. Beni bu kadar eğlendiren şey ise Nazlı Ilıcak’ın dünkü
(yazım gece yarısından sonra yayınlanacak) köşe yazısında Kafka’yı bir Fransız’a, ünlü roman kahramanı Gregor Samsa’yı da bir örümceğe
dönüştürmesi. Bu vesile ile Kafka’nın “Metamorfoz”
isimli eserinin sevdiğim bir animasyonunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Caroline
Leaf’e ait bu animasyon 1977 yılı yapımı. Ayrıca Oguz Atay’ın “Günlük &Eylembilim”
isimli eserinden Türk aydınıyla ilgili
şu cümlelerini de paylaşmadan edemeyeceğim. İyi seyirler.
“Bence
Türk romanın sorunu kişiliktir. İnsanımızın kişilik kazanma savaşının önemini henüz kavramamış olmasıdır.
Kendisiyle hesaplaşma diye bir kavramın varlığından habersiz oluşundandır.
Bunun için romanımız düzmecedir. Diyalektik gibi gerçekten büyük kavramların
gerisine sığınan cüceler ordusu oluşundandır. Köylünün sefil yaşayışı olgusu
büyük roman yazmayı gerektirmez. Buna benzer sözler söyleyenlerin de aslında
sözlerinin anlamını kavramamaları da daha acıklı bir durumdur. Halka büyük
doğrular adına yalan söylemekten kurtulamamaktır sorunlardan biri.
Kültürsüzlüktür. Ve en önemlisi, ne kendini ve ne de gerçeği sezememektir.
Sezgisizliktir. Duyarsızlıktır. Kültür kopukluğudur. Kendilerinden yirmi yıl
önce yaşamış bir romancıdan yirmi yıl ilerde olduğunu düşünme yanılgısıdır.
Kötü romanları, büyük sözlerle yutturacağını sanma yanılgısıdır. Bir iki toplumsal
gerçeği bir yerden duyan insanın başka şeyleri duyamamasından ileri gelen bir
cahillik coşkunluğudur. Bir edebiyat çetesine yaslanmanın verdiği rahatlıkla
yıllar boyunca bir arpa boyu ilerleyememenin zavallılığıdır. Derinlikten,
derinliğine ilerlemekten korkmanın böcekçe korkusudur. Havuz edebiyatıdır.
Yüzeyde çırpınmanın verdiği korkunun edebiyat heyecanı sanılmasıdır, böcek
yanılgısıdır. Bu öyle bir
çıkmazdır ki, düzenden yana olanın da, düzene karşı olanın da aynı sularda
çırpınmasıdır. Haksız olana karşı çıkanın da haksız olduğu bir ortamdır. Bunları
yazmanın da bir yararı yoktur aslında. Kişilik kazanmamış bir yarı aydınlar
ortamında kimsenin yarım yamalak düşünce ve duygu “müktesebatı”nı irdelemeye,
kendi edinimleriyle hesaplaşmaya niyeti yoktur çünkü.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder