Pazar, Aralık 01, 2013

Doktor Kim ve bunalım, Doktor'un Günü

Geçen hafta yayınlanan Doktor'un Günü'nü izlemediyseniz bunu atlayın. Ciddi bozuyorum çünkü en son on dakikayı.
İzlediyseniz devam edin.


Son zamanlarda Big Finish'in Doktor hikayelerinin BBC Radyo 4 Pek bi Ektra kanalında yayınlanan radyo oyunlarını dinliyorum. Her ne kadar son dinlediğim beşinci doktorun '1963 - Fanfare of the Common Men' isimli Beatlemania ile dalga geçen hikayesi olsa da, 1 aylık yeğenimi uyutmaya çalışırken dinlediğim 7. doktor 'Protect and Survive' ve 8. doktor 'Lucie Miller' hikayeleri inanılmaz bunalımdı.

Her iki hikaye de Doktor'un pek olmadığı bölümler. Lucie Miller tümüyle bu yoldaşın başından geçenleri anlatıyor. Protect Survive ise benzer şekilde Ace ve Hex'in nükleer savaşla mücadelesini anlatıyor ve doktor sadece 3. bölümde azıcık gözüküyor.

Protect and Survive benim çocukluğumun bir kabusunun yankısı. Ankara'da Aşağı Ayrancı'da yaşayarak, her hafta gazetede Rusların ve Amerikalıların nükleer silahlarının resimleriyle, Uzay Savaşları propogandalarıyla büyüyünce daha 12 yaşındakyen Glastnost gelip Reagan ile Gorbaçov buluşup nükleer silahları azaltma anlaşması yapınca olup biteni anlayacak kadar nükleer politikaya girişmiş idim. Ayrancı TBMM'nin dibinde, biraz yanında Genel Kurmay, biraz yukarısında Çankaya'da Cumburbaşkanlık, haritada sağımızda çeşitli komutanlıklar, sokak başında Jandarma karakolu diye düşününce herhangi bir şekilde Ruslarla Amerikalılar anlaşamazsa radyoaktif bir toz haline gelmemin an meselesi olduğu hiç aklımdan çıkmazdı. Dahası okuduğum 50-60'ların klasik bilim kurgularının standart konularından birisidir nükleer savaş (okuyun Ray Bradbury'nin bu hikayesini kesinlikle (dikkat, PDF)). Dahası ilkokulda zemin kattaki sinema salonu / bilim laboratuarımızda aşı vatana millete faydalıdır filmlerinin yanında 'Duck and Cover' tarzı filmler izlediğimi hatırlıyorum.


Ayrancı'da ilk okulda okurken duvarlara asılmış 'siren' lehvaları, kesik kesik çalarsa nükleer bomba saldırısı var düşüncesi ile büyümüş, daha veletken TRT'de 'The Day After' filmini izlemiş birisi olarak Protect and Survive iyi bir bunalım yaptı. İsmini 1960'larda hazırlanmış bir ingiliz dokümanından alan bu hikaye nükleer savaşın eşiğinde olan 1980'lerdeki bir dünyada mahsur kalmış Ace ve Hex'in başının altından geçenleri anlatıyor. İlk 30 dakikalık bölümde Doktor'un aniden ortadan kaybolduğunu farkeden Ace ve Hex, kendilerini kuzey İngiltere'de bir askeri hava alanına 30 km uzaklıkta bir çiftlikte buluyorlar. TARDIS'in aniden ortadan kaybolmasıyla bir yaşlı çiftin yanında kalıp nükleer savaşların en kötü anlarını yaşayıp bir yandan radyoda Protect and Survive içeriğine benzer sivil savunma uyarılarını dinleyip denilen herşeyi yapıyor ancak herşey boşa, sonunda radyoaktivite zehirlenmesinden ölüyorlar. Ancak ölür ölmez herşey gerisin geriye gidiyor ve kendilerini tekrardan saldırıya birkaç saat varken buluyorlar.

Groundhog Day tarzı bir mini-evrende olduklarını öğrenince burdan kurtulmaya çalışıyorlar ancak ne yaparlarsa yapsınlar bir çare bulamıyorlar. İkinci bölümün sonunda esas şoku öğreniyoruz: Yardım getirir diye umdukları Doktor'un başının altından çıkmış, her seferinde acılarıyla tekrar tekrar yaşadıkları bu iğrenç işkence. Doktor da iki yoldaşının burada sıkışıp kaldığını ya bilmiyor, ya da umursamıyor.

Üçüncü bölümde niye burada olduğumuzu öğreniyoruz, Doktor'un iki varlığı cezalandırma metodu olan bu sistemde mahsur kalmış iki yoldaşımız tekrar tekrar masum bir şekilde bütün cezaları yiyor, dahası esas cezalandırılması gerekenler kaçmayı başardıktan sonra geride kalıp aynı acıları yaşamaya devam ediyorlar.

Dördüncü bölümde sonunda kurtuluyorlar ama sayısız defa nükleer savaşta acılar içinde ölmüş bu iki yoldaşın niye Doktor'dan artık nefret etmediklerini anlamak zor, insanlığı ve acılarını başka varlıklara öğretmek için niye 7. Doktor'un bu kadar acımasız olduğunu anlamak zor.

Burada 7. Doktor'un diğer doktorlara göre ne kadar acımasız olduğunu hatırlamak gerekli. Doktor'un politik görüşlerinin de hayli bir çorba olduğunu da hatırlamak lazım.

En sonunda ben en azından Doktor'dan nefret etmişken üstüne Lucie Miller hikayesini dinledim. Bu hikaye de 1980'lerin diğer iki iğrençliğini hatırlattı. Kimyasal ve biyolojik silahlar.

Lucie Miller, Big Finish serilerinde 8. doktora yoldaşlık eden karakterlerden birisi. Kuzey İngiltere'nin Blackpool şehrinden gelen Lucie, Doktor'un bencilliğine sinirlenip ondan ayrıldıktan sonra kendisini biyolojik bir saldırının ortasında buluyor. Bütün dünyada milyarlarca kişinin ölmesinden sonra Lucie ciddi bir şekilde sakatlandıktan sonra yaşama tırnaklarının ucuyla tutunuyor. Bütün hikaye Lucie'nin günlüğü ile Doktor'a yalvaran telefon mesajları ile anlatılıyor. Her tarafta acı ve ölüm varken Doktor bir türlü zaman makinasına atlayıp olayın en başına gelmiyor.

En sonunda bütün bu olayların Dalek'lerin başının altından çıktığını öğreniyoruz. Lucie, ilk seriden yoldaş Susan ve torunu Alex, hep beraber Dalek'lere savaş açıyor ve büyük kayıplar sonrasında kazanıyor. Doktor yine iki saatlik serinin büyük kısmında hiç bir yerde yok, geldiğinde de Dalekleri savunduğu oluyor ve Lucie, Susan ve Alex, doktora rağmen Dalekleri yeniyor. Doktor Daleklerin toplu bir şekilde katliamına karşı çıkıyor, herşey Susan ve Alex'in hayatlarını feda etmeleriyle ancak sonuçlanıyor.

Her ne kadar bunlar 'canon' olmasa da, Doktor'un resmi hikayesinde bu ana kadar geçmese de Paul McGann'ın sekizinci doktoru aradan yıllar geçtikten ekranda ikinci defa oynadığı 'The Night Of the Doctor'da Lucie anılıyor ve haliyle bu hikayeler kabul ediliyor resmi tarihçeye.


Bütün bunlardan sonra kendisini Doktor tanımayan 8.5 doktorun 799. macerası ayrı bir ilginç geldi.

8. Doktor, savaşa karşı bir karakter, onun için her canın bir önem, var. Tekrar tekrar Big Finish hikayelerinde bir kişinin hayatını kurtarmak için binleri tehlikeye atan birisi. 'The Resurrection of Mars' hikayesinde Doktor'un eski bir yoldaşını Buz Savaşçılarından kurtarma çalışması yüzlerce masumun gereksiz ölümüyle sonuçlanıyor, her ne kadar Doktor suçu kendisinde bulmasa ve katliamı Buz Savaşçılarına yüklese de bir insanın hayatını kurtarmak için altıyüzden fazla masum turistin ölmesini ben kabul edememiştim.

Haliyle The Night of the Doctor'u bunları göz önüne alarak izlediğimizde nasıl bir bunalımda olduğunu anlamak çok daha kolay. John Hurt'un Şavaş doktoru ilk kötü karakteri değil. Valeyard  da doktorun farkli bir yanını yaşayan hali. Ancak Savaş Doktorumuz bütün evreni kurtarmak için kendi ırkını ve Dalek'leri yok etme kararı aldığında kendisine hak vermemek mümkün değil.


Sonuçta bu bölümü gerçekten güzel hale gelen konuya geliyoruz. The Day of the Doctor, Doktor'un maceraları hakkında değil, çoğunluğun iyiliği için bazılarının defa edilmesinin doğru mu yanlış mı olduğu konusu hakkında bir felfese tartışması. 9. Doktor'da bolca gördüğümüz gibi verdiği kararın acısını kendisini daha iyileştirmek için kullanan bir karaktere doğru gidiyor Savaş Doktorumuz. Geçmiş ve gelecek karakterler hep beraber 'değeri dedikten sonra aniden hersey bozuluyor.

Bir deus ex machina kullanarak aniden Doktor'un bu yapması gerektiği katliamı yapmamasının yolunu buluyoruz, aniden bütün bölüm tepe taklak oluyor. Aniden Doktor'un üç yaşamını boşuna acı ve bunalımla geçirdiğini farkediyoruz. Öte yandan Gallifrey'i tekrar gelecek hikayelerin içine sokmak için yol bulunmuş oluyor, aniden 2007'den beri izlediğimiz ve sevdiğimiz doktorların kandırıldığını, kendileri kadar bizi de kandırdıklarını farkediyoruz. Hem bir yandan Doktor'un Stalin'i bile çocuk yapacak bir katil olmadığına seviniyoruz, hem de Moffat'a kızıyoruz bütün sihri bozduğu için.

John Hurt'un ciddi, yorgun ve kararlı doktoru yeni ve ilginç bir doktor olarak gelmişti ancak düşününce üstünde biraz düşmanlarına karşı acımasız ama sonunda iyi bir amaç için mücadele eden bir Doktor ile pasifist olduğundan onca kişinin ölümüne yol açan bir başka doktor ile hiç utanmadan Dalek'leri 'The Remembrance of Daleks' gibi serilerde yok eden, yoldaşlarını hiç acımadan nükleer savaşı ve iğrenç ölümleri tekrar tekrar çektiren Doktor tarihçede varken, savaş adamı Doktor'umuzu pek yadırgamayacağıma karar vermiştim. Haliyle bölümün sonunda bütün bunların ortadan kalkması beni pek de mutlu etmedi.

Öte yandan herhalde son zamanlardaki en iyi bölümlerden birisi olduğu düşüncesinden vazgeçmedim. Her ne kadar yılbaşında Peter Capaldi'nin doktoruna geçeceksek ve farklı bir karakterle karşı karşıya kalacaksak da en sonunda hem 10. hem 11. doktorun Savaş Doktoruyla hemfikir olmaları ilginçti. 9, 10 ve 11 sonuçta bu kararı bir kere verdiklerinin bilincinde olduklarından Savaş Doktorumuza yoldaşlık yapmayı görev bilmeleri güzeldi.

Sonunda herşey tekrar esas temaya geliyor. Eğer herşeyi yok edecek bir düğmeniz varsa, basar mıydınız? 80'i çocukken yaşamış birisi olarak benden sonra gelen nesillerin bu soruyu kurgu dışında pek düşündüklerini zannetmiyorum ancak en son nükleer savaşın gölgesinde büyümüş birisi olarak bu beni çok rahatsız eden bir soru.

İngiltere'ye geçtikten sonra Cambridge'de yaşadım, Huntingdon diye bir yerde çalışıyordum. Daha sonra St. Ives diye bir yere taşındım. Huntingdon'un hemen kuzeyinde, çalıştığım yerden bir kilometre uzaklıkta İngiltere'deki en büyük soğuk savaş hava alanlarından birisi vardı, St. Ives'in hemen batısında da bir başka soğuk savaş hava alanı.  Her ikisi de nükleer silahlara hedefti. Cambridge'in de batısında ve kuzeyinde başka hava kuvvetleri hava alanları vardı. Sonuçta nereye gittiysem nükleer silahlardan kurtulamamıştım. Eski iş arkadaşlarım dalga geçerlerdi 'Seksenlerde çalışırken savaş çıktığını çok rahat anlayacağız, önce ofisin sağ tarafındakilerin gözleri erirse Wyton'a saldırdılar, sol tarafındakiler erirse Alconbury'ye' diye...

İş değiştirince bu kez de eski RAF Bomber Command'ın dibinde yaşıyorum. Hala ciddi bir yeraltı sığınak sistemi mevcut, kimbilir neler karıştırıyorlar. Bir başka eski RAF üssü de hemen güneyimde duruyor, iki km mesafede.

Daha geçenlerde buradaki eski ofisimizin dibindeki haberleşme kulesinin stratejik bir hedef olduğunu ögrendim.

Haliyle hala aynı soru benim aklımda çok yankılanıyor. Eğer herşeyi yok edecek bir düğmeniz varsa, basar mıydınız? Birisi bassaydı bu gün eski hedefleri kullanarak, hangi gözümün önce eridiğine bakarak karar verebilirim herhalde basıldığına.

Savaş Doktoru haklı mıydı bastığında düğmeye, Moffat'ın deux ex machinası olmadan? Emin değilim, Doktor'un hikayelerini dinledikçe ve izledikçe fikirlerim değişiyor. Eh, bu da hayat dediğimiz şey olsa gerek. Eğer Gorbaçov ve Reagan oturup anlaşmamış olsaydı burada olmayacağımızı hatırlamak gerekli.

Nükleer savaşın da kendine özgü bir güzelliği olduğunu unutmayalım. Sizi Godspeed you' Black Emperor ile başbaşa bırakıyorum.

3 yorum:

Hakan dedi ki...

Savasa ne kadar yakin oldugumuzu Teresa Nielsen Hayden de konusuyor:
http://nielsenhayden.com/makinglight/archives/015629.html

Buket Akgun dedi ki...

"John Hurt'un Şavaş doktoru ilk kötü karakteri değil." John Hurt'ün oynadığı, Doktor ismini haketmediğini düşünen Doktor için "kötü" değil, "karanlık" desek daha yerinde olur. River Song'un söylediği şiirdeki savaşa giden "iyi insan." (Bkz. "A Good Man Goes to War.") Kaldı ki _DW_'de genel anlamda iyi-kötü ayrımı o kadar da net değil. Yeni seride Rose'un dokunuşundan sonra Daleklerin bile saf kötü olmayabilecekleri gösterildi.

9. Doktor saç kesimi, kostümü ve diğer iki Doktora oranla yer yer daha durgun ve kızgın olmasıyla zaten savaş sonrası bir Doktor olduğunu belli ediyordu. Yeni Doktorların hepsi farklı şartlarda John Hurt'ünküyle ile benzer bir seçim yaptı. Genelde yolculuk arkadaşları daha iyi bir çözüm getirdi ve/veya seçimi onun yerine yaptı. Rose'un Bad Wolf'u, Rose'un babasının paralel evrenler arasındaki geçiti sonsuza dek kapaması,, River Song'un kütüphanedeki ölümü, Amy'nin Star Whale'i serbest bırakması, Rory ve Amy'nin Manhattan'da çatıdan atlamayı seçmeleri...

"Eğer herşeyi yok edecek bir düğmeniz varsa, basar mıydınız?" Her şeyi yok edecek değil, savaşa son verecek, evreni kurtaracak bir düğme. 8. Doktor sözde tarafsız ve barış yanlısı kalarak tüm evrenin yok olmasına göz yumuyor. Bunun üzerine savaşçı olarak yeniden doğmayı ve bir seçim yapmayı kabul ediyor.

Bana kalırsa iyi-kötü, doğru-yanlış diye kesin yargılamalar yok dizide. Varoluşçu seçimler var. Okumanın da yanlışı doğrusu olmaz elbette. Yine de bu okumaya hiç ama hiç katılmıyorum demek istedim.

Hakan dedi ki...

Acikcasi ben fazladan radyo oyunlarini dinledigimden herhalde daha gicigim Doktor'a.