Perşembe, Kasım 27, 2008

Boşluk

Uzay denilen koca boşlukta gemi usulca salınmaya devam etti. Tasarlayan bilim adamları, inşa eden ustalar ve hizmete sokan donanma için bilimin son noktası, sanat harikası ve göz bebekleri idi. Evrende kullanılan en yaygın dört dilde “Kaşif” anlamına gelen harfler vardı pruvasında. Hemen altında ise aidiyetini belirten rakamlar ve harfler vardı. Aslında hepsi boştu.


“Evrenin başlangıcından beri uyuyan, evrenin sonunu düşleyen ve düşlerini bu uçsuz bucaksız uzayda oradan oraya sürüklenen zavallı bilinçlerle paylaşan dehşet gelecek! O dehşet ki bildiğimiz evrenin sonunun, yeni bir evrenin başlangıcının habercisi. O illet ki R’lyeh gezegeninde bekleyen. O kabus ki beklerken evrenin sonunu düşleyen.”


Boş kabinde kayıt yankılanarak çalmaya devam etti. Mürettebatın görev harici vakitleri geçirdiği kabin boştu. Okuma ve izleme için kullanılan ekranlarda araştırma kayıtları durmadan çalıyordu. Ekranlara kan sıçramıştı. Duvarda kanlı izler vardı. Yine de kabin boştu.


Hemen yanda yemek kabini de boştu. Yemek masasının üstü ve çevresi ise darmadağındı. Plastik tepsiler, plastik tabaklar, plastik çatal bıçak ve yapay yemek artıkları her yeri kaplamıştı. Kan ve et parçaları da bu yapay çöplüğün arasına yayılmıştı. Bir miktar parçası olsa da burada da kimse yoktu.


Bir alt katta bulunan uyuma kabinleri de boştu. Yataklar etrafa saçılmıştı. Beyaz yatak örtüleri kanla kaplanmıştı. Her yerde et parçaları vardı. Kan tavana değin sıçramıştı. Yerdeki kan izleri asansöre doğru uzanıyordu.


Boş kabinlerde, koridorlara yerleştirilmiş ekranlarda, gemiyi kaplayan vericilerde kayıt çalmaya devam ediyordu.


“Karbon temelli yaşam sürdüren biz zavallı varlıkların yazgısıdır. Basit zihinlerimizin alamayacağı, tasvir bile edemeyeceğimiz karşısında yok olmak. Bu uluğ güç karşısında eğilmek. Kaçınılmaz olan sona direnmenin, zayıf bilinçlerimizi ezen bu muazzam isteğe karşı durmanın bir faydası yoktur. Aksi pamuk ipliğine bağlı ruhumuzu un ufak edecektir.”


Bir üst katta bulunan sefer odası ise doluydu. Odanın ortasında bulunan azametli, iktidar göstergesi komuta koltuğu doluydu. Sayısız ışık yılı önce albay rütbesi ile selamlanan kişi çıplak, vücudu kan içerisinde oturuyordu. Yolculuk başlamadan bir ailesi, bir mesleği, bir geleceği vardı. Şimdi ise sahip olduğu tek şey elinde tuttuğu kabin kapısından bozma, metal baltası idi. Halen kan damlayan, üzerine et parçaları yapışmış.


Etrafını saran ufak koltuklar boştu. Koltukların önlerinde sıralı sayısız ekran ve seyir aygıtlarının üzerinde ise kan ve et parçaları vardı. Bir kısmı daha sıcak ve cıvıktı.


Kabinin zemini ise doluydu. Sayısız ışık yılı önce rütbeleri, isimleri, hayalleri olan et parçaları kabinin ortasına yığılmıştı. Çoğunun bedeni halen sıcaktı. Kiminden halen kan sızıyordu. Grotesk bir heykel, ilkel bir zafer anıtı gibi yükseliyordu.


Kabindeki biri hariç tüm ekranlarda araştırma kaydı çalmaya devam ediyordu. Ana ekranda ise geminin son durağı görünüyordu. Boşluğun ortasında yeşil bir gezegen. Ekranda gezegenle ilgili veriler akıyordu. Koordinatlar, mesafeler, büyüklükler, sıcaklıklar ve diğer aslında hiçbir anlamı olmayan rakamlar, yazılar.


Artık koltuğunda oturan bu beden de boştu, etrafında uzanan koca boşluk gibi. Hiç durmadan çalan kayıttan farksız, istemsiz titremeler ve çığlıklar arasında, hep aynı cümleyi tekrarlayarak boş gözlerle ekrandaki gezegeni izliyordu.


“Ph'nglui mglw'nafh Cthulhu R'lyeh wgah'nagl fhtagn . . .

Hiç yorum yok: