Salı, Ekim 02, 2007

Preacher

DC Vertigo

Preacher türkçe meali ile vaiz, bedenini tam olarak ne olduğu açıklanamayan bir varlık ile paylaşan, hayatı trajediler içinde geçen vaiz Jesse Custer’ın (J.C./İsa Mesih. Bu gönderme biraz bayatladı, ama neyse.) tanrıyı arama macerasını anlatıyor. Hikayeyi olağan dışı yapan olay ise vaizin tanrıyı arama nedeninin ruhani olmaması. Bütün amacı tanrıyı cezalandırmak hatta pataklamak Custer’ın.

Custer arayışında yanında aslında bir mafya tetikçisi olan, mermilere yakalanmayan sevgilisi Tulip O’Hare ve kan içen, gün ışığında alev alan, zamanının IRA üyesi, alkolik Proinsias Cassidy var. Bunlara karşılık karşısında esas kötüler olarak fasişt aile üyeleri, kutsal kanı korumak adına ensestin gözüne vuran kutsal kase örgütü, Azrail’in beden bulmuş hali olan hiç kaçırmayan kovboy ve hatta tanrının kendisi, yan rollerde ise seri katiller, eşcinseller, her çeşit fetişistler, vampir özentileri ve daha niceleri var.

Çizimler ve anlatım tarzı bir hayli amerikanvari. Renkli ama kötü çizimler var. Mekanlar çoğunlukla Teksas ve çevre illere ait. Buram buram western kokuyor. Ancak gerek yazar, gerekse çizer Kuzey İrlandalı. Bütün bu çelişki içerisinde Amerikan toplumunu yerden yere vuran göndermeler havada uçuşuyor.

Custer karakteri fazlası ile maço, alkolik küfürbaz ve kavgacı. Modern bir kovboy gibi. Genç yaşta kaybettiği annesi ve babası ile sapkın aile bireyleri nedeni ile zor bir çocukluk geçirmiş. Hikaye boyunca karşılaştığı her türlü düşmana, buna tanrı da dahil, abartılı bir maçoluk ile karşı koyuyor. Bedenini paylaştığı Genesis (Başlangıç) adlı varlık nedeni ile kişilere söylediğini yaptırabilme gücünün dışında Bruce Lee’yi kıskandıracak şekilde dövüşüyor. Herşeye rağmen Genesis’in ne işe yaradığı ve Custer’a ne kattığı bir hayli bulanık.

Tanrı ve din anlayışı tamamen hristiyanlığa dayanıyor. Ancak tanrı dahil olmak üzere bütün dünyevi olmayan karakterlede fazla bir insansılık var. Melekler alkolik, bürokrasi içerisinde güç savaşı verirken bir başka meleği ortadan kaldırmaktan çekinmiyor. Dünyaya sürgüne gönderilen melekler ise bodoslama sekse ve uyuşturucuya dalıyorlar. Hiç kadın melek yokken, iblisler dişi. Tanrı ise sürekli kendini açıklamak zorunda hisseden, ne yaptığı tam olarak belli olmayan biri olarak anlatılmış. İlahi bir varlıktan çok işe yaramaz biri gibi. Bu arada yazar İsa’nın çarmıhta ölmediğini, yaşadığını hatta Magdalı Meryem ile çoluk çocuğa karıştığını söylüyor. İsa’nın soyunu miras bölünmesin, aile dışına çıkması düşüncesi ile ensestin gözüne vurdurmuş kase örgütü koruyor.

Bütün bu hikaye ve karakterler, ne kadar içini doldurmaya çalışsalar da dipsiz kuyu misali bir boşluğa sahip. Anlatılanlar ilginç olsa anlatım tarzından dolayı bana çok sıkıcı geldi. Gereksiz uzun konuşmalar, her şeye rağmen ölmeyen kahramanlar, ne olduğu defalarca anlatılsa da anlaşılamayan Genesis, uzun ve gereksiz geri dönüşler, zorlama bir western tarzı, vampirden çok İrlandalı bir alkolik olan bir vampir, devlet memuru gibi melekler, kaybeden bir tanrı, sektirmeden hepsi sapkın kötülerle bütün ögelerde bir iğretilik var. Dediğim gibi fikir ilginç ve kulağa Kevin Smith’in Dogma’sı gibi gelse de anlatım çok başarısız. Eğer hikaye Amerikan hayatına ve inanç sistemine eleştiri ise fazla komik. Yok espirili bir taşlama ise de çok ciddi. Her şey iki arada bir derede kalmış.


Üşenmeden 66 sayıyı, yer yer sadece resimlere bakarak (bir yere gitmeyen yan hikayeler çok gereksiz kalıyor.) yer yer resimlere de bakmadan (ah ah nerde güzelim mangalar) sırf tanrı konusunda en sonunda ne olacağını öğrenmek için okudum. Ancak son beni azcık bile tatmin etmedi. Sonuç olarak tek bir cilt olarak kısaltılsa ve karakterler daha doğru dürüst tasarlanmış olsa çok da güzel olacak bir konu göre heba edilmiş.

Hiç yorum yok: