Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Nisan 09, 2015

Kızıl Tepe

Guillermo del Toro'yu Deliliğin Dağlarında'yı çekmese de severim. Çekse daha çok sevecektim. Pasific Rim'i hatırlamak istemiyorum. Hiç bahsetmeyeceğim. Toro'nun yeni filmi, Kızıl Tepe/Crimson Peak Ekim ayında vizyona girecek. Bu sefer yönetmen gotik bir korku filmi çekmiş. Bir hayli de etkileyici duruyor. Filmde bir hayli tanıdık yüz var. Tom Hiddleston, (Thor, Avengers) Mia Wasikowska, (Alice in Wonderland)  Jessica Chastain, (Interstellar ama hatırlamıyorum) ve Charlie Hunnam. (Sons of Anarchy ve yeni King Arthur) 

Filmin ilk görüntüleri tekinsiz bir köşkte yaşanan ürpertici olayları gösteriyor. Hiddleston'ın karakteri rahatsız edici olmuş. Gerilimli ve dehşetli bir film bizi bekliyor gibi. Toro ilk çektiği yetişkin filmi olduğunu ifade etmiş. Bakalım ne kadar ürpereceğiz. Görüntüler aşağıda. Siz karar verin.

Pazar, Şubat 22, 2015

Kafayı kırmak

Eğer birbirini takip eden desenler aslında beynimizin farklı bir boyuta ulaşması için bir araç ise. Yüzyıllardır başta dini binalarda olmak üzere, pek çok yerde kullanılan bu desenlerin bir anlamı varsa. Benim pek sevdiğim Fibonacci yaşadığımız hayat için aslında bir şifre, bir kırma kodu ise. Hayatımızı, benliğimizi bir nevi kırarak farklı bir gerçekliğe, bu yaşamın altında çalışan ana, büyük yazılıma, esas gerçeğe ulaşabilirsek ne göreceğiz. İşte The Brain Hack bu soruları cevaplamaya çalışan kısa bir korku filmi. Gani gani de ödül almış. Ben bir hayli beğendim. Eğer korku, gerilim seviyorsanız izlemenizde fayda var. Bana biraz Event Horizon'ı hatırlattı. Hafiften de Lovecraft tadı var. Uzun demeyin izleyin. Vaktinize değecektir.Bu arada filmdeki görüntüler bir miktar rahatsızlık verebilir dikkat edin. Sara hastaları için başında bir uyarı var.

Salı, Şubat 10, 2015

Cabin in the Woods'daki göndermeler

Seç, beğen, al
Cabin in the Woods Hitit Güneşi tayfaasının pek sevdiği, eğlenceli ve zekice filmlerden biridir. Joss Whedon'un elinden çıkan nadide bir eserdir. Aşağıdaki görüntülerde filmdeki klasik korku filmlerine yapılan sayısız göndermeleri anlatıyor. Tabi ki yakalayabildiklerini. İzlerken bir kez daha filmin ne kadar lezzetli olduğunu hatırladım. Afiyet olsun.

Pazar, Ocak 11, 2015

Tomarla ucube

İşine yabancılaşmak ya da yaşananları artık olduğu gibi bir zaman sonra mesleklerimizde çoğumuzun başına geliyor. Mesleki deformasyon böyle bir şey. Buna benzer bir noktaya gelmiş iki polis memuru. Sürekli acil çağrılara gidiyorlar. Yoğun bir tempoları var. Ama en kritik anlarda bile artık işi bir kenara koyup en derin hislerini, en gizli sırlarını bile konuşabiliyorlar. Tek sorun şu ki normal polisiye vakalardan farklı olarak uğraştıkları olaylar doğa üstü. Ölüler, ölmeyenler, ölüp gelenler, başka boyutlardan davetsiz-davetli misafirler, garip uzuvlu varlıklar, vs vs. Bundle of Nerves seksenlerin korku filmleri tadında çekilmiş bir korku-komedi filmi.


Pazartesi, Ocak 05, 2015

Bir paraya dehşet

Penny Dreadful takip ettiğim dizilerden. Neredeyse tüm karakterleri kayıp, düşmüş ve çabaladıkça daha da batıyorlar. Zevkle ilk sezonu izleyip yenisini beklemeye başlamıştık. Yeni sezonun ilk habercisi geçenlerde yayınlandı. Olacaklara dair fazla bir ipucu vermese de insanın eksikliklerine bakış açısı gayet umut verici. Biz kimiz ki diğerlerinin günahlarını yargılıyoruz. Erdem konusuna bu kadar kafayı takmaya gerek var mı. Hem kiminin laneti kiminin laneti de olabilir.


Perşembe, Eylül 19, 2013

Son bir dalış

Gece dalışları ilginçtir. Suyun altı gündüz gördüğünüzden çok daha farklıdır. Sualtı hayatı farklı akar. Yakamoz var ise muazzam görüntülere şahit olursunuz. Balıkların hali, diğer dalgıçların ve teknin ışıkları, fenerinizin aydınlattığı ufakcık dünya hem huzur verici hem de cezbedicidir. Ancak diğer yandan da ürkütücüdür. Fenerinizin ışığının hiç aydınlığa kavuşmayan bir karanlığın içerisinde yitip gitmesi ürkütür. Mutlak karanlığa uzanan ince bir ışık sizi çaresiz ve güçsüz hissettirir. Yine de her şeye rağmen gece dalışları garip bir huzur verir insana. 

Jason Eisener bir proje kapsamında bir dakikalık bir korku filmi çekmiş. Filmde bir nehire gecedalan bir dalgıçın gözünden su altını izliyoruz. Eisener kesinlikle ürkütmeyi başarmış.

Cumartesi, Ağustos 03, 2013

Zembereklerle donanmış yürüyen nazi naaşları: Frankenstein's Army




Sene 1945. 2. Dünya Savaşı tüm hızı ile devam etse de artık bitmesi yakın. Nazi Almanyası pek çok cephede kaybederek çekiliyor. Almanya'nın verdiği zayiatın üçte ikisini verdiği doğu cephesinde yeni bir şey yok. Rus Kızıl Ordu ilerliyor, Wermacht sürekli geri çekiliyor. Bir grup Kızıl Ordu askeri ise kendilerini düşman hatlarının gerisinde, Alman topraklarında yalnız buluyorlar. Savaştan bitap düşmüş ülkede yollarını bulmaya çalışırken görüp görebilecekleri en kötü kabusun içine düşüyorlar.




Nazi savaş makinesinin gücü, dehası, acımasızlığı ve kötülüğü pek çok film, öykü ve kitaba ilham vermiştir. İşte yönetmen Richard Raaphorst'un çektiği Frankenstein's Army tüm bunların üzerine zombi ile mündemiç robotları eklemiş. Rus askerler zembereklerle çalışan yürüyen naaşlardan mütevellit bir ordu ile karşı karşıya buluyorlar kendilerini. Kan, doku, organlar ve mekanizmalar
gövdeyi götürüyor.

Yönetmenin ilk ciddi uzun filmi. Öyküyü kendi yazmış. Senaryoda başka isimler de var. Oyuncuların çoğu bilmedik, duymadık. En azından benim cahilliğim. Sadece baş rolde anlaşılamamaktan müzdarip doktoru oynayan Karel Roden bildik, tanıdık. Ama kült olmaya aday bir film gibi duruyor.

Aşağıda iki benzer tanıtım görüntüsü var. İlki esas görüntüler. Benim gibi profesyonel yardım alması kesin olan insanlar için hazırlanmış ve her hangi bir kadavra, organ, ilik, sinir, kan ve dokudan kaçınılmadan hazırlanmış görüntüler azıcık kanlı! İkinci tanıtım görüntüsü biraz daha edepli. Ona göre izleyin, uyarmadı demeyin.

Götüntüler bana fazlası ile Tokyo Gore Police'i anımsattı. Gore sevenlerin beğeneceğini umduğum bir film. IMDB 5,5 vermiş ki hiç şaşırmadım. Rotten Tomatoes'de ise %69 vermişler. Film pek fazla sinemada oynamadığı için Türkiye'ye gelme ihtimali pek zayıf. Bu nedenle size torrent sevenler derneğini önermekteyim. Bendeniz torrent peşinde koşarak bu nacizane çalışmayı edinmeyi ve bittabi sizlerle paylaşmayı amaçlıyorum.


Çarşamba, Aralık 12, 2012

Bir başka ihtimal var o da ölmek mi dersin

Yirmialtı yönetmen oturmuş, üşenmemiş, uğraşmamış, didinmiş latin alfabesindeki yirmialtı harf için ölüm hikayeleri oluşturmuş, bir de bunlar filme çekmiş. Niye bilemiyorum ama bu bana bir hastalıklı geldi. aslında bu blogda yazanların ortalamasına bakarsak herhangi bir kişiye hastalıklı dememiz pek adil sayılmasa da "Tokyo Gore Police" gibi bir film çeken bir bünyenin benim standartlarımda bile normal olması bir hayli zor. Her neyse bu uzun yönetmen listesine sahip Ölüm'ün ABC'si filminde kimler yok ki. Tokyo Gore Police ve Machine Girl'ün yönetmeni Yoshihiro Nishimura, (evet ruh hastası dediğim bu kişi) Meatball Machine'i çeken Yudai Yamaguchi, (izlemedim ama bu da normal olamaz) Doghouse'un yönetmeni Jake West, Nickelodion'a tek kare animasyon çeken Jon Schnepp (sanırım en tehlikelisi bu). Liste böylece uzayıp gidiyor. Film 31 Ocak 2013'de festivallerde gösterime girecek. Talebe göre de Mart 20132de sinemalara gelebilir. Talep tabi ki bu noktada tartışmalı bir durum. Her neyse buyrunuz kan, revan, dehşet ve intikam içerisindeki temaşaya. Elbet her canlı ölümü tadacaktır. Tek sorun tadının neye benzediğini bir bilsek.

Salı, Ekim 30, 2012

The Lords of Salem - İlk görüntüler


Rob Zombie'nin müzik kariyerinin dışında korku filmi yazmak ve çekmek gibi bir meşgalesi var. Başta Halloween serisi yazar ve yönetmen olarak  yeniden çektiği gibi araya üç beş tane daha film sıkıştırmış durumda. Rob Zombie bu filmlerinden sonra 2006 yılı albümü Educated Horses'tan şarkısı The Lords of Salem'in filmini çekiyor. Film kadim cadıların meşhur ve meşum Salem şehrine gelmelerini anlatıyormuş. Hikayesi bir hayli sıradan gözüküyor. DJ olan esas kıza (kendisi Sheri Moon Zombie) cadıların hediyeler göndermesi ve akabinde gelmeleri ile gelişen kan, revan ve vahşet ile bezeli bir standart korku filmi. Filmin ilk görüntüleri yayınlandı. Requiem eşiliğinde bir hayli karanlık sahneler peşi sıra sıralanırken daha çok bir müzik klibi gibi olmuş. Muhtemelen bir sonraki görüntüler daha bir film havasında olacaktır. Film 2013'de vizyona girecek gibi duruyor. 

Pazar, Aralık 18, 2011

Pazar, Ağustos 21, 2011

The Woman in Black

Pek sevgili Harry Potter'ımız Daniel Radcliffe artık büyüdü ve kendi filmlerini yapmaya başladı. Ne yazık ki fragmandan anlaşıldığı kadarı ile yeni filmi "The Woman in Black" küçük kızların usulca konuştuğu ve arka planda ürkütücü oyuncakların rahatsız edici melodiler çaldığı bir gotik korku filmi. Yani pek de yeni bir konuya değinmiyor gibi. Artık ne çıkarsa bahtımıza.

Ancak film Susan Hill adlı yazarın 1983 mahsulü aynı adlı kitabından bir uyarlama. Kitabı okumadım, yazarı da tanımam ancak roman pek bir beğenilmiş gibi. Bu filmden önce iki kere radyoya, bir kere televizyona ve bir kere de tiyatroya uyarlanmış. Hey maşallah.

Salı, Temmuz 26, 2011

Raven/Kuzgun

Edgar Allan Poe bir çoğuna göre korku türünün babası sayılan Amerikalı yazar ve şairdir. Ölümü yazdıkları gibi karanlıktır. 1849 yılında Poe'yu Baltimore sokaklarında hezeyan halinde bulurlar. Kaldırıldığı hastanede durumu değişmez ve beş gün sonra ölür. Ölümünün kesin nedenni halen bilinmemekte olduğu gibi garip bir şekilde ölümü ile belgeler kayıptır. Çok az öykü ve şiirini okuduğum için hakkında çok bilmişlik yapmayacağım.


Poe'nun meşhur şiiri Raven ile aynı isimli, başrollerinde John Jusack, Alice Eve ve Luke Evans'ın oynadığı Raven filmi halen çekilmekte. Film Poe'nun son günlerini anlatırken Poe'nun son günlerinde yaşadığı hezeyanı bir seri katilin cinayetleri ile ilişkilendiriyor. Amerika'daki gösterim tarihi Mart 2012.

Salı, Mayıs 31, 2011

Romantik vampilerden sübyancı vampirlere geçişe dair.

Bu hafta Radikalin Kitap ekinde A. Ömer Türkeş yeni yetme, sübyancı vampir romanlarında değdirerek gotik korku edebiyatının klasiklerinden bahsetmiş. 18. yy'da yazılan bu öykülerin nasıl modernizmin, sanayi devriminin yarattığı sıkıntılara karşı yazıldığını, dahil olduklarını romantizm akımını anlatmış. Okurken Todorov'un Fantastik'ini okuyorum zannettim bir an.

Aklın, mantığın ve modernizimin yarattığı sanayi devrimine karşı ortaya çıkan bu romantik vampir ve canavarlarla, bugünün liseye giden, yaşına, başına, dişlerine bakmadan sabi sübyanlara sarkan vampirlerin arasında ne kadar fark olduğunun altını kalınca çizmiş.

Bitirirken de o dönemde insanların vampirlerin gotik mekanlardan çok büyük şehirlerde borsa oyuncuları, mültezimler ve iş adamları kisvesi altında dolaştıklarına dair eleştirilerini eklemiş. Kan emicilere alıştık artık demiş. Bir bankacı olarak kesinlikle bu iddiaları reddediyorum. Ne o zamanlarda ne de bugünlerde iş dünyasında kesinlikle kan emme mevcut değildir. Para varken kana ne gerek var. En güzel dilberin kanından daha tatlı ve sarhoş edici! Ayrıca neyse parası verir alırsın yahu. Girdiğin zahmete değmez.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1050908&CategoryID=40

Not: Bu arada Türkeş Sheridan le Fanu'nun meşhur ve meşhum vampiri Carmilla'dan Camille diye bahsetmiş bir dil sürçmesi olduğu gibi Türkçe çevirilerinde bu şekilde kullanılıyor da olabilir. Cahilliğime verin nedenini bilememekteyim.

Pazartesi, Temmuz 06, 2009

Dead Snow


Zombi olayına bir hayli uzak olan ben, son dönemde pek muhterem Yiğit Beyefendi sayesinde zombilere merak saldığım gibi bulabildiğim tüm filmleri seyretmeye çalışıyorum. Bu bağlamda yine Yiğit Efendinin tavsiye edip gözüme soktuğu Dead Snow’u çılgınca bir iştah ile seyrettim.

Film herhangi bir Amerikan korku filmi senaryosuna sahip. Gençler eğlenmek için Norveç usulü karla kaplı dağlardaki kulübeye giderler. Eğlence ve seks gırla giderken olay mahalline vakıf, yıllarını kesilen gençleri uyarıp, korkutmaya vermiş hikmet, himmet fışkıran bilen yaşlı adam ortaya çıkar. Onları 2. Dünya Savaşı ve telef olan Naziler konusunda bilgilendirir. Böylece heyecan fırtınasını başlar. Kafalar yuvarlanır, bağırsaklar deşilir, kan yağmur olur akar. Çekimler, araya sıkıştırılmış espriler ve en önemlisi Nazi Zombiler ile iç organları çok başarılı bir film ortaya çıkarmış. Dead Snow aptal sarışınlar ve boş bakışlı yakışıklı Amerikalıların boy gösterdiği filmlerin kat kat iyi çalışma olmuş.

Dead Snow Tommy Wirkola adlı genç (79 doğumlu!) Norveçli yönetmenin ikinci filmi. Daha önce yine Norveççe bir Kill Bill komedisi çekmiş. Bu genç yönetmeni kesinlikle çok beğendi
m. Hatta benimle kalmayıp gavurlar da pek bir beğenmiş olacaklar ki 2009 Sundance Film Festivalinin açılış filmi olarak seçmişler.