Salı, Kasım 27, 2012

Bilimkurgu ve Fantazyanın Zorlukları

Konuk yazarımız Aynur Yalçınkaya'nın yazısı:)
 
Hani bazen yazmayı, yazarak şu küflenmiş hayatınızdan bir anlam çıkartmayı, tüm bu anlamsızlıklar silsilesinden kaçıp yepyeni bir kurgu yaratmayı, büyüdükçe küçülen dünyanızı tekrar eski ihtişamlı günlerine kavuşturmayı delicesine bir arzuyla istersiniz. Sebep ne olursa olsun meşakkatli bir iştir yazmak. Hele de bilim kurgu ya da fantastik hikayeler yazmayı arzuluyorsanız daha da meşakkatli. Bir kere hitap ettiğiniz okuyucu kitlesi oldukça kısıtlıdır. Yazdıklarınızı okuttuğunuz arkadaş çevreniz bile gereksiz işlerle uğraştığınızı yarım ağızla ima ederek hevesinizi kursağınızda bırakıverir. Ayrıca, bu alanda eser verebilmek için hayal gücünüzün tüm sınırlarını zorlamanız gerekir amma tekdüzeliğin içinde her gün daha da yolunu kaybeden bir ademoğlu olarak bunu nasıl başaracağınız ayrı bir sorundur.

Şöyle demiştir Portekizli şair Fernando Pessoa “Denize Övgü” isimli şiirinde ve bana kalırsa Modern İnsanın çilesini bu dizelerinde çok güzel ifade etmiştir.

“..Çünkü salt uzaklıktır eski denizler
Güncelliğin yükünden kurtulmuş salt uzaklık
Ve ah, nasıl o daha güzel hayatı hatırlatıyor bana burada her şey,
Daha yavaş yol alındığı için daha engin olan bu denizler,
Daha az bilgimiz olduğu için daha da gizemliler..”

Çok şey bilen, her soruya yan cebinde bilimsel bir cevabı hazır olan modern insan (!) için bir süredir büyüsünü yitiren Dünya gizemli bir yer olmaktan çok uzaktır. Çünkü O, gökyüzüne baktığı zaman yalnızca helyum ve hidrojenden oluşan plazma kütleleri görür. Onun sözlüğünde klorofille eş anlamlı olan yaprakların yeşili kalbini ılık bir heyecanla dolduramaz. Kaf Dağı diye bir yer olmadığını tüm mantığıyla bilir.(!)

Keşke bir kafesin içinde hapsetmek zorunda kaldığı esin perisini salabilse yeniden. Dilediğim şeyin şu şartlarda bir ütopyadan ibaret olduğunun ben de farkındayım. Hepimiz ortak bir eğitim sistemiyle tek tip yetişiyoruz. Aynı fabrikadan çıkan ürünlerden hiçbir farkımız yok.

Bilimden uzaklaşarak nasıl bilim kurgu yazılır diyeceklere de şunu söylemek istiyorum. Jules Verne bilim adamlarına ilham veren eserlerini yazarken yalnızca özgür bıraktığı hayal gücünü kullanıyordu. Ayrıca burada eleştirdiğim tamamıyla Newton fiziği ile oluşan evren anlayışımız. Yoksa Kuantum Mekaniği ile hiçbir problemim yok.

Konudan konuya atlayan yazımı Ursula Le Guin’in “İçdeniz Balıkçısı” eserinin önsözünden bir alıntıyla noktalıyorum.

“Diğer dünyaların, uzay yolculuğunun, geleceğin, hayali teknolojilerin, toplumların veya varlıkların imgelerini ve mecazlarını kullandığı için bilimkurgunun yaşamlarımızla insani bir bağ kurmaktan kaçtığı şeklindeki yargıyı kabul etmiyorum. Ciddiyet sahibi yazarlar tarafından kullanılmış olan bu imgeler ve mecazlar bizim yaşamlarımızın imgeleri ve mecazlarıdır; bizim hakkımızda, varlığımız ve seçimlerimiz hakkında şimdi ve burada başka türlü söylenemeyecek şeylerin meşru bir şekilde kurgu yoluyla simgesel söylenişidir. Bilimkurgunun yaptığı şey şimdiyi ve burayı genişletmektir.”

Hiç yorum yok: