Çarşamba, Ağustos 29, 2007

Hitit Gunesi Podcast - Harbi Versiyon Epizort 1

Biz yaptik oldu!

Sonunda ilk ep'i cikarttim piyasaya... Zor oldu...

Epizort bir, butun 24 dakika geyik ve 3 dakika muzigiyle... Hazir!
Epizort iki, butun 11 dakika geyik ve 3 dakika muzigiule... Haftaya! (hazir esasinda.)

Bildiginiz/bilmediginiz gibi bu kayitlar aslinda Eralp, Mert ve benim uzun bir takim geyiklerinin sag kalmis kisimlari, ne yazik ki ekipman sorunlari yuzunden buyuk kismini kaybettik geyigin, o yuzden muhabbetin ortasindan daliyoruz resmen.

Simdi dorduncu minimi episoduna hazirliga basladim, ucuncu ana episoda nasil organize olcaz bilmiyorum.
Ogreniyom.

Çarşamba, Ağustos 22, 2007

SESSİZLİK KULELERİ - 2084 -- Kaan Arslanoğlu

İthaki 2007

Bir yerli bilim kurgu. Türk yazarların bilim kurgu ve fantastik eserlerini takip edip incelemek şu sıralar edindiğim uğraşlardan biri. Daha önce Saygın Ersin'in başarılı bir fantastik çalışmasını yorumlamıştım.

Sessizlik Kuleleri-2084 yaşanan bir felaket sonrası teknolojik olarak ileri bir toplumun saygın bir üyesi olan psikolog bir kadının 50 yıl önceki felaketten sağ çıkan bir kaç çocuktan biri olarak yaşadığı deneyimin de etkisiyle hayatını sorgulamasını anlatıyor. Büyük yıkım adı verilen bu felaketten bir avuç çocuk özel bir taşıta bindirilerek kurtarılır. Yıkımdan elli yıl sonra teknoloji bazı toplumları temel gereksinimlere dahi ihtiyaç duymayacağı bir noktaya getirmiştir. Diğerleri ise teknolojide kısmen ilerlemiş, mutluluk hapı bağımlısı topluluklar olarak görece daha ilkel yaşamlarını sürdürmektedirler. Olaylar kahramanın, oğlunun ruhsal durumu için endişelenen bir anneden bir telefon almasıyla başlar. Psikoloğu ziyarete gelen adamın tüm sistemin dikkatini çeken genetik farklılıkları vardır.

Kitap önemli ölçüde incilden ve Hıristiyanlıktan etkilenmiş. Adem, son yemek, on iki havari ve kutsal kase gibi klasik öğeleri görmek mümkün. Kahramanın bir gezi sırasında seyrettiği tarih bilgileri aracılığıyla da Türkiye'ye ve teröre değinilmiş.

Öykü asıl karakterin sürekli ön plana çıkan Magdalı Meryem tarzında iç çekişmelerinden yola çıkıyor. Hatta bu iç hesaplaşmalar o kadar ön plandalar ki diğer karakterler kısmen sönükleşiyor, kurgu da yer yer kopuklaşıyor. Baş kahraman olan psikoloğun içe dönüklüğü bu nedenle okuyucuyu kurgudan ve kurguya katkıda bulunan karakterlerden uzaklaştırıyor. Bir romandan çok hikaye havası verilmiş içsel bir deneme gibi.

Bütün bu bireysel çatışmaların arasında kahramanın anlatıklarının hangisinin bir düş, bir görüntü, anı silsilesi ya da gerçek olduğu belli değil. Tüm bu belirsizlik yalnızca kahramanın kafasını karıştırmakla kalmıyor, okuyucuyu da allak bullak ediyor.

Öte yandan J.G. Ballard'ın koyu psikolojik öykülerinin havasını taşıdığını da yadsıyamam. Ballard'ın o öykülerini de anlamakta güçlük çekmişimdir.

Tüm bu olumsuz havaya karşın yazarın bir bk yazma çabasını ve başarısını büyük bir saygıyla selamlıyorum. Devamının gelmesini dilerim.

Pazar, Ağustos 12, 2007

Zaman Çöktü

Kanat Kitapevi 331 Sayfa, 2006

Y. Hakan Erdem’in üçüncü kitabı Zaman Çöktü’yü kitapçılarda gördüğümde ve özellikle bilimkurgu olduğunu okuduğumda fazlasıyla heyecanlandığımı itiraf etmeyeliyim. İlk kitabı Kitab-ı Duvduvani’daki biraz yorucu ama lezzetli anlatım tarzını çok beğenmiştim. İkinci eseri Unomastica alla Turca zekice kurgulanmış ama ilk kitaba göre beni daha az cezbeden bir kitaptı. Gelecek Anadoluda geçen bilimkurgu fikri tadına doyulmayacak bir kitap olduğu yönünde beklenti yarattı bende.

Çaman Çöktü gelecekte tufan sonrası bir dünya düzenini anlatılıyor. Yüksek teknolojik ayrıntılar ile bildik topraklarda bir gelecek tasvir etmiş Erdem. Pek de iç açıcı, aydınlık bir gelecek değil. Aslında bir bakıma anlatılan toplum günümüz Türkiyesini yansıtıyor. Ne yazık ki aradaki benzerlikleri yakalamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Sembolokrasi adı verilen bir rejimde elit bir kurulun yönettiği, medyanın bilgi bombardımanı altında güdülen bir toplum var kitapta. Bu ortamda tam olarak nasıl olduğunu anlamasam da zaman çöküyor. Gelecek ile geçmişin ögeleri birbirine karışıyor. Tam bu sırada koyun eti ile beslenecek kadar insanlaşmış koyunlar, hakları için ayaklanıyor. Çapraşık politik ilişkiler arasında, kaygan bir zeminde koyunlar sisteme karşı vuruşuyorlar.


Belki de yüksek dozlu beklentimden dolayı, belki de Hakan Erdem’in kitabının benim anladığım bilimkurgu şablonundan biraz faklı olmasından veyahut Sofya’ya taşınmamın verdiği zihinsel buhran ve bitkinliken dolayı bitirmekte zorlandım. Erdem’in zekice bulduğu fikirler, Türkiyeye göndermeler ve yarttığı even ile ilgili detayları anlatmaya çalışan uzun cümleler kullanarak kurduğu kalabalık anlatım tarzı arasında kayboluyor. Geleceği betimlemekte kullanadığı karışık cümleler, diğer kitaplarda hoşuma gitse de giderek etkisini yitirdiğinden olsa gerek beni çok yordu. Başı sonu belli olmayan cümleler arasında ardı arkası kesilmeyen gelecek ile ilgili terimler okumayı zorlaştıryor. Anlatım tarzından dolayı yazarın kurduğu kurgu etkisini yitirmiş gibi.


Bir Türk yazarın bizi anlatan, Anadoluda geçen bilimkurgu öyküsünü okumakta fayda var. Yine geniş ve rahat bir ortamda sindire sindire okumanuz hayırlı olacaktır.

Cumartesi, Ağustos 11, 2007

Tanridan bize mektup

Hayvanlik ama buyrun arkadaslar... TWIS'ten Kirsten Sanford'un sayfasinda gordum...

Perşembe, Ağustos 09, 2007

Demgüsar Vakası 1

Şehri İstanbul'da umumi kabul görmüş lakabım ile Vak'a Nüvis Bekir Efendi, mahalle eşrafına göre Ulemadan Bekir Bey, saray ahalisine göre Şaşı Bekir Efendi, ulemadan pek muhterem alimlere göre Çenebaz Bekir, naçizane bendeniz, İmam Ahmet Efendi oğlu Bekir size elimden geldiğince Akdeniz’den Karadeniz’e, Rumeli’nden Anadolu’ya, Karaman'dan Rum’a ve hatta vilayet-i Zulkadriyyenden Diyarbekir ötesine, Şam, Haleb, Mısır, Medine, Kudüs ve külliyen diyar-i Arab'dan tutun da Allahsız ecnebilerin dahi nice memleketlere yapmış olduğum müstesna ziyaretler esnasında karşılaşmış olduğum vakaları, işitmiş olduğum havadisleri anlatmak isterim.
Dimağımda yer tutmuş olan nice kıssa, vakka, havadis ve şahsiyetin belki de en ilginçlerinden ve gariplerinden biri kefere Frenk ülkesine yaptığım ziyaret sırasında uğradığım Paşa Tahtı Şehri Sofya’da duymuş olduğum “Demgüsar Vakası”dır. Huzurlarınızda gaibten dehşetengiz mahlukatı, dudaklarınızı uçuklatacak batıni ilmi, esrarengiz şehlevent dervişi ve güzeller güzeli ahusu ile Demgüsar Vakasının ilk tekmili.

Demgüsar Vakkası - 1 Sofya İline Dair

Rumeli Eyaleti 24 sancak, 1227 kılıç zeamet ve 12378 kılıç tımardan ibarettir. Sancaklardan en büyüğü ise Paşa Tahtı olan Sofya şehridir. Uluğ bir dağın eteğine yerleşmiş olan şehir, ismini Bizans’ın kefere krallarından Justiyan tarafından, İsa Peygamberin doğumundan yaklaşık 700 yıl sonra yaptırılmış olan Azize Sofya kilisesinden almıştır. Her cenahında Bizans’tan yadigâr harabeler vardır. Azize Sofya’nın şehri 15.000 hanede 100.000 kişiyi barındırır. Dağlardan akan suyu pek lezzetli olup türlü mide, bağırsak, mesane derdine iyi geldiği söylenir. Sofya’dan Rumeli’nin garbına, Karadeniz’e uzanan toprakları fersah fersah üzüm bağları kaplar. Rumeli ahalisi üzüm ehli halk olarak namı frenk illerine kadar yayılmış dem imal ederler. Kervan yolu ve paşa sancağı olması nedeni ile tadına doyulmaz türlü demi ve envai çeşit meyi, Sofya şehrinin dört bir yanına yayılmış irili ufaklı 31 adet meyhanede bulmak mümkündür.

Âdemi gürbüz, sıhhatli, Havvası ise sırma saçlı, kalem kaşlı, ceylan gözlü, ahu endamlıdır. Ancak yerlisi biraz kaba olup, Osmanlı ve İslam adap ve terbiyesinden uzaktır. Saygıda kusur olmasa da biraz tembeldir esnafı da. Bu nedenledir ki hizmette Şehri-i İstanbul veyahut diğer Rumeli illeri ile karşılaştırırsan üzülürsün.

Eyaletin Paşa Tahtında hünkârımıza pek çok yararlılığı dokunmuş, baş üryan, sine püryan, kılıç al nice cenk meydanında baş üstünde baş, taş üstünde taş bırakmamış, Solak Ahmet Paşa oturur. Şehrin güvenliğinden de bölüklü ortalarından 76. ncı Orta mensubu yeniçeriyan mesuldür. Solak Ahmet Paşa dirlik hususunda pek sert olup, asayişi bozan külhaniye, demi fazla kaçıran bekriye, fermanlara riayet etmeyen külhaniye hiç müsamaha göstermez. Kilisesinin önündeki meydandan darağacı eksik olmaz.

Gündüzleri karakullukçular başlarında subaşı ile sokakları arşınlayıp şehri kol gezerler. En gözden ırak sokakta, en tekinsiz mahallede de bile asayiş berkemaldır. Gündüzleri böyle iken güneş Bulgarın Vitoş dediği dağın ardına devrildiğinde, sokaktan el ayak kesilir. Yerlisi kaçar, sığınır dam altlarına. Yeniçeriyan bile yoldaş bulmadan, boy boy meşale, kandil yakmadan çıkmaz sokağa. Çıksa da uzak durur karanlıktan, kuytudan. Gecelerin zifirisinde ise Şehri-i Sofya’ya musallat olmuş bir illet kol gezer. Bu öyle bir illettir ki, Rumeli’den Eflak-Boğdan'a, nice Balkan ili çeker bu azabı. Öyle bir illettir ki görüp de ruhunu teslim etmeden cemaate anlatabilen yoktur. Öyle bir illettir ki, müflis fukara, hane-harab gaibe karışır zifirin içerisinde. Öte yandan gariptir bu şer mahlûkat, barka el sürdüğü görülmemiştir. Uzak durur hanelerden. Lakin sokaklar ise haramdır âdem soyuna geceleri.

Ola ki yolunuz düşer ise Sofya şehrine gezin, tozun, eğlenin. Meyi, demi için, iyş-ü- işret edin meyhanelerinde. Huri suretindeki havvaların muhabbetinin tadına varın. Yine de tedbiri elden bırakmayın. Gün batımına yakın sokakta biçare kalmayın. Haneden ayrılmayın. Müslüman illerinde kulaktan kulağa "Demgüsar" mahlası ile anlatılan, Hz. İsa Peygambere tapınan Allahsız ecnebi diyarlarında ise, burada kağıda dökmek istemediğim nice hayırsız ad ile çağrılan, âdemoğlunun kanını mey niyetine içen, Kabil soyu ifrit tohumuna karşı tedbirli olun. Büyük ulema, zamanının yeganesi, hidayet-eda Şeyhülislam Ebu Suud Efendi Hazretlerinin tembihlerine kulak verin.

"Gaflet karşısında müminlere musallat olan, hile ve desiseler ile iştigal eden afaritten korunmak için öncelikle imanımızın tam olması, Peygamber Efendimizin sünnetlerini usulünce uygulamamız gerekmektedir. Habail-üs Şeytanın en esaslı hilelerinden olan şehvetten, avrattan, yani haramdan uzak durarak ancak helale uçkur çözmek esastır. Ey Müminler, yüce Allah'ın ve Peygamber Efendimizin öğretilerinden şaşmadan, ahrete giden bu dikenli fakat nur ile aydınlatılmış yolda, ancak imanımız sayesinde bize bahşedilecek olan Riyaz-ı Cennete ulaşabiliriz."

Vak'a Nüvis Bekir Efendi

Rumeli İlleri Şehrengiznamesi

Hicri 1048


Bir sonraki tekmilde Sofya'nın güzeller güzeli dilberi. Çok yakında !