Pazar, Eylül 04, 2011

Taht Oyunlarına Feminist Bir Eleştiri ve Eleştirinin Feminist Eleştirisi

G.R.R. Martin'in bu sene HBO tarafında, bana göre gayet başarı ile, diziye çekilen Buz ve Ateşin Şarkısı serisi hakkında Sady Doyle adlı hanımefendi, kitapların ve de dizinin, içerdiği kadınlara karşı haksız ve acımasız yaklaşım konusunda bir eleştiri yazmış. Yazıda Doyle, Martin'e ve kitaplara giydirmekle kalmayıp, bilim kurgu fantezi sevenlerin takip ettikleri yazarlar, kitaplar ve filmler konusundaki fanatizmine de dem vurararak eleştireye kapalı olduklarını, hatta olaylara gayet çocukca yaklaştıklarını beyan etmiş. Nerdler (Türkçe karşılığını bulamıyorum, "inek" biraz yetersiz geliyor bana) için takip ettiklerini eleştirenlere gözü kapalı saldırdıklarını falan söylemiş. Bu konudaki fikrine bir şey diyemiyeceğim çünkü konu hakkında pek de bilgim yok. Amma velakin kendisi fanatizmden bahsederken Martin'in kitaplarını yakma arzusunu da eklemeyi ihmal etmemiş. Kendisinin Martin hakkındaki kanaati "tüyler ürpetici" olduğu yönünde.

Peki neden Martin'e karşı bu kadar muhabbeti var derseniz, nedenini kitaplarda kadınlara karşı takınılan tavırlar ve başlarına gelenler olduğunu söyleyip, Martin'in ırkçı ve cinsiyet ayrımcısı olduğunu eklemiş. Yazısının tamamını okumadım çünkü kitap kitap yapılanları yazmış. Halen üçüncü kitaba başlamadığım için ilk iki kitap hakkında yazdıklarına kadar okudum. Velhasıl Martin'in özel hayatı hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum. Kadınlara karşı olan tutumunu ya da beyazlara karşı yaklaşımını mesela. Kitaplarda yaşanılanların acımasız, vahşice ve rahatsız edici olduğuna ben de katılıyorum. Ancak bunlardan dolayı Martin'i ve dahası okurlarını linçe kalkışmak bana komik geliyor. Ayrıca Martin hakkında beğendim bir nokta da budur: karakterlerine karşı acımasız olması ve gerçekciliği. Ölen ölüyor.

Medeniyetin ortaçağa anca ulaşmış olduğu, bir çok yerde durup dururken ölmenin gayet kolay ve alışıldık olduğu, havada ejderhaların uçuştuğu, ensestin soylu ailelerde doğal karşılandığı, büyünün kol gezdiği ve hatta büyü için insan kurban edildiği bir ortamda, Doyle'un eleştirileri bana boş ve garip geliyor.

Feminist teoriden anlamam. Yaptığım yorumlar ayrımcı da olabilir. Farklı ve benden daha bilgili bir hanımefendinin de Doyle'un eleştirisi hakkındaki eleştirisi mevcut. İkisini de okuyup kararı siz verin. Ancak kurgu metinlerin içeriği hakkında böylesi abartılı ve kesin eleştiriler yapmak bana yersiz geliyor. Eğer bu kadar rahatsız olunuyorsa okumazsınız olur biter. Saygılarımla.

http://tigerbeatdown.com/2011/08/26/enter-ye-myne-mystic-world-of-gayng-raype-what-the-r-stands-for-in-george-r-r-martin/

http://thinkprogress.org/alyssa/2011/08/29/305723/feminist-media-criticism-george-r-r-martins-a-song-of-ice-and-fire-and-that-sady-doyle-piece/


7 yorum:

kansu dedi ki...

piyasa basarisi elde etmis eserlerin sirtina basarak kendine dikkat cekmeye calisan bir nevi troll.

Hakan dedi ki...

Ama bence hakli yanlari var yav!

EnT dedi ki...

Abi ortaçağvari bir ortamda ne bekliyordu ki? Hani kadınların egemen olduğu bir toplum mu olmalıydı? İstiyorsa kendisi yazsın. Kurgu bu yauv!

Hakan dedi ki...

Kurgu murgu, kadninin asagilandigi bi ortami normal gostererek neler kazaniyor? Madem oyle kolelerimizi de zenci yapip yatagimizi sicak tutturalim roman ve hikayelerimizde!

Ben ters bakiyorum, elestiri degil plot point olarak kullanildiginda boyle seyler. Heinlein'in kadina bakis acisindan bunalim geldi, bazi kitaplarini okuzlugunden okumayi biraktigim oluyor.

EnT dedi ki...

Abi eğer yazdığın hikayede öyle olması daha uygun ise zenci köle de koyarsın.

Ayrıca ben Martin'in kadınları aşağıladığını düşünmüyorum. Kadınların başlarına gelenler şartlar nedeni ile. Ona bakarsan Ned Stark'ın başına gelenlerden dolayı dürüst insanlar aşağılanıyor. Aptal gösteriliyor mu diyeceğiz. Kişinin şahsi fikirlerinin propagandasını yapması ile kurgu arasında ayrım yapmak lazım. Lovecraft, Heinlein vs kadınlardan hoşlanmıyor ve bunu belli ediyorlar ama Martin için aynı şeyi söyleyemeyceğim.

tacer dedi ki...

Her ne kadar eleştirisinin eleştirisini kendime daha yakın bulsam da Sady'nin abartılı ve öfkeli eleştirisinde kayda değer yönler olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle "kurgu olanın dokunulmazlığı" diye bir şeye inanmıyorum. Yani yazarın "öyle hayal etmiş olması" eseri eleştiri alanının dışına koymaz. Tabii ki yazar istediği gibi kurgulamakta özgürdür ancak iletisi ayrımcı ve muhafazakar ise elbette eleştirilir. "Eleştiren çok istiyorsa kendi yazsın" demek de yersizdir bence; zira eleştiren birinin illa ki alternatif üretmesi gerekmez; eleştiri anlamlı ve yerinde ise kendi tanım kümesi içinde değerlidir.

Bir de; propoganda ile kurgu arasında kategorik bir ayrım olduğunu düşünmüyorum. Zira modern propoganda biçimleri çoğunlukla kurgu kisvesi altındadır. STV ve Kanal7'nin Türkçü/İslamcı propoganda dizileri buna örnektir. Dizinin içinde ideolojiyi yardırıyor adamlar; kurgu deyip geçebilir miyiz?

Game of Thrones'u dizisinden biliyorum. Diziyi sevmekle beraber ensest, tecavüz, cinsiyetçilik, oryantalizm vs gibi "medieval değerlerin" artık bana kabak tadı verdiğini itiraf edeyim. Bu klişeleri tepe tepe kullanmakta artık fantastik bir yan bulmuyorum. Moğol akıncı tadındaki Dothraki'ler ve onların "uygar dünya" ile arasındaki elçi/tercüman "beyaz adam" ve onları çekip çeviren "uygar prenses" tiplemeleri falan filan bi kabak tadı verdi bana.

Neyse uzar bu...

EnT dedi ki...

Tacer is back! \o/