Cumartesi, Eylül 14, 2013

Hayatımızı mahvedenler 1


Geçen gün kamunun görsel yayınlarından sorumlu bürokratiğinin çizgi filmler hakkındaki açıklamalarını okudum. Kendisinin pedagoji, psikolji ya da ilgili herhangi bir bilim dalındaki birikimini bilmiyorum. Ancak gözüken o ki kendisi büyük bir havuz probleminden ibaret. Açık musluk sayısı birikime izin vermediği gibi cereyan da yapıyor. Özetle bu bürokratik kişisi şunu söylemiş: çizgi filmlerde olağan üstü, doğa üstü, kurgusal ögeler var, bunlar çocuklar için tehlikeli. Başta dediğim gibi herhangi bir sayısal veri içeren çalışma varmış gibi durmuyor. Bu kişinin, bir tür sıvı içerisinde hareket eden çeşitli gri tek hücreli organizmaların arasında atlayan minik kıvılcımlardan ibaret haznesinde oluşan akımın yeterli olmaması çok doğal. Derdim kişilerin kendi küçük dünyaları ve havuzları ile yaptıkları büyük genellemeleri eleştirmek değil. Zaten bir noktadan sonra kendilerini imha edeceklerdir. Misal daha önce aynı kurum tarafından hazırlatılmış olan masal ve efsaneler ile ilgili çizgi filmleri ne yapacaklarını merak ediyorum. Aklımdaki cevapları sizler ile paylaşmanın genel ahlaka uyacağından şüpheliyim

Velhasıl bu açıklamalar bir süredir kafamda olanları yazmama vesile oldu. Son yaptığımız podcastlerin birinde olsa gerek, bizi bu hale getiren etkenlerden kısa da olsa dem vurmuştuk. O zamandan beri aklımda bürokratiğin ifadesi ile “hayal ürünü varlıklar, uçanlar, kaçanlar, uzaylılar, doğaüstü yaratıklar” ihtiva eden hangi görseller bizim neslin değerli fertlerini yoldan çıkarttığını düşünüyorum.

Aklıma gelenleri aşağıda sıralayacağım. Hatırladıklarımı sıraladım. Muhtemelen belirli detayları da atmış olacağım. Eksik gediği düzeltirsiniz. Liste biraz uzun olduğu için birkaç bölümde yazacağım.





1. Buck Rogers

Ne yazık ki çok fazla hatırladığım bir dizi değil. Ancak uzayda yolculuk yapılabileceğini, laser silahlarını ve benzer unsurları ilk gördüğüm dizidir. Öyle ki bir bölümünde gördüğüm “Uzay Vampiri” ve onun ışık şeklinde duvarlarda dolaşması yıllarca rüyalarıma girdi.

 
2. Uzay 1999

Bu dizi de en erken seyrettiğim bilim kurgu dizilerden. Ay üssü alfa lafını net hatırlasam da detaylar bir hayli sisli. Ancak tasarımına bayıldığım uzay gemileri, uzay yolculuğu ve şekil değiştirebilen Maya’yı halen hatırlıyorum. Bu da televizyonun başına çivileyen dizilerdendi.

3. Laserion

Video Warrior Laserion ya da bizedeki adı ile Laserion Takashi adlı bir çocuğun nedenini hatırlamadığım bir sebeple uzaktan yönettiği robotu anlatıyor. Robot garip bir şekilde yoktan oluşup kötü! robotlar ile dövüşüyordu. Kesinlikle beni kötü etkileyen dizilerdendir. Takashi’nin klavye başındaki amansız çalışması ve beynime kazınan müziği ile beni Deliliğin Dağlarına iten başka bir anime. Tabi ki robotun kılıcı vardı ve önüne geleni kesiyordu. Heyhat şu Japonlar nelere kadirler.

 
4. Voltron

 Sanırım Türkiye’de en tanınan animelerin başında Voltron geliyor. Sen de başını oluştur esprisinin yıllarca dönemsine neden olmuştur. İlk bölümlerini nefes almadan seyrederdim. Çeşitli kanalardan kayarak aslanlarına giden pilotları her seferinde izlemek heyecan vericiydi. (Pasific Rim’de de benzer bir sahne vardı.) Ancak bir zaman sonra standartlaşan kılıç sahneleri, devreye giren pembe aslan (Kesinlikle Mavi Arslan’ın pilotu ölmeyecekti.) ve kendini tekrarlayan kurgu beni soğutmaya başladı. İlk göz ağrılarımdan olsa da kesinlikle bir Robotech ya da Laserion değildir.

5. Kara Şimşek

Tam olarak bilim kurgu sayılmasa da David Hasellhoff’u adam eden, Corvette’in karizmasını tavan yaptıran dizidir. Dizi sayesinde ileri sürüş tekniklerinin yanı sıra yapay zeka ile de tanışmış oldum. Uzun dönem zevkle seyretsem de bir zaman sonra o da sıkmaya başladı.
 


6. Robotech


Kesinlikle beni bu hallere düşüren animedir. Yıldız Savaşları sonun başlangıcı ise Robotech beni tepeden aşağı yuvarlayan eldir. Amerika’da da çizgi filmlere yaklaşımı, tarzı değiştiren bu anime muhtemelen bende derin izler bıraktı. Gemilerin tasarımı, teknoloji, zentradiler, karakterler, aralarında ilişkiler, kurgusu on numara bir seridir. Bir çocuk olarak bir taraftan macera ve bilim kurgu ögeleri ile hayata ve dizilere bakışımın canına okurken diğer yandan da Rick, Minmei ve Lisa arasındaki aşk üçgeni beni sersemletiyordu. Serinin müzikleri de etkileyiciydi. Halen ZDF-1’in uzayda savaş hazırlığı yaparken “Dikkat dikkat bu bir tatbikat değildir!” ananoslar eşliğinde çalan tema müziği ya da Zentradiler göründüğünde giren fon müziği acayip gaza getiriciydi. Uzaylı gemiler bir bir şehre saldırırken uçaktan gardiyan moduna, ondan da robot moduna geçerek kapışan Valkrye tipi mechaları ağızmın suyu akarak seyrediyordum. Aslında Robotech için vakit bulsam daha uzun bir yazı ile beni ve türdaşlarımı nasıl mahvettiğini anlatmak istiyorum. Kesinlikle çizimleri hariç dört dörtlük bir seridir. 


Hiç yorum yok: