Çarşamba, Aralık 26, 2012

Stalker (İz Sürücü)


Bir kez konuk! yazarımız Aynur Yalçınkaya bizlerle.


Birkaç gün önce internetten indirdiğim Einstein’ın “Yaşamla Yazışma” isimli kitabına şöyle bir göz gezdirirken Pascal’ın “Düşünceler” isimli eserinden alınan şu cümleler dikkatimi çekti.

“Ne beni kimin dünyaya getirdiğini, ne dünyanın ne olduğunu ne de kendimin kim olduğunu biliyorum; her konuda korkunç bir bilgisizlik içindeyim; yaşamımın ne olduğunu, duyularımın, ruhumun ne olduğunu, hatta kendi söylediklerimi düşünen, her şey ve kendisi üzerine kafa yoran ve kendisini diğer şeylerden daha iyi tanımayan o bölümün ne olduğunu bilmiyorum.

Evrenin beni kuşatan bu korkunç boşluklarını görüyor ve neden başka bir yere değil de tam buraya yerleştirildiğimi ya da bana yaşam olarak verilmiş kısa zaman aralığının bana neden koskoca sonsuzluğun, benden önceki ve beni izleyecek olan sonsuzluğun başka bir noktasında değil de bu noktasında eşlik ettiğini bilmeksizin kendimi bu sınırsız enginliğin bu köşesine bağlanmış buluyorum. Her yanda yalnızca beni ancak bir an sürecek ve bir daha geri dönmeyecek bir atom ve gölge gibi kuşatan sonsuzluğu görüyorum. Bildiğim tek şey, yakında ölmem gerektiği, ancak en az tanıdığım şey de, kaçamayacağım bu ölümün ta kendisi."

İşte dedim bu cümleleri okur okumaz kendi kendime, Strugatsky kardeşlerin “Roadside Picnic” isimli bilim kurgu romanından sinemaya uyarlanan Tarkovski’nin “Stalker”ı hakkında yazmak istediğim yazı için uygun bir girizgah. Nedeni ise bu sözlerin bana filmin kahramanlarından yazarı anımsatmasıydı.

Bilinmeyen bir zamanda ve bilinmeyen bir ülkede geçen Stalker’ın konusu meteor çarpmasından sonra Zone olarak adlandırılan ve içerisindeki gizli güçlere sahip bir odadan ötürü ziyaretçilere kapatılan yasak bölgeye üç kişinin yaptığı yolculuktur. Bu kişilerden biri diğer ikisine rehberlik eden İz Sürücüdür (Stalker). Stalker bu bölgeye istekli kişileri götürüp onların dileklerini gerçekleştirmesine yardımcı olmayı kendine görev edinen birkaç kişiden biridir. Bu seferki yolculukta rehberlik ettiği iki kişiden biri ilhamını kaybeden bir yazar öteki ise bir bilim adamıdır. Çeşitli zorlukların ardından odaya vardıklarında yazar ve bilim adamı odaya girmeye cesaret edemezler. Çünkü odada dillendirilen istekler değil, insanların yüreğinde gizli olan en derin istekler gerçekleşmektedir.

Çok katmanlı bir film olan Stalker’da üç farklı ruhun yolculuğunu buldum. Her biri farklı düşünce yapısına sahip üç insan ve üç insanın dünyayı farklı farklı gören gözleri. Bilim, sanat ve din üçlemi. Diyaloglar ve her biri bir fotoğraf karesini andıran sahneler bana kalırsa muhteşemdi. Solaris’in ardından Stalker’da da Tarkovski’nin mistisizmi bilim kurguya nasıl başarıyla yedirdiğine birebir şahit oldum. Derim ki izleyelim, izlemeyenlere silah zoruyla izletelim :)

1 yorum:

Berk Ergin dedi ki...

Aslında üçgenin bir ayağı olan din bu filmde tartışmalı. Belki felsefe demek daha doğru olabilir.