Pazartesi, Haziran 30, 2014

Franz Kafka'ya Fransız Kalmak



Birkaç saattir suratımda müstehzi bir gülüşle dolaşıyorum. Beni bu kadar eğlendiren şey ise Nazlı Ilıcak’ın dünkü (yazım gece yarısından sonra yayınlanacak) köşe yazısında Kafka’yı bir Fransız’a, ünlü roman kahramanı Gregor Samsa’yı  da bir örümceğe dönüştürmesi. Bu vesile ile  Kafka’nın “Metamorfoz” isimli eserinin sevdiğim bir animasyonunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Caroline Leaf’e ait bu animasyon 1977 yılı yapımı. Ayrıca Oguz Atay’ın “Günlük &Eylembilim” isimli eserinden  Türk aydınıyla ilgili şu cümlelerini de paylaşmadan edemeyeceğim. İyi seyirler.


Bence Türk romanın sorunu kişiliktir. İn­sanımızın kişilik kazanma savaşının önemini henüz kavramamış olmasıdır. Kendisiyle hesaplaşma diye bir kavramın varlığından habersiz oluşundandır. Bunun için romanımız düzmecedir. Diya­lektik gibi gerçekten büyük kavramların gerisine sığınan cüceler ordusu oluşundandır. Köylünün sefil yaşayışı olgusu büyük ro­man yazmayı gerektirmez. Buna benzer sözler söyleyenlerin de as­lında sözlerinin anlamını kavramamaları da daha acıklı bir durum­dur. Halka büyük doğrular adına yalan söylemekten kurtulama­maktır sorunlardan biri. Kültürsüzlüktür. Ve en önemlisi, ne ken­dini ve ne de gerçeği sezememektir. Sezgisizliktir. Duyarsızlıktır. Kültür kopukluğudur. Kendilerinden yirmi yıl önce yaşamış bir romancı­dan yirmi yıl ilerde olduğunu düşünme yanılgısıdır. Kötü roman­ları, büyük sözlerle yutturacağını sanma yanılgısıdır. Bir iki top­lumsal gerçeği bir yerden duyan insanın başka şeyleri duyamama­sından ileri gelen bir cahillik coşkunluğudur. Bir edebiyat çetesine yaslanmanın verdiği rahatlıkla yıllar boyunca bir arpa boyu ilerle­yememenin zavallılığıdır. Derinlikten, derinliğine ilerlemekten korkmanın böcekçe korkusudur. Havuz edebiyatıdır. Yüzeyde çır­pınmanın verdiği korkunun edebiyat heyecanı sanılmasıdır, böcek yanılgısıdır. Bu öyle bir çıkmazdır ki, düzenden yana olanın da, düze­ne karşı olanın da aynı sularda çırpınmasıdır. Haksız olana karşı çıkanın da haksız olduğu bir ortamdır. Bunları yazmanın da bir yararı yoktur aslında. Kişilik kazanmamış bir yarı aydınlar ortamında kimsenin yarım yamalak düşünce ve duygu “müktese­batı”nı irdelemeye, kendi edinimleriyle hesaplaşmaya niyeti yok­tur çünkü.” 



Hiç yorum yok: