Salı, Ocak 22, 2013

Kurt Vonnegut'tan yazmak üzerine öğütler

 
Kurt Vonnengut çok önemli bir yazar. Yazdıkları, tarzı ve eleştirdikleri hep beni etkilemiştir. Sabit Fikir yazarın yazmak isteyenler için verdiği 8 öğüdü yazmış. Ellerine sağlık ben başlıkları sıraladıktan sonra yazdıklarını aynen aşağıda aktarıyorum.

1. Önemsediğiniz bir konu bulun
2. Abuk sabuk konuşmayın
3. Sade olun 
4. Kesecek cesaretiniz olsun
5. Kendiniz olun
6. Demek istediğiniz şeyi söyleyin
7. Okurlara acıyın
8. Üslubun elementleri kitabını okuyun

 
1. Önemsediğiniz bir konu bulun.

Kalbinizde başkalarının da önemsemesi gerektiğini hissettiğiniz bir konu bulun. Üslubunuzdaki en baştan çıkarıcı ve en etkili element dilde yaptığınız oyunlar değil, bu samimi önemseme olacak.

Bu arada sizi roman yazmaya teşvik etmiyorum — ama samimi bir şekilde bir şeyi önemseyerek yazdıysanız, pek üzülmem. Yoldaki bir çukur hakkında belediye başkanına yazdığınız bir dilekçe ya da komşu kızına yazacağınız bir aşk mektubu da yeterli olur.

2. Abuk sabuk konuşmayın.

Bunun hakkında abuk sabuk konuşmayacağım.

 
3. Sade olun.

Dili kullanırken: İngilizcenin iki büyük ustası William Shakespeare ve James Joyce'un en derin konularda bir çocuk gibi cümle kurduklarını hatırlayın. "Olmak ya da olmamak?" diye sorar Shakespeare'in Hamlet'i ("To be or not to be.); en uzun kelime üç harten oluşur. Joyce oyunbazlık yaptığı zaman, Cleopatra'nın kolyesi gibi şaşaalı ve çetrefilli cümleler kurar. Benim favorim ise, "Eveline" adlı kısa öyküsündeki şu cümledir: "O yorgundu." Hikayede bu noktada, hiçbir kelime bu iki kelimenin yapacağı kadar okurun kalbini öyle kıramaz.

Dilin sadeliği saygı değer olmasının yanı sıra, belki de kutsaldır da. İncil, 14 yaşındaki bir gencin yazabileceği bir şekilde, şöyle bir cümleyle açılır: "Başlangıçta Tanrı cenneti ve dünyayı yarattı."

4. Kesecek cesaretiniz olsun.

Belki sizin de "Cleopatra'ya kolye yapacak kadar" bir yeteneğiniz vardır. Ancak güzel konuşmanız, kafanızdaki fikirlerin uşağı olmalıdır. Kuralınız bu olabilir: Ne kadar mükemmel olursa olsun, eğer bir cümle konunuzu yeni ve faydalı bir şekilde aydınlatamıyorsa, atın gitsin.

5. Kendiniz olun.

Sizin için en doğal olan yazma üslubu, çocukken duyduğunuz dili taklit edendir. İngilizce, romancı Joseph Conrad'ın üçüncü diliydi ve İngilizceyi keskin bir şekilde kullanışı, ana dili olan Polonyaca ile renkleniyordu. Aynı şekilde, İrlanda'da doğan bir yazar çok şanslıdır, çünkü orada konuşulan İngilizce pek eğlenceli ve müzikaldir. Ben ise Indianapolis'te büyüdüm; konuşma dilinin çinko kaplı bir tenekeyi kesen şeritli bir testerenin çıkardığı sese benzediği, kelime haznesinin bir ingiliz anahtarı kadar sade olduğu bir yerde.

Ben de şunu biliyorum ki, benim ve başkalarının kendi yazıma en çok güvendiği zaman, işte o Indianapolis'li biri gibi konuştuğum zaman. Başka ne alternatifim var ki? Kesin, öğretmenleriniz size de birkaç yüzyıl önce yaşamış bir İngiliz beyefendisi gibi yazmanızı hararetli bir şekilde öğütlemiştir.

6. Demek istediğiniz şeyi söyleyin.

Böyle öğüt veren öğretmenlerden usanmıştım ama artık usanmıyorum. Kendi eserlerimle karşılaştırmam gereken o antika deneme ve öykülerin eski ya da yabancı olmalarından değil, yazarlarının demek istedikleri şeyi tam olarak söyledikleri için olağanüstü olduklarını şimdi anlıyorum. Öğretmenlerim benim doğru bir biçimde yazmamı, en etkileyici kelimeleri seçmemi ve bir kelimeyi bir diğerine belirsizce, sıkı sıkıya bir makinenin parçalarıymışçasına bağlamamı isterlerdi. Sonuçta öğretmenlerim beni bir İngiliz beyefendisine dönüştürmek istemiyordu. Onlar sadece anlaşılır olmamı istiyorlardı — ve anlaşılan.

Pablo Picasso'nun resimde, jazz sanatçılarının müzikte yaptığı numaraları kelimelerle yapma hayalim de böylece suya düştü. Noktalama kurallarının tümünü bozsam, kelimelerin ben ne istiyorsam o anlama gelmesini sağlasam ve onları karman çorman bir şekilde bağlasam, bir türlü anlaşılamazdım işte. Eğer bir şeyler söylemek ve anlaşılmak istiyorsanız, siz de Picasso ya da jazz stilinden kaçının.

Okurlar bütün sayfaların önceden gördükleri gibi olmalarını isterler. Peki ya neden? Çünkü onların da zor bir işi vardır ve bizden alabilecekleri bütün yardıma muhtaçtırlar.

7. Okurlara acıyın.

Okurlar kağıt üzerinde binlerce küçük işareti tanımlamak ve anında onlardan bir anlam çıkarmak zorundadır. Okumak zorundadırlar; 12 yıl boyunca okulda öğrenseler de hala ustası olamadıkları bir sanat.

Okurlarımız kusurlu sanatçılar olduğu için, yazar olarak üslüp seçeneklerimiz ne çok sayıdadır ne de göz kamaştırıcı. Onlar bizden sürekli sadeleştirmeye ve netleştirmeye hazır sempatik ve sabırlı öğretmenler olmamızı isterlerken, biz, kalabalığın üstünde durmuş bülbüller gibi şakımak isteriz.

Bu kötü bir haber. İyi haberse, biz Amerikalıların eşsiz bir anayasaya sahip olduğu ve bu yüzden cezalandırılma korkusu olmadan istediğimiz her şeyi yazabilecek olmamız. Bu nedenle üslubumuzun en anlamlı yanı, yani ne hakkında yazdığımız, tamamen sınırsız olması.

8. Daha fazla detaylı bir tavsiye için

Daha dar ve teknik anlamda edebi tekniği tartışmak isteyenlerin dikkatini, E. B. White ve Strunk, Jr. tarafından kaleme alınan The Elements of Style (Üslubun Elementleri) kitabına çekmek isterim. E. B. White, tartışmasız en hayranlık uyandıran üslupçulardandır.

Siz de bir şeyin farkına varmalısınız ki, eğer söyleyecek büyüleyici şeyleri olmasaydı, hiç kimse Bay White'ın kendini iyi ya da kötü ifade edişini umursamazdı.

Hiç yorum yok: