Bir Karadeniz sahil kasabasında doğup büyüdüm. Çocukluğumuz
kırlarda komşu köpekleriyle bin bir
türlü bitki ve ağaçların arasında koşuşturarak geçti. Gölgesinde oynadığımız
erik, dut, kavak, söğüt, iğde ve defne ağaçları…Evimizin arka tarafında uzanan yazın aralarında saklambaç
oynadığımız mısır tarlaları… Mısır ekilmeyen boş arazileri bir renk curcunasına
dönüştüren deve dikeni, papatya, gelincik ve aspirler… Hepsi ne kadar da
güzeldi… En çok da aspirlerin rengini severdim. Ama güzel olduğu kadar iğneli
dallarıyla tehlikeli çiçeklerdi aspirler. Aspirlerden ruj yapıldığını yıllar sonra izlediğim İsao
Takahata’ya ait bir animeden öğrendim.