Cumartesi, Haziran 16, 2012

Yaş yetmişbeş. Şafak 3650… Başka yok!






Hitit Güneşi’nin zuhurundan beri kendime en çok sorduğum sorulardan biri “Kimdir, necidir bu John Scalzi?” idi. Blogda sıkça konusu geçtiği; misal Hakan, Kansu, Başar çeşitli mecralarda kendisini övüp önerdikleri için. Lakin edebiyat ufkum hala Yüksel caddesindeki kitapçıların rafları ile sınırlı olduğundan (bir kindle olsun, e-book olsun bunlar creme brülée gibi şeyler benim için. Yani soyut şeyler.) İthaki tarafından keşfedilip elime avcuma düşmeden tanıma fırsatım olmadı kendisini. Yaşlı Adamın Savaşı ismiyle Türkçeleştirilen Old Man’s War, güzide blog’umuzda duyurulduğu üzere kitapçılarda yerini aldı. Bize de alıp okumak ve kanaatimizi paylaşmak düştü.

Yaşlı Adamın Savaşı, Scalzi’nin yayımlanmış ilk kitabı. Aynı evrende geçen devam romanları gelmiş sonradan, ama Scalzi dünyasıyla tanışıklığımız bu eserden kaynaklanıyor. Konusu şöyle: gelecek çağlarda insanlık, yaşanabilir gezegenleri kolonileştirme amacı ile galaksinin sınırlarında gezinmekte; tabii ki binbir çeşit uzaylı ırklarla rekabet ve savaş halinde… Yani emperyalizm bir anlamda uzaya sıçramış, uzay dediğimiz düzlem galaktik bir paylaşım savaşının cephesi haline gelmiş. Savaşı insanlık adına yürüten Koloni Savunma Güçleri (KSG) isimli kuruluş, 75 yaşını doldurmuş kadın ve erkekleri laboratuvar ortamında “rektifiye” ederek 10 yıllığına askere alıyor. 75 yaşın bilgi birikimi ve deneyimiyle orduya yazılan “acemiler”, modifiye edilmiş vücutlarıyla uç kolonilere savaşmaya gönderiliyor, sağ kalmayı başarabilenler koloni gezegenlerden birine yerleştirilip gerçek bir emekli hayatı sürebiliyor. Roman, böylesi bir ortamda başkahramanımız 75 yaşındaki John Perry’nin birlikte “bot bağladığı” ihtiyar tertipleriyle atıldığı uzay savaşı maceralarını anlatıyor.

 
Şahsen uzayda savaş konseptini oldum olası sevmemişimdir. Benim için bilimkurgu, dünya atmosferinin dışına çıkıldığı anda ilginçliğini yitiriyor. Hele ki işin içine uzaylılık girdi mi hepten itiliyorum. İşte bu sebepten, space opera’lar, hatta “hard sci-fi”nin pek çok iyi örnekleri bile ilgimi çekmiyor. İstisnalar var tabii ama az: Larry Niven, Iain M.Banks, Alastair Reynolds birer istisna değiller örneğin.

Amma velakin John Scalzi, benim için bir istisna olmayı başardı. Yaşlı Adamın Savaşı, ilk bakışta askeri bilimkurgunun bütün klişe unsurlarını kullanan, Heinlein ekolünden tipik bir uzay savaşı hikâyesi gibi görünebilir… ki aslında öyle. Scalzi, Heinlein’a hayranlığını gizlemiyor ve buram buram Starship Troopers kokan eseri resmen kendisine bir saygı duruşu niteliğinde. Ancak Yaşlı Adamın Savaşı’nda bundan fazlası var: Roman boyunca bu galaktik savaş meselesi enikonu sorgulanıyor, hem de oldukça derin bir mecrada. Scalzi, safça “savaş ne anlamsız, ne kötü bir şey…” diye sayıklamak yerine, vatanın olmadığı bir yerde vatanseverliğin anlamını sorgulayarak daha özgün bir yaklaşım sergiliyor. Zira dünya tehlikede değil; kaldı ki tehlikede dahi olsa yaşanılır bir yer olmaktan çıktığı için çok da savunulacak hali yok. Uzayda yaşanabilir yerlere yerleşen koloniciler ise bir noktadan sonra dünyalı olmaktan çıkıp “oralı” oluyorlar. Dünyalılar da güya kendileri için savaşan KSG’liler için bir duygu beslemiyorlar. Savaşın odak noktası zaten dünyalı ve uzaylı topluluklar değil; bir takım madenler ve enerji kaynakları. Birleşik Dünya Hükümeti bile habire asker gönderdiği KSG’nin ne işe yaradığını sorgular olmuş. Yani bu düzende savaşın bir ulviyeti, bir hamaseti kalmamış; ıskartaya çekilmiş insan fazlalarını öğüten bir makine haline gelmiş. Bilmem tanıdık geldi mi?

Scalzi’nin sergilediği muhalif yaklaşım bununla da sınırlı değil. Romanın pek çok yerinde muhafazakârlığın türlü veçhelerine; yabancı düşmanlığına, cinsiyetçiliğe, homofobiye ve saireye göndermeler/iğnelemeler mevcut. John Perry’nin hayatında tavuk bile kesmemiş emekli bir yazardan bir “übersoldat” olmaya doğru evrilirken geçirdiği dönüşüm, çelişkileri ve uzlaşıları; gösterişsiz ama etkileyici bir biçimde aktarılmış. Scalzi, John Perry’nin günlüğünü tutarken insan olmaya, yaşamaya, ölmeye ve öldürmeye dair zihninde ne varsa döktürmüş.



Bu yorumlarım sizi yanıltmasın: Yaşlı Adamın Savaşı öyle ağır bir siyasi/felsefi bilimkurgu romanı değil. Aksine, bir bestseller formülasyonu ile yazılmış, içinde mebzul miktarda mizah, aksiyon, gerilim, aşk ve seks barındıran neredeyse “pulp” bir roman. Zaten kıymeti de burada: Scalzi, okunabilirliği derinliğe feda etmemiş. Yaşlı Adamın Savaşı hem kolay okunuyor, hem de sözünü esirgemiyor.

Özetle Scalzi çatır çatır askeri bilimkurgu yazıyor, ama tersten baktırıyor. Sönümlenmekte olan bir bilimkurgu geleneğini, Heinlein ekolünü yeniden canlandırıp bir adım daha ileriye götürüyor. Roman zevki biraz da damak zevki, Yaşlı Adamın Savaşı’nı illa ki herkes okusun diyemeyiz; ama sırf bu sebepten bile Scalzi’nin hakkını teslim etmek, onu müstesna bir yere koymak gerek.

Hiç yorum yok: