Perşembe, Eylül 24, 2009

Blood: The Last Vampire


Hong Kong, Japonya, Fransa 91 Dakika

Geçenlerde kafamda toplanan kara bulutları dağıtayım diye sinemalarda Son Vampir ismi ile yeni gösterilmeye başlanan Blood: The Last Vampire filmine gittim. Bayram olması ve genelde boş olan Kızılay Büyülü Fener’i seçtiğimiz için rahat ve sessiz bir seyir beklerken, salona önümüzde “vimpir filmi varmış, hadi vimpiri görelim!” nidaları ile giren güruh beni benden aldı. Yine de gayet uslu seyrettiler, günahlarını almışım.

Esas konumuza döner isek kısaca Blood 2000 yılında çekilmiş olan 48 dakikalık, gayet tadında ve lezzetli bir anime. Filmimiz ise anime üzerine inşa edilmiş.

Filme göre Saya babası insan, annesi vampir/iblis ancak iyiler iyisi, güzeller güzeli, genç kız görünümünde, nerden baksanız dört yüz yılı devirmiş bir kızcağızdır. Amacı babasını öldüren en yaşlı iblis Onigen’i öldürmektedir. Bu amaç uğruna Konsey adı verilen bir örgüt ile işbirliği yapar. Başlarında elder/yaşlılar olan konsey insanlığı kurtarmaya kendini adamış olup gizlice takılırlar. Bu konsey öyle bir oluşum ki hep Amerikalı’ların çalıştığı ancak Tenten’deki ikiz dedektiflere benzeyen, Japonya’da bile Peugeot arabaya binen kişileri de barındıran bir örgüt. Bu ilginç ikizler Siyah Giyen Adamlar edası ile olay mahallerine duhul edip delilleri itina ile, son teknoloji zamazingolar ile (olay 70’lerde unutmayın) çitiliyorlar.

Velhasıl Saya’ya hedef gösterip kelle istiyorlar. Saya kızımız da hattı zatında acımasızca gelen giden iblisleri kesiyor. Bu kesme ve hedef gösterme işlemleri Japonya’daki Amerikan üssüne denk gelince Saya pek tanıdık ve masum! okul üniformasını giyerek üsteki okulda iblis avına başlıyor. Ondan sonrası kan ve revan.

Yine de üniforma ve okul kızı sapıklığı konusunda animenin de, filmin de hakkını yemeyeyim. Animede olay sapıklıktan çok bir olay gereği kıyafet olarak geçiyor. Filmde de çok farklı değil. Yine de Japon anime/film okul kızı var mı var.

Esas kızımız Saya’nın animede de vampir insan melezi olduğu ima edilip, geçmişi hakkında satır arasında ipuçları serpiştirilmişti. Film ise kör gözüne parmak başlayarak olayın bütün şeceresini vererek başlıyor. Bu noktada animedeki gizemin azalması aralanması olayın tadını bozmuş.

Yetmişlerin Amerikan üssü teması nedense hoşuma gitti. Ancak fazlası ile gereksiz yan karakterler var. Hele Alice adlı kız fazlası ile gereksiz olmuş. Amerikalı seyircilere filmdeki Uzakdoğu ağırlığını azaltmak için konulmuş olması muhtemel.

Dövüş sahneleri kaynağı anime olan bir film için başarılı ve sürükleyici iken filmin ikinci yarısında iş bana hiç hitap etmeyen Çin işi dövüş filmlerine dönüyor. Sanırım bunda yapımcıların “Kaplan ve Ejderha” ile aynı ekip olması büyük. İblislerin animedeki şekillerinde olması kötü olmuş. Eciş bücüş yaratıklar çizmişler. Daha azametli ve korkutucu olmalarını beklerdim. Her şeye ve bariz sonuna rağmen beklentilerimin üzerinde bir film olmuş.

Bir son not olarak; Belki rastlantı, belki de bilinçli bir gönderme olmuş ama çözemediğim bir ayrıntı var. Filmin sonlarına doğru kahramanlarımız bir dağ yolunda, altlarında bir kamyon ile son sürat giderken kanatlı bir iblis ile dövüşüyorlar. Kapılar kırılıyor, iblis kayalara çarpıyor. Bütün bu sahneler bana Underworld 2 filminin başındaki kovalamaca sahnelerini anımsattı.

2 yorum:

kansu dedi ki...

Hocam, gönül ister ki böyle incelemeleri daha sık yazasınız. Bir istirhamım olacak lakin. Yazıdan çok iyi anlaşılmıyor. Tavsiye ediyor musunuz? Vatandaş gidip görsün mü filmi?

EnT dedi ki...

Hehe zaten ben de çok karar veremedim :) Valla çok da tavsiye ettiğim bir film değil. Yine de düşük beklenti ile izlendiğinde eğlenceli oluyor.