Cumartesi, Eylül 29, 2012

Duman Doğu’dan yükselir: Bacigalupi’den oryantal istimpunk

Blog olarak istimpunka batmış vaziyetteyiz. Ne olduğunu tam olarak anlamasak da (ver zembereği, ver pistonu, karart atmosferi hafif sepya yap, tepesine dirsekli soba borusu dikip dumanı da saldın mıydı aha sana istimpunk) galiba seviyoruz bu şeyi. Görselliği genellikle şık ve anakronistik olunca bilimkurgu duyargalarımızda hoş karıncalanmalar yaratabilen istimpunk’ın güzel örneklerine maalesef ne sinemada ne edebiyatta sık rastlayamıyoruz. Böylesi bir yoksunluk içindeyken önüme bir istimpunk ziyafeti getirerek beni edebi zevklere gark eden Kurma Kız’ı (Windup Girl) iştahla takdimimdir.

Kurma Kız, yazar Paolo Bacigalupi’nin ilk romanı. Sağolasıca daha ilk roman dememiş, Kurma Kız’la 2010 yılında Hugo, Nebula, Locus, Compton Crook ne ödül varsa toplamış. Kurma Kız, Bacigalupi’nin ilk romanı olduğu kadar kişisel not defteri gibi de bir şey: Sonradan yazdığı roman, öykü ve denemelerini de (http://windupstories.com/ adresinden takip edilebilesi) bu kitaptan kaynaklandırmış. Şaşırtıcı değil: Kurma Kız’ı okuduktan sonra oradaki malzemenin en az 15 sequel, 60 novella ve 146 kısa öyküyü daha besleyebilecek zenginlikte olduğunu fark edeceksiniz. Evet oturup hesapladım.

Başkahramanı olmayan Kurma Kız’da hikaye kahramanlıktan uzak 5 ayrı karakter etrafında dönüyor. Anderson Lake, siyasi bağlantılarla Tayland’ın tohum geni bankalarına erişim hakkı kazanıp rakipleri üzerinde piyasa üstünlüğü kurmaya çalışan Amerikalı bir tohum simsarı. Tayland’da paravan bir fabrika işletip siyasi manevralarla Kapitalizmin yıkıntıları arasından Uzakdoğu’da yeni bir serbest piyasa ortamı kurmaya çalışıyor. Anderson Lake’in fabrikasında işletmecilik yapan Hok Seng ise patronu ve rakipleri tepesinde filler misali tepişirken hayatta kalmaya çalışan yaşlı bir Malezyalı. Diğer karakterler Caydi ve Kanya, Tayland Çevre Bakanlığının silahlı güçlerinin bir kısmını komuta eden başkomiser ve yardımcısı. Bağlı bulundukları teşkilat her türlü yolsuzluk ve rüşvete boğazına kadar batmışken doğru bildiklerinden şaşmıyor ve her türlü şiddete başvurmaktan kaçınmıyorlar; haliyle bir noktadan sonra kendilerini kontrol edemeyen çevrelerin hedefi haline geliyorlar. Kitaba adını veren “Kurma Kız” Emiko ise Japon genetik mühendisliğinin ürünü olan bir tür “üstün insan”. Ama üstünlüğü sadece fiziksel özelliklerinde; işlevine gelince sadece hizmet ve itaat için programlanmış bir GDO. Bir gece kulübünde boğaz tokluğuna seks işçisi olarak çalıştırılan Emiko, oradan kaçıp makus talihini yenmeye çalışırken bir ülkenin kaderini de değiştiriyor.

Kurma Kız’da Lake, Hok Seng, Caydi, Kanya ve Emiko üzerinden 23. yüzyıl dünya tarihini okuyoruz. Bu karakterler arasında olaylar gelişirken arka planda 21. Yüzyıl sonrasının siyasi ve ekonomik olayları bir film şeridi gibi akıyor. Hikayeye göre 21. Yüzyıldan itibaren “yayılma” ve “daralma” diye adlandırılan iki küresel dönem birbirini izliyor. Yayılma dönemi, anladığım kadarıyla bildiğimiz anlamda emperyalizme karşılık geliyor: giderek azalan kaynaklar üzerinde hakimiyet kurmaya yönelik küresel bir yayılma hareketi ve batıdan doğuya doğru yaşanıyor. Daralma dönemi ise karbon temelli enerji kaynaklarının tamamen tükendiği, bir dizi çevre felaketinin ve salgın hastalıkların küresel güç dengelerini altüst ettiği bir dönem: küresel ısınma ile Kuzey Amerika’daki büyük kentler sular altında kalırken genetiğiyle oynanmış tarım ürünlerinin yol açtığı beklenmedik salgın hastalıklar özellikle Batıda milyonlarca insanın ölmesine neden oluyor. Hal böyle olunca, büyük savaşları finanse edecek enerji, para ve insan kaynağı kalmıyor ve uluslar kendi içine kapanıyor. Öte yandan, ülkelerin birbirlerinden koruyacağı pek bir şey kalmadığı için ulus devletler de çöküyor ve ya otoriter monarşiler ya da parçalanmış kabile devletler yükseliyor. Örneğin Tayland’da güçler dengesi çokuluslu şirketlerin etkisi altındaki Ticaret Bakanlığı ile içe kapanmacı Çevre Bakanlığı arasında bölünmüş. Her açıdan yozlaşmış bu iki bakanlığın da emrinde milis güçleri var ve birbirlerine karşı bir iç savaş sürdürüyorlar.

Kurma Kız’da gündelik hayat ise siyasi hayattan daha iç açıcı değil: küresel ısınmadan ötürü yerkürenin büyük bir kısmı tropikal iklim altında ve enerji kaynaklarının kıtlığı yüzünden hayat durma noktasına gelmiş. Sadece çok zengin bir azınlık evlerinde birer buzdolabı ve klima çalıştırabiliyor, öyle ki onlar için bir bardak viski içine atılan buzdan daha ucuz. Fabrikalar, genetiğiyle oynanmış mega-fillerin kas gücüyle burulan devasa yayların ürettiği enerji ile işliyor. Sokak lambaları kanalizasyonda biriken metan gazları sayesinde yanarken bilgisayarlar eski dikiş makinaları gibi pedallarla çalışıyor.

Oya gibi işlenmiş tasvirlerle Bacigalupi bizi kitap boyunca Bangkok’un karanlık, sefil varoşlarında; yanmış et kokan kalabalık caddelerinde, izbe batakhanelerinde ve isli-paslı fabrikalarında gezdiriyor. Sokak çetelerinin estirdiği teröre, mezhep savaşlarına, etnik kıyımlara tanıklık ettiriyor. Post-apokaliptik bir dünyada sosyal Darwinizmin kurallarını yeniden yazdırıyor.

Bacigalupi’nin bu berbat atmosferi inandırıcı bir biçimde resmetmekteki ustalığı, belki de kitabın en büyük güçlüğü. Öyle ki, bölümleri üstüste devirdikçe göçük altında kalmışçasına nefesiniz daralıyor, kendinizi dışarlara atasınız geliyor. Çok katmanlı ve girift olay örgüsünün üstüne üstlük yazarın dersini fazlaca iyi çalışıp Uzak Asya kültürüne özgü pek çok terim, kavram ve göndermeyle bezemesi (muhtemelen çevirmene de hayatı dar etmiştir) kitabı hepten anlaşılması zor hale getirmiş. Konudan kopmamak için ara ara önceki sayfalara geri dönüp taşları yerine oturtmak gerekebiliyor. Yine de, yoğun içeriği ve karmaşık öyküsüne rağmen Kurma Kız özellikle ikinci yarısından itibaren tempo kazanıp, hızla okunan bir kitap haline geliyor. Kaldı ki biraz zorlanmak, bu zihin açıcı, hayranlık uyandırıcı okuma deneyimini yaşamak için küçük bir bedel kanaatimce.

Hiç yorum yok: