Çarşamba, Eylül 10, 2008

Okul

Sigaramdan derin bir nefes cekip yavas yavas biraktim.Alcak gunes kutuphanenin camlarinda arta kalan demirlerinden yansiyordu, parlak sari bir gokyuzunde kan kirmizi bir leke, cigerlerimden saldigim mavi-gri duman ile. Kutuphane yapisi sayesinde kale gibi gozukse de icindeki kurumus kagitlar dusen ilk roketlerin isisiyla coktan cayir cayir yandigindan duvarlari ve birkac demir parcasi disinda pek bir sey kalmamisti geride. Ote yandan tutusmadan once orada gizlenen gerillalarin Matematige iyi bir ders verdigi ortadaydi. Zirhimin dayandigi duvarda pek saglam bir sey kalmamisti..

Izmaritin kirmizi ucuna bakarken aklima daha birkac sene once tutune ne kadar karsi oldugum geldi. Yasam bu kadar ucuz ve hizliyken galiba ilerlemis yaslarda kanserden olecegini insan ciddiye alamiyor. Izmariti bir kenara firlatarak zirhimin icine tirmandim ve zirh kendisini etrafima sardi. Once nukleer jeneratorun isigina baktim (yesil), daha sonra dikkatlice, ses cikartmamaya calisarak harakete gectim.

Son catismalarda hayli bir sekilde hasar gormus binalarin yanindan.
Anfi ilk bombalanan binalarin arasindaydi. Icerisinde saklanmis insanlar yigintilarin altinda kalmisti ve aradan gecen yillara ragmen hala iskelet parcalari taslarin arasindan cikiyordu. Yavas yavas eskiyi anarak guneye dogru yururken birden bire bir parlaklik gozume girdi - arkasindan da bir sok dalgasi. Roketin sarapnelleri etrafimdan islayarak ucusurken ne kadar sansli oldugumu farkettim. Refleks halinde Rayliyi kaldirip atesledim. Toplam 4 kilo agirligindaki sarapneller iki metalin arasindaki miknatislarla olaganustu bir ivmelenmeyle zirhimdan ayrilirken beni geriye dogri firlatti. Raylinin tepmesi gibi bir sey yok bu dunyada. Dustugum yerde yuvarlanarak dizimin ustune kalktim ve kollarimdaki son iki roketi de salladim.

MM'in kalan kisminin tepesi birden bire havaya uctu. Arkasindan roketler tembel tembel binanin ortasina carptilar. Zaten hasarli olan bina yavas yavas saga dogru yikilmaya basladi. Tam yikilirken tepesinden atlayan bir zirh gordum ve raylinin tetigine bir daha asildim. Zavallicik daha havada iken yuzlerce kucuk parcaya ayrildi.

Son tepki beni anfilerin kenarina kadar geri itmisti. Hizlica saga dondum ve egimden asagi kosmaya basladim iki tarafima yikintilari alarak. Fizigin arkasina geldigimde varoldugunu tahmin ettigim - nerede oldugunu tahmin edemedigim yedeklerle karsilastim.

Ne kadar hizli olursan ol, zirh dedigimiz meret tonlar agirliginda ve sagir sultan uzak mesafeden kosara geldigini duyuyor. Karsilama grubu son derece iyi bir sekilde tuzak kurmustu bana anlasilan. Yuksek guclu lazerler ve roketler insanin yuzune cevrilmisken insan biraz afalliyor, ne yapacagini bilemiyor. Ben oylecene dururken guneyden cok hizlica gelen. gunes isigiyla degil, atmosferdeki surtunmesinden dolayi cilginca isildayan cisimler dikkatimi cekti ve kendimi yere attim. Karsimdakilerin de eli bos durmadi ve bir yigin roket bana dogru yavas yavas harekete gecti.

Insan panik icerisindeyken cevresindeki zaman nasil da yavasliyor. Roketlerin bana dogru gelislerini, zirhima ve etrafima carpislarini son derece net hatirliyorum. Ne kadar refleksvari bir sekilde yuzumu korumus olsam da 360 derece cevremi gosteren monitorlerden insan kendisini koruyamiyor. Panik, faltasi sekilde acilmis gozler ve sok. Birkac saniye sonra dogumda ikinci bir gunes dogdu. Hemen arkasindan arkamda bir ucuncusu.

Kendime geldigimde Sahitlerden kimse kalmamisti. Muhtemelen Hocalarina danismak icin geri cekilmislerdi. Zirhim ise son gorevini yapmis, beni sadece hafif yaralar icerisinde birakmisti ancak bir yere gidebilecek bir gucu kalmamisti.

Sikayet eden kaslarimi zorlayarak zirhi ustumden attim ve yaralarimi hafifce sardim. Elime makinaliyi alip, kafama da yerde buldugum bir kaski gecirerek tepeden asagi yurumeye devam ettim ve agaclarin icerisine girdim.

10 dakika sonra Makinayi solumda birakmis bir durumda agaclarin arasindan ciktim ve eski gozlemevini sagimda gordum. Son derece dikkatli bir sekilde yaklasarak etrafindan dolastim. Birkac sene once sorunlar ilk basladiginda bir gerizekali kubbeye bir ucaksavar makinali koymaya karar verdiginden geriye yanmis ve yikilmis bir tugla yiginindan pek baska bir sey kalmamisti.Ucaksavari koyarken asagi devirip attiklari teleskop hala dustugu yerde duruyordu. Sirtimi teleskobun tubune verip yere oturup bir sigara daha cikarttim ama elimi kibrit icin cebime attigimda ne kadar sanssiz oldugum ortaya cikti.

Yuzume sari bir kar yagmaya basladi. Yok, kar degil. Kul. "Genelkurmay ve Etimesgut?" diye mirildandim kendime. Sahitler bu kez cok ileri gitmislerdi ve bunun sonu ancak ciddi kotu bitebilirdi.

Batan gunesin isinlari karsimda yavas yavas dagilmakta olan mantari aydinlatirken kaskimi ve makinalimi yere koyup okulumun meshur Devrimcilerini beklemeye basladim - pek bir umit sahibi olmadan.

Bir sigara daha olsaydi hic de fena olmazdi.

5 yorum:

Roulth dedi ki...

Birden açıldın sen abi.
Güzel öykü olmuş.

Hakan dedi ki...

Sagolasiniz. :)
Typolarla gramer hatalarini affediniz. Turkcem bu kadar ne yazik ki.

EnT dedi ki...

Yok abi tez zamanda düzeltip, türkçe karakterler eklemeliyiz. Sen yazmışsın biz de o kadarını yapalım artık ;)

EnT dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
EnT dedi ki...

Abi tekrar okurken aklıma Rifts kullanıp zırhlarla birbirimize girdiğimiz o güzel günler geldi.

Yauv arada buluşup ya da netten, eski günleri tekrarlasak ?