Cumartesi, Eylül 08, 2012

John Brunner - The Long Result

Brunner'dan daha önce buralarda bahsettim. Gittikçe sevdiğim bir yazar haline gelmekte. Her ne kadar bu zamanlarda adı pek anılmasa da, 1960'larda bilim kurgu dünyasında sesi hayli duyulmuş bir yazar. Türkçeye çevrilmiş bir kitabını okuduğumu da zaten çok sonra farketmiştim. Esas olarak endisiyle buraya geldikten sonra tanıştım denebilir. Sahaflardan bulduğum Brunner romanlarını okudukça adama saygım da artmakta. Her ne kadar bilim kurgu dışında "Ciddi yazarlık(!)" da denemiş olmasına rağmen şu günlerde adı anılırsa sadece bilim kurgu dünyasında anılmakta.

1965 basımlı The Long Result, ilginç bir roman çünkü anladığım kadarıyla ilk politik bilim kurgu romanlarından birisi. Tümüyle şans eseri okunma sırası gelmiş olmasına rağmen (Moorcock'un The Barbarians of Mars'ı bitince soluma dönüp "okuncaklar" kitaplığındaki göz hizasındaki raftan ilk gördüğüm kitabı çekmiştim) son zamanlarda okuduklarımla benzer bir temaya sahip: Irkçılık.

Devamı için zıplayalım hep beraber, bir, iki üüüü.....

çççç!!!

Hızlıca bir özetini geçelim. Dünya ışıktan hızlı yolculuğun sırrını bulmuştur ve iki koloni gezegen kurmuştur. Bunlardan birisi tümüyle bilime adalı, son derece planlı bir dünya iken ötekisi ise pastoral, tümüyle endüstri-çağı öncesi yaşam şekline dönmüştür ancak Dünya'daki edebi eserlerin yüzde sekseni oradan gelmektedir. Aynı anda yavaş yavaş başka gezegenlerdeki uzaylılarla karşılaşmaya başlayan insanlığın bütün bunlarla ilişkisini Kültürsel İlişkiler Bürosu gerçekleştirmektedir.

Kahramanımız Roald, bu büroda orta-seviyede bir bürokrattır ve yeni görevi Epsilon Eridani, planlı insanların ilk olarak karşılaştığı başka bir uzaylı ırk ile ilk Dünya temaslarını yürütmektir. Ancak planlar pek yolunda gitmez. Kendilerine "Yıldızlar Insanlarındır" diyen bır grubun sabotaj çalışmaları ile işler ilginçleşir.

Özeti burada keseceğim çünkü eğer bir yerden bulursanız bence bulup okuyunuz. Korsan ya da değil, bulup okuyun çünkü okumazsanız bir şeyler kaçıracaksınız. 183 sayfa olarak haylice kısa bir roman olsa da 1960'ların ortalama bilim kurgu roman uzunluğunda olan bu eseri birkaç saatte bitirmek mümkün ve her dakikası değer.

Brunner bu romanı yazarken bir çok ilginç gelişmeyi varsaymış. Herkesin masasında sesle kontrol edilen bir bilgisayar var, sekreter gibi telefonlara cevap verebiliyor, basit bir AI gibi verilen sorulara kısmen cevap bulabiliyor. Bazı şeyleri tahmin etmek zor, haliyle cep telefonu ve PDA / taşınabilir bilgisayar teknolojisi aklına gelmemiş. Bazı başka yorumları okudum ve şikayetlerden birisi bu kadar önemli bir işi yapan bir bürokratik sistemin bu kadar az insanla yönetilmesinin gerçekçi olmadığı idi ve kesinlikle yanlış bir fikir. Brunner otomatize sistemlerin bir işte çalılan insan sayısını ne kadar azaltacağını çok önceden farketmiş. Eğer herşey otomatik ise altında bir orduya ne gerek var, sekreter yerine bilgisayar kullanmaya başlayalı çok oldu. Çok değil 20-25 sene önce herkesin bir sekreteri varken şimdi sadece belli bir seviyenin üstünde bir sekretere ihtiyaç duyuluyor. Eskiden sadece sekreterler daktiloda yazı yazmayı bilirken artık hepimiz bir bilgisayarda bir şeyler yazmayı biliyoruz, 5 yaşındaki çocuklar yetişkinlerden daha iyi ve hızlı yazıyorlar. Her tarafa e-posta gönderdiğimizden beri bürokratik sistemlerde ordan oraya mektup taşıyanlar azaldı, bitti bitecek. Her ülkenin posta sistemi çoktan iflas etti de bitti. Filan feşmekan.

Her ne kadar roman uzaylılarla uğraşan bir büro elemanlarının başına gelenleri hakkında olsa da büyük kısmı insanlar arasındaki ilişkiler ve uzaylılara tepkilerini incelemekle geçiyor. Uzaylılara karşı bir ırkçılık özellikle 1960'lar için ilginç bir düşünce. Brunner'in uzaylıları ne dost, ne düşman. Yabancı bir ülkenin insanları gibi daha çok politik ve ekonomik etkenler daha ön planda uzaylılarla büronun ilişkilerinde ancak geri kalan insanların uzaylılar düşüncesiyle ilişkisi ve manasız ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının uzaylılara uzatılması güzel ele alınmış.

Herhalde birisi modern zamanlarda yazmış olsa bu romanı, bin sayfayı aşkın bir takozumuz olurdu, içinde milyon ayrı iplik, birbirine karışmış bir şekilde esas temadan dikkatimiz uzaklaştırırdı ancak 184 sayfacık orta boy karakterlerle basılmış küçücük bir cilt olarak üç saatte okununca herşey akılda net bir şekilde kaldığından bu kitap okuyucuda çok daha derin bir iz bırakıyor.

Brunner kitabın sonunu iyi toparlayamamış. Dünyanın kolonileriyle ilişkileri çok apar topar bir şekilde çözülüyor ancak en sonunda bunun esasında ne kadar iyi olduğu kitaptaki başka bir karaktere bağlanarak süprizvari bir şekilde bitiriliyor. Özellikle bazı karakterler çok daha hayal edilip yazılınabilirmiş. Mesela Roald'ın paralelindeki bir seviyedeki Eskimo bir karakter çok ilginç birisine benziyor ancak bir sayfa süren bir diyalog dışında sadece adını duyuyoruz bu kadakterin. Sanki Brunner daha uzun bir senaryo yazmış, sonra romanı bir araya getirmeye gelince sıra oraları yazmaya üşenmiş, öylece bırakmış.

Üst üste 1965'ten iki kitap okumuş oldum. Moorcock'un kılıçlı bilim kurgusal fantazisi ile bunu karşılaştırmak mümkün değil. Brunner'in Moorcock'dan daha iyi bir eser çıkarttığı kesin. Nasıl oldu da Brunner'i neredeyse unuttuk, Moorcock'u hala hatırlıyoruz, anıyoruz ve haldır huldur okuyoruz, şaşırıyorum. Benim gibi sahaflardan 1968 baskı versiyonunu bulamasanız bile eminim bir yerlerde vardır bunun bir kopyası. Edinin, okuyun.

4 yorum:

tacer dedi ki...

184 sayfayı bikaç saatte okumak sana mahsustur Hakan'ım :) Brunner'in Şok Dalgası Süvarisi diye bir kitabı çevrilmişti Metis'ten; o nasıl peki?

Hakan dedi ki...

Büyük karakterlerle basılınca zaten kısacık kitap iyice kısa oluyor abisi.

Hatırlamıyorum kitabı şimdi ama okudum herhalde. İngilizce adı neydi acaba. Baskan filan döneminde en azından bir tane Brunner okumuşum galiba. http://www.isfdb.org/cgi-bin/pl.cgi?388589 hatta bu galiba. Metis'inkini bilemedim şimdi.

tacer dedi ki...

Hahhaaa! Hats off to Baskan, başlığı doğru çevirmişler en azından. Benim dediğim kitap Shockwave Rider imiş. Kitaplığımda mahzun durup sırasını bekleyenlerden

Hakan dedi ki...

Zannedersem Altin Kitaplar daha bi katil isim konusunda, Baskin daha mi iyi uyduruyordu, cok iyi hatirlamiyorum artik. :) Yigit soylesin!