Pazar, Mart 14, 2010

Vampir İmparatorluğu / Daybreakers

Çok Düşünen Kadın'ın Bilincimin Akışı blogundan. Birlikte seyrettik emme ben tembel çıktım. Çok şaşırtıcı değil sanırım :)

Türkiye'de Vampir İmparatorluğu adıyla gösterime giren Daybreakers son dönem ergen vampir filmlerinden oldukça farklı. Biraz True Blood havası taşımakla birlikte, diziden farklı olarak bu kez vampirler ötekileştirilen azınlık değil, baskın çoğunluk rolündeler.

Adeta bir salgın hastalık gibi, birbirlerini dönüştürerek çoğalan vampirler, toplumun çoğunluğu vampire dönüşüp de "doğal kaynaklar" tükenmeye yüz tutunca açlıktan kıvranmaya başlıyorlar. İnsan kanının yerini tutacak sentetik kan denemeleri de (True Blood'ın aksine) boşa çıkınca, vampire dönüşmeden hayatta kalmayı başarabilmiş bir avuç insanın peşine düşüyorlar. Biz şunları avlayıp kanlarını sömürelim de parayı veren düdüğü çalar, fakir vampirler yine aç kalır, açlıktan başka başka yaratıklara dönüşüp birbirlerini yerler, biz de elimizdeki üç-beş damla kanı en çok parayı veren sosyete vampirlerine veririz zihniyetiyle bugünkü kapitalist sistemi gayet güzel özetliyorlar.

Bu durum yakın zamanda insanlığın içine düşeceği durumdan çok farklı değil. Bugünkü tüketim toplumunda biz de doğal kaynaklarımızı hızla tüketirken yarını hiç düşünmüyoruz. Muhtemelen benzer bir durumla karşı karşıya kalıp bir avuç yiyecek ve bir damla su karneye bağlandığında aç vampirler gibi birbirimizi yemeye başlayacağız.

Filmde aile ilişkilerine dair, biraz 28 Hafta Sonra'yı hatırlatan, mesajlar da var ve pek yerinde olmuş. Sonunda (spoiler vermek gibi olmasın ama) hem vampirleri hem de insanları mutlu edecek bir çözüm bulunuyor. Tabii bir miktar zaiyat da oluyor doğal olarak.

Manasız Alacakaranlık serisinden sonra beklediğimiz ayarda bir vampir filmi olmuş olmasına lakin saçmalıklar da yok değil. Gerçi bunlar vampir türünün "undead" olması hasebiyle yazarların bir türlü başa çıkamadıkları saçmalıklar olsa da kimileri kolaylıkla önlenebilirmiş.

Örneğin baş karakterin kalbi atmayan (ki bunu EKG makinesine bağlandıklarında net olarak görüyoruz) bir vampir olmasına rağmen fosur fosur sigara içiyor olması bendenizi ziyadesiyle rahatsız etti. Hernekadar filmin ikinci yarısında bu sigara bağımlılığı halinin de mesaj kaygılı olduğunu anlasak da bence olmamış. Nefes almayan ve hatta (burdan sonrası SPOILER! içerir) tekrar insana dönüştüğü anda nefes almaya başlaması ve bundan duyduğu haz özellikle vurgulanan bir adam sigara dumanını nasıl içine çeker de nasıl üfler. Tabii bu noktada şöyle bir soru da yöneltilebilir: vampirin olduğuna inanıyorsun da sigara içtiğine mi inanmıyorsun???

Mesaja gelince: kanımca insan kanı içmeyi reddeden, zaten kendi isteği dışında, şerefsiz biraderi tarafından dönüştürülmüş olan esasoğlan sefil hayatından o kadar tiksinmektedir ki, zaten ölmüşüm deyip adamakıllı ölemeyeceğine lanet edip birini söndürmeden diğerini yakar. Ancak tekrar insana dönüştükten sonra tek bir sigara dahi içtiğini görmeyiz zira artık hayatı kıymetlidir.

Velhasıl Daybreakers izlenesi bir vampir filmi.

Bu arada yine yakın zamanda izlediğim 30 Days of Night'a da değinmeden geçemeyeceğim. Rezalet bir filmdi. İzlemediyseniz hiç vakit harcamayın derim. Filmde hoşuma giden tek şey lider vampirin tüm kasabayı yiyip bitirdikten sonra "şimdi burayı yakıp yıkalım ve de kaza süsü verelim ki insanlar bizim hayal ürünü olduğumuza inanmaya devam etsinler, biz de mutlu mesut undead olmaya devam edelim" demesiydi. Onun dışında beş para etmez.

3 yorum:

EnT dedi ki...

Mantar gibi bitiveren son dönem vimpir filmlerinin arasından sıyrılan bir film. Yer yer saçmalıklarıi eksiklikleri yok değil tabi. En çok hoşuma giden kısmı aynada görünmeyen vimpir fenomenine çok yerinde bir ekleme yapmışlar: aynada sadece vimpir görünmüyor, kıyafetler değil.

Hakan dedi ki...

Biz dun kayit yaparkene de konustuk (bu gun becerebilirsem birisini edit edip postlicam): bikac yil mantar gibi zombi filmleri bitti, simdi vampir fimleri, bundan sonra sirada ejderhalar vardir umarim. Booole tekrar tekrar belli temalar gelip gidiyo galiba TV ve sinema ekranlarina. Her on senede bi, bi guruh, sonra bi sonraki tema...

tacer dedi ki...

Ben de epeyce tuttum filmi, birtakım eksiklikleri ve ayarsızlıklarına reğmen. Çeken ben olsaydım aşağıdaki eklemeleri yapar politizasyonu abartırdım:

1. ABD salgının Irak'a yayılmasına engel olur ve orayı bir kan bankası olarak kullanmaya başlar. İran'ı da ikinci bir şarküteri dükkanı yapmakla tehdit eder.

2. Asyanın kanını ucuz yoldan Avrupaya transfer etmek için doğal kan hattı projesi (BABUCCO) yapılır, ABD'nin itirazlarına rağmen İran ve Türkiye arasında kan protokolü imzalanır.

3. Çin dünyaya ucuz kan pompalar yeni dünya devi olur

4. %70 ÖTV ile dünyanın en pahalı kanını türkiye tüketir

5. Sağlık Bakanı kameraların karşısında hepatitli kan içer, bakın ben de içiyom bişey olmuyor der, biz de hastalıklı kanları bolca ithal edip çoluk çocuğa içiririz...

Ehheh biraz abarttım gibi ama filmdeki pek çok unsurdan daha gerçekçi olabilir bu çizdiğim resim...