Eskiden beri Osmanlı'nın klasik dönemi hep ilgimi çekmiştir. Gerek
ortamı gerekse kültürü olarak. Ancak son yıllarda ilgim ve merakım biraz
daha günümüze yakın dönemlere kaymaya başladı. Bunun bir çok nedeni var
tabi ki. Sanırım fantastikten biraz sıkılmış olmam, istimpunk denilen
akımın/estetiğin daha ilginç gelmeye başlaması, bilimin biraz işin içine
girdiği sanayileşme çağının cazibesinin artması, 19. YY için Osmanlı
kaynaklarının çokluğu ve de birazcık da olsa büyümüş olmam bu nedenlerin
başlıcaları. Özetle bugünlerde Osmanlı'nın son dönemlerinde geçen
eserler daha bir ilgimi çekiyor.
Osmanlı'nın son
dönemleri üzerine bir şeyler yazılsa, çizilse, hatta üşenmesem ben de
denesem felan derken geçenlerde bahsettiğim üzere Devrim Kunter'in
Seyfettin Efendisi çıktı karşıma. Hem Osmanlı, hem hafif istimpunk, hem güzel çizilmiş hem de güzel yazılmış. Daha önce de yazmıştım. Büyülü Dükkan'daki imza ve tanıtım gününe katıldım. Daha sonra Devrim Kunter ile de tanışma şansına eriştim. Umarım ileride kendisi ile uzun uzun sohbet etme hatta podcast etme imkanımız olur. Tabi ki buradaki kısıt bizim tembelliğimiz.
Evet karizmatik |
Bizim odur budur lakırdıları arasında Seyfettin Efendi'nin yeni kitabı yayınlandı. Böylece daha önce çıkan iki kitap ile birlikte toplam üç adet kitabı oldu bu dikkatli beyefendinin. Kitaplar ikiye ayrılmış durumda. İki kitap olan Olağanüstü Maceralar her bir kitabın tek bir öyküyü anlattığı tam maceralar. Esrarengiz Hikayeler ise birden çok yazarın bulunduğu, arada farklı çizerlerin de katkılar sunduğu bir seçki gibi. Açıkçası ben tam maceraları daha çok sevdim. İlki benim gibi bir düşünce tembeli için daha sürükleyici olduğu için, sonrasında uzun uzun aynı öyküyü takip etmek daha eğlenceli geldiği için. Hikayelerin ise kendine göre farklı bir güzelliği var. Kısa öyküler farklı açıklardan karakterleri ve dönemi anlatıyor. Ama dediğim gibi kısa kısa öyküler benim gibisini biraz yoruyor.
Olağanüstü Maceraların ilk kitabı Yeditepe Canavarı'nda Şehr-i İstanbul'un başına illet olan bir caniyi, canavarı ve etrafını sarmış olan gizemi okuyoruz. Daha fazla detay vermeyeceğim alın okuyun, veyahut buradan ilk bölümüne göz atabilirsiniz. İlk iki kitaptan bölümleri internet indirip göz atmanız mümkün bu arada. Gayet olumlu bir hareket. Fikir edinmek açısından çok faydalı.
İkinci kitap Hayırsız Ada ise Sivriada'da olan tekinsiz olayları, meşum yaratıkları ve garip yerleri anlatıyor. Kunter benden daha iyi açıklamış. Direk kitap hakkındaki yazdıklarını aşağıya ekliyorum. Sonuç bu işte benden daha başarılı.
"Izdıraplı feryatlar, düşman henüz İstanbul’a girmeden, işgal yüreklerde sessiz haykırışları yükseltmeden çok önce halkın kulağında yer etmişti. II. Meşrutiyet’in ertesinde, Sultan Mehmet Reşat sembolik tahtında otururken, yeni hükümet 1328 (1910) senesinde İstanbul sokaklarını kuduz salgınından gözetmek amacıyla on binlerce köpeği telef olmaları için sürgüne gönderme kararı almıştı. Şehrin onursuz ve insanlıktan uzak serserilerinin, eline yevmiyeleriyle birlikte demir kıskaçlar tutuşturarak köpekleri kan revan içinde mavnalara istiflettirdikten sonra Fenerbahçe burnundan 3 fersah açıktaki kıraç bir kaya parçasına, Sivriada’ya terk ettiler.Kuduzun hızla yayıldığı adada, on binlerce köpek birbirlerini parçalarken çıkan hırlamalar, uğuldamalar ve iniltiler, dalgalarla birlikte şehre her vurduğunda sessiz kalanlar bile anladı; bu işte hiçbir hayır yoktu. 1330 (1912) yılında Marmara havzasında yaşanan müthiş zelzeleden İstanbul’un işgaline kadar sayısız uğursuzluk, o iniltileri kimi zaman avaz avaz kimi zaman içten içe devam ettirdi.
1925 senesi İstanbul’unda kimse duymasa da Hayırsız Ada’dan hâlâ feryatlar yükseliyordu ve gece beraberinde şehre dehşeti getiriyordu. “Yeditepe Canavarı” vak’asını yeni aydınlatmış İfşa-yi Sırr Teşkilatı muvazzafları Seyfettin Efendi ve esrardaşları Doktor Aziz, Pehlivan İsmail, Casus Esat ve Mühendis Münevver bu sefer insanlıktan yoksun, ziyadesiyle vahşi bir alçaklıkla yüzleşmek zorunda kalacaktı.
Eğer ki olacaklar sizi meraka ve heyecana sevk ettiyse, Devrim Kunter ve Cihan Türe’nin beraber kaleme aldıkları bu olağanüstü Seyfettin Efendi macerasına tanık bulunmanızdan sonsuz kıvanç duyarız."
Ezcümle Devrim Kunter ve yarattığı Seyfettin Efendi ile esrardaş arkadaşları gayet lezzetli. Hepsi şahsına münhasır zatlar. Ortam tam da benim sevdiğim üzere puslu ve tekinsiz. Neyin ne olduğu, kimin kimle çalıştığı birbirine girmiş. Olaylar kördüğüm. Tüm bunların ortasında da analitik zekası, dikkati ve tüm azameti ile Seyfettin Efendi duruyor. Çizimler renkli, güzel ve akıcı. Bunları bir Türk çizerin çıkarttığı kitapları desteklemek için değil beğendiğim ve benim gibi bu tür çizgi roman, öyküleri sevenlerin de haberi olsun diye yazıyorum. Diyeceğim odur ki bana inanmayın, netten bulun, okuyun sonra da gidip alın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder