Perşembe, Mayıs 17, 2012

Fareler, Tanrılar, İnsanlar…



China Mieville, yazar olarak bana tanıdık bir isimdi, ancak Türkçeye çevrilmiş eserlerinin olduğunu kitapçı raflarından tesadüf ederek öğrendim. "Perdido Sokağı İstasyonu" ve "Kral Fare", daha çok Marksist kuram ve siyaset bilimine ilişkin yayınlarla tanıdığımız Yordam Kitap Yayınevi tarafından dilimize kazandırılmış. İki kitaptan hangisini okuyacağıma karar vermek için her iki kitabın da arka kapak yazılarını okudum, ve sofistike bir kitap okuru olarak ince olanı, yani Kral Fare’yi almaya karar verdim... "Perdido Sokağı İstasyonu" cesaret kırıcı bir kalınlığa sahipti.


Yazardan biraz bahsetmek gerekirse: Mieville sinir bozucu derecede karizmatik, entelektüel, muhalif ve ödüllü bir yazar. Sırasıyla ikinci, üçüncü ve dördüncü romanları olan Perdido Sokağı İstasyonu, Yara ve Demir Konseyi ile 2001, 2003 ve 2005’te bilumum İngiliz bilimkurgu ödüllerini toplamış. Siyaset bilimiyle, özellikle de Ortadoğu siyaseti ile ilgileniyor. Uzakdoğu sporlarıyla uğraşıyor. Atletik olduğu kadar akademik de: halen Warwick Üniversitesinde yaratıcı yazarlık dersi veriyor. Romancılığını “weird fiction” (tuhaf kurgu) olarak betimliyor. Kastettiği şey Lovecraft’ın yüz yıl kadar önce yolunu açtığı biçimde bilimle fantazyayı, korku ve macerayla harmanlayıp farklı edebi türlerin arasında gezinme hali. Mieville’nin münhasıran içinde tanımlandığı edebiyat grubu ise “New Weird”; ki güncel bir örneğini Mert önceki postlarından birinde tanıtmıştı (bkz http://hititgunesi.blogspot.com/2011/11/yeni-ktuhu-new-cthulhu-recent-weird.html).

Yine adet üzere konudan bahsedelim: Londra’da yaşayan Saul’un babası esrarengiz bir biçimde öldürülmüş, kendisi de bir numaralı cinayet zanlısı olarak gözaltına alınmıştır. Şüpheler onun üzerinde gittikçe yoğunlaşırken kendini Kral Fare olarak tanıtan, doğaüstü güç ve çevikliğe sahip biri tarafından kurtarılır. Bu gizemli Kral, Saul’ün kendi kanından olduğunu iddia etmekte, babasını öldüren kişinin artık kendi peşlerinde olduğunu, sağ kalmak istiyorsa kendi iradesi altına girerek içindeki gücü ortaya çıkarması gerektiğini söylemektedir. Saul bu çağrıya başlarda direnir ancak kaçınılmaz bir biçimde Kral Fare’den yana seçimini yapar. İçindeki potansiyel fare ile tanışan Saul, öteki Londra’da hüküm süren diğer farelerin, örümceklerin ve kuşların krallığını keşfedecek, zamanı geldiğinde Londra’yı onlardan temizlemeye niyetlenen ve babasının da katili olan gizemli avcı ile yüzleşecektir.

Kral Fare, weird fiction’da sıkça başvurulan bir kurgu anlayışıyla gündelik hayatın sıradanlığı içinde başlatıyor hikayesini. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde sıkça görünen türde bir ölüm ve başkahramanımız kendisini nezarethanede buluyor. Hikâyenin bundan sonrası ise sıradan bir polisiye gibi gidebilecekken birden “alelacayip” bir mecraya akmaya başlıyor: Fare deliklerinin ardında bir öteki Londra var ve faniler her gün sıkıcı hayatlarında işe gidip gelirken, metroya falan binerken, öteki Londra’nın sakinleri arkalarından işler çeviriyor. Tanrısal güçlerini topluyor, ittifaklar kuruyor, savaşıyor ve “normal” hayat bir yerlerde akarken dünyada var olma mücadelesi veriyorlar.

Romanın çıkış noktası bildiğimiz fareli köyün kavalcısı öyküsü: Kral Fare ve Saul, fare cemiyetini tehdit eden bir kavalcıya karşı mücadele ediyorlar. Mieville bu öyküyü Gotik unsurlara bezeyip modernize etmiş. Kendi meşrebince bir kent mitolojisi yaratmış (kendisi Londra Fantazmagorisi diyor buna, çok sevdim). Kral Fare’nin gerçekten çok iyi yazılmış, çok sürükleyici ve ilginç bir kitap olduğunu söylemek gerek. Gerilimi yoğun, atmosferi hayli karanlık ve kuşkucu. Arthur Conan Doyle geleneğinden ödünç aldığı her şeyi yerli yerinde kullanıyor, Gotik unsurları 21. Yüzyıl popüler kültürüyle etkili ve gerçekçi bir biçimde harmanlıyor. Mieville’in yazdığı her kitapla ödülleri toplamasına bu bağlamda şaşırmamak gerek. Mieville için “ne yazsa ödül alıyor, başka adam mı yok” diyenler var (bkz: http://hititgunesi.blogspot.com/2012/04/elestirinin-elestirisi.html). Mieville’i savunacak kadar iyi tanımıyorum henüz kendisini, ancak eleştiriye katılmıyorum. Kral Fare belki yıllar sonra yeni bir fantazya geleneğinin başlangıcı sayılacak ve Mieville “trendsetter” olma potansiyeline sahip bir yazar. Bir Neil Gaiman hayranı olarak başlarda Mieville’in özellikle bu “kent mitolojisi” mevzuunda kendisinden fazlaca ilham aldığını ve bundan hiç bahsetmediğini düşünüp duruma bozulmuştum, sonra sofistike bir kitap eleştirmeni olarak araştırdım ve öğrendim ki tam tersiymiş: Kral Fare, Gaiman’ın önemli romanlarından önce yazılmış (eheh…). Neyse, muhtemelen etkileşimler karşılıklıdır diyerek konuyu kapatalım. Sonuç olarak, Kral Fare bence bir ilk kitap için fazlasıyla iyi bir başlangıç. Esaslı bir modern –Gotik fantazya okumak isteyen herkesi Mieville dünyasına davet ediyorum.

5 yorum:

EnT dedi ki...

Tembellikten mütevellit veyahut eve kitapları yığarak tavaf edip okumama alışkanlığımdan da olabilir bir süredir China Mieville okumak istek ve arzusu isteğime rağmen bir türlü harekete geçemiyordum. Vallahi Özgür yazdıklarından sonra ilk fırsatta okuyacağım gibi gözüküyor. Ellerine sağlık.

arianrod dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
arianrod dedi ki...

Gaiman'in kitapliginda vardir herhalde Mieville, usenmeyen arasin. :o)

tacer dedi ki...

oyy sabahlar olmasın! Bu ne?

Hakan dedi ki...

Kitap alma aliskanligimdan kurtulanmazsam benim gelecekteki evim! :)