Total Recall Paul Verhoeven ve P.K. Dick'in hastalıklı zihni birleşince ortaya çıkan ütopik bir bilim kurgu filmiydi. Hareket vardı, ütopya vardı, alt metinler vardı, mutantlar vardı, mizah vardı ve hatta ikiden fazla göğüs vardı. Bir taraftan Arnold etrafta koşturup kötü adamları haklarken, arkada Mars'a tıkılıp kalmış, en temel haklardan biri olan nefes alma özgürlükleri bile olmayan mutasyona uğramış bir sınıfın hayatta kalma mücadelesi vardı. O dönem için zekice film hileleri vardı. Bir çok beklentimizi karşılıyordu. Sonuna bir de uzaylı ırk da eklemişlerdi.
Perşembe, Ağustos 30, 2012
Total Recall 2.0
Total Recall Paul Verhoeven ve P.K. Dick'in hastalıklı zihni birleşince ortaya çıkan ütopik bir bilim kurgu filmiydi. Hareket vardı, ütopya vardı, alt metinler vardı, mutantlar vardı, mizah vardı ve hatta ikiden fazla göğüs vardı. Bir taraftan Arnold etrafta koşturup kötü adamları haklarken, arkada Mars'a tıkılıp kalmış, en temel haklardan biri olan nefes alma özgürlükleri bile olmayan mutasyona uğramış bir sınıfın hayatta kalma mücadelesi vardı. O dönem için zekice film hileleri vardı. Bir çok beklentimizi karşılıyordu. Sonuna bir de uzaylı ırk da eklemişlerdi.
Pazartesi, Haziran 06, 2011
Bu dünyanın dışından
İlk bölüm gelecek dünyalardı. Gelecekte dünyanın nasıl olacağına dair çalışmalar vardı. Aralarında en sevdiğim ilk Rus filmlerinden (1924) olan Aelita'daydı. Film Aleksey Tolstoy'un aynı adlı romanından uyarlamaymış. Mars'ta yaşanan bir devrimi anlatıyor. Aelita'da Mars Kraliçesinin ismi. Sergide filmden bölümler vardı. İlk başta ne kadar ilginç gelse de bir süre sonra sessiz bir Rus bilim kurgu filmi yıpratıcı oluyor.
İkinci bölüm yabancı dünyalardı. Orada sanırım altmışlardan kalma, çizimleri olan Dune vardı. İki sayfaya yayılan bir omnitroper vardı (nasıl yazılıyor hatırlamıyorum valla, unutmuşum kitabı :P).
Diğer bir bölüm paralel ve benzer dünyalardı ama içeriğini çok hatırlamıyorum. O kadar çok yazı okudum ki şu anda bir kısmı karışmış durumda. Sonraki bölüm sanal dünaylardı. Matrix, Neuromancer ve hastası olduğum Snow Crash'ı dizmişlerdi. Daha sonra da hepimiz öleceğiz temalı dünayanın sonu bölümü vardı. Galiba 20.yy başlarında yazarlar biraz karamsarmış. O bölümde bir çok eski yazarın eserleri vardı. Sanayi devrimi acep karamsarlık havası mı yaratmış? Bu arada tepemizde Dünyalar Savaşının dev robotları bekliyordu.
Son bölüm de mükemmel dünyalardı. Sergiciler bir çok eski kitabın başına ilk basımlarından bir tane Thomas Moore'un Ütopyasını koymuşlar. Maşallah.
Hangi bölümde olduğunu hatırlamıyorum ama dünyanın sonunda kesin değildi. Ktulhu ve H.P. Lovecraft vardı. İngilizler herşeyi doğru yapmış ama halen yüce Ktulhu'nun gücünü anlamamışlar. Yıldızlar doğru konuma geldiğinde görürler anyayı, konyayı.
Arada bir yerlerde oyuncaklar vardı. Tardis kenarda duruyordu, karşısında ise Dr. Who'nun istimpunk görünümli K-9'u vardı.
Pek eğlenceli bir sergi idi. Gidebilecek varsa Ekim'e kadar açıkmış. Aklımda kaldığınca anlattım. Eksik gedik Hakan ve Başar düzeltirler.
http://www.bl.uk/whatson/exhibitions/outof/outofthisworld.html
Cumartesi, Aralık 16, 2006
Yeni Atlantis - Fransic Bacon
Bordo Siyah 97 Sayfa
Francis Bacon 1561 ile 1626 yılları arasında İngiltere’de yaşayan hukuçu, devlet adamı, yazar ve düşünürdür. Hukuk eğitimi alan Bacon Birleşik Krallığın çeşitli kamu kurumlarında yaptığı görevlerin yanı sıra bilim ve ilerleme konusunda yaşadığı dönem için önemli araştırmalar yapmıştır. Kral James’e olan yakınlığı sayesinde Adalet Bakanlığı görevinde bulunmuş ve St. Albans Vikontu ünvanını almıştır. Yapmış olduğu prestijli görevler ve sahip olduğu aristokratik ünvanların yanında rüşvetten dolayı hüküm giymiş bir suçludur. Yeni Atlantis adlı eseri dışındaki diğer önemli eserleri Filozofların Eleştirisi, Denelemer, Novum Organum ve Büyük Yenileme’dir.
Yeni Atlantis Bacon’ın hayal ettiği mükemmel toplumu anlatır. Kitapta Bacon toplumun kanunlarından, bilimsel gelişmeye odaklı kurumlarından, ruhani konumundan ve Atlantis’e kadar dayanan tarihinden bahseder. Ancak bana göre tasvir edilen toplum, sosyal sınıfları, mükemmel hristiyanlığı, hiç bahsedilmeyen gerçek insanları ve örnek bilimsel araştırma kurumları ile Bacon’un bilimsel araştırma ile ilgili takıntılarını ve aristokrat bakış açısını yansıtıyor. Bilime verdiği önemle dini geri plana attığı söylenen Bacon, Atlantis’in bir kolonisi ya da devamı olan Atlantik’teki adaya Yeni Ahit’in mucizevi bir şekilde gelişini ve hem örnek hristiyan, hem de seçkin sosyal sınıflarını anlatırken bir bilim adamından çok sabit fikirli bir dinci, sınıf ayrımcı bir asilzade duruşu sergiliyor. Adanın en önemli kurumunun adları Süleyman’ın Evi, Solomon’un Evi ve Eski Ahit’teki yaratılış bölümüne gönderme yaparak Altı Gün Çalışmaları olarak yazıyor Bacon. Çağının ilerisinde bir bakış açısı ve etkinlikle bilimsel araştırmalar yapan bu kurumun kökenini İbrini Kralı Süleyman’a dayandırması, felsefesinin odağı bilim olarak tanımlanan Bacon’ın düşünceleri ile bir çelişki yaratıyor.