Pazartesi, Mayıs 13, 2013

Öykü: Gelecekten Bir Adam

            Bir ay kadar önce yazdığım kısacık bir hikaye. Hikayeyi daha uzatıp uzatmamam gerektiğine karar veremediğim gibi adının ne olması gerektiğine de uzunca bir süre karar veremedim. Sonra da düşünmekten vazgeçtim. Bugünlerde bir yandan kurs, bir yandan artan iş sorumlulukları derken zaten yeterince yorgun olan gri hücrelerimi daha da fazla yormak istemedim açıkçası...
 
                                                                       GELECEKTEN BİR ADAM

Birazcık uyuyabilseydi ne olurdu sanki… Ama biliyordu ki yaralı avını takip eden sinsi bir hayvan gibi rüyalarında da izleyecekti onu. Görünmeyecek, yalnızca izleyecekti.  Galaksinin en adi suçlularına bile reva görülmeyen bu cezaya mahkum edileli tamı tamına sekiz yıl iki ay olmuştu. Sözde devlet sistemini çökertecek aykırı bilgileri rüya esnasında telepati yoluyla diğer insanlara yaymaktı suçu  Bay C’nin.  

Hücre odasının küçük penceresinden ışıldayan Tenüs’ü gördü.  Bu ağırbaşlı, yalnız ve bilge gezegen kim bilir ne kadar zamandır dönmekteydi gezegenlerinin etrafında. “Sıkılmamış mıdır acaba bunca zaman var olmaktan, aynı gezegenin etrafında bir meczup gibi dönüp durmaktan” diye düşündü kendi kendine.  Gezegenlerin de canlarının sıkılmaya hakkı olmalıydı değil mi? Birden delicesine bir kahkaha patlattı. O da varoluşuna katlanmıyor muydu yaşamak için dişe dokunur bir nedeni olmamasına karşın. Onun ne farkı vardı Tenüs’ten. Kalbini   ışıtan tüm mutlulukları yitireli uzun yıllar olmamış mıydı onun da. Sonra şu sözleri anımsadı düşüncelerini yaymaktan suçlu bulunduğu başka bir gezegenden gelen atalarına ait kitaplarda yazan.  “İnsan bir bukalemun gibidir. Her ortama uyum sağlar. Gün gelir mutluluklar gibi kolayca örtünüverir tüm ıstırapları” Bu bukalemun nasıl bir hayvandı acaba. Tüm gizli araştırmalarına rağmen ona dair ne bir bilgi edinebilmiş ne de bir resim bulabilmişti. 

Biraz daha kımıldandı yatağının içinde. Ayaklarına yine kramp girmeye başlamıştı. Bu kramplar yüzünden son aylarda en çok yapmak istediği şey koşmak, çılgınca koşmaktı. Aynı çocukluğunda yaptığı gibi nefes nefese kalarak, boğulurcasına koşmak. Ama biliyordu ruhunun tamircisi rüyalarında bile bir prangayla yaşayan bir adam için öylesine imkansız bir düştü ki bu.  

İstemsizce Nihura canlandı gözlerinin önünde aniden Bay C’nin. İstemsizceydi, çünkü Nihura’yı düşlemek demek yüreğinin kesif bir acıyla dolması demekti. Varlığının iyice katlanılmaz bir hal alması demekti. Ama engelleyemedi gözünün önünde canlanan acı verici anıları.  

“Neden bizi izliyorlar” demişti o uğursuz gece Nihura. 

“Biz tehlikeliyiz onlar için” diye cevap vermişti Bay C.

“Özgür olmak istiyorum, Atalarımızdan bize kalan o kitapları özgürce okumak istiyorum. Ve diğer insanların da özgürce okumasını… Dünyayı merak ediyorum. Biliyorum sözlerimiz yapayalnız bir gezegendeki beyhude bir akis gibi. Kimse bizi duymayacak. İnsanların çoğu Dünya’nın nasıl bir yer olduğunu, atalarımızın kimler olduğunu öğrenemeden ölüp gidecek.

“Kimilerinin rüyalarına girerek öğrendiklerimizi onlarla paylaşmaya çalıştık. Onlara başka bir yaşamın mümkün olduğunu göstermeye çalıştık Nihura” demişti Bay C. “Biz değiştiremesek de Onlar her şeyi değiştirebilir.”

“Ben her şeyin şimdi değişmesini istiyorum. Seninle birlikte hayallerimin gezegeninde yaşamak istiyorum.”

Nihura’nın Galaksi askerlerince vurulmadan önceki son sözleriydi bunlar.

 “Anım, geleceğim ve rüyalarım çalındı benden” dedi Bay C usulca yatağının içinde kımıldayarak. “Geriye kalansa yalnızca anılar. Her ne kadar acı verseler de oradalar işte. En azından dilediğim kadar acı çekmekte özgürüm” Birden tuhaf bir neşe kapladı içini. Ufacık pencerenin kenarında pırıltılar saçan Tenüs artık eskisi kadar bezgin ve kimsesiz görünmüyordu Bay C’nin gözüne.

 

Hiç yorum yok: