Halil son anda dümeni kırınca iskeleden gelen tekneden kaçabildi. Tekne şöyle bir sarsıldı. Güvertedeki kadınların bağırışlarını biran yükseldi ve başlarındaki adamın hoyrat buyurması ile kesildi. Adam kadınları susturup Halil’e yükledi.
“Kaptan! Naptığını sanıyorsun? Mal taşımıyorsun. Adem evladıyız. Ayıptır, günahtır. Görmez misin nereye gittiğini?”
Halil içinden bir hasbinallah çekip söyleyeceklerini yuttu. Alttan almak lazımdı. Ne de olsa müşteri veli-nimetti.
“Beyim kusura kalma. Bugün hava patladı. Herkes Haliç’e önce girmek için yarış eder. Bazı densizler de Haliç paşa babalarının malıymış zannederler.”
Adam biraz kendi kendine homurdanıp sustu. Sustuğu da iyi oldu. Bu havada pür dikkat tekneye hakim olmak gerekirdi. Bir de ona buna kulak verirse nereye çarpacağı belli olmazdı.
Gelen tekneyi de başındaki mendeburu da gayet iyi tanıyordu. Fayrap Ali diyorlardı deyyusa. Güya pek tez canlıymış. Yesinler onun fiyakasını. Kansız istim kesmeden bodoslama gelmişti. Neredeyse kaşkavalı yiyordu. Dümeni kırmasa iskeleden girecekti puştlavat. Daha düne kadar teknelerde miçoluk yapan bu civelek çıkmış iki dirhem aklıyla racon kesiyordu.
Fayrap Ali’nin teknesi o dümeni kırınca önüne geçmişti. Ondan önce girecekti Haliç’e. Üsküdar’da ondan sonra çıkmasına rağmen, Haliç’e önce girecek, tur bindirecekti. Fazladan bir posta daha müşteri demekti. Varınca günün gösterecekti dallamaya. Kan çıkacaktı bu sefer. Ne zaman biraz alttan alsa herif tepesine çıkıyordu.
Sırayı kaçırdığını düşününce iyice sinirlendi Halil. Ocakçıya dönüp kükredi.
“Ulan ocakçı müsveddesi! Ulan kasık mancası! Ne durursun orada. Fayrap Ali fertiği çekti. Sen orada mal mal bakıyorsun. Atsana odunları ocağa! Harlasana ateşi! Yemin billah Arak Ali’nin gerisinde kalırsak keserim mancanı bilesin. Yallah!”
Müşteri Halil’in söylediklerini anlamasa da, ne menem laflar ettiğini anlıyordu. Yine de sustu. Biran önce varmak onun da işine geliyordu.
Ocakçı iyi adamdı, hoş adamdı da biraz yavaştı. İşine gelince ateş gibi oluyordu. Onun dışında Üsküdar’ı, Adalar’ı, Haliç’i, İstanbul’u uzun uzun seyrederdi. Arada böyle silkelemek gerekiyordu. Neyse ki ocakçı zılgıtı yiyince odunları sektirmeden atmaya başladı ocağa. Ocak iyice harlandı. Teknenin kazanından biteviye duman çıkmaya başladı.
Tekne artık istim üstündeydi. Halil’in keyfi biraz yerine geldi. Artık Ali’nin teknesine yetişmiş hatta geçmeye başlamıştı. Sancakta Ali teknenin dümeninde ocakçısına saydırıyordu. Aradan sıvışamayacağını anlamıştı. Ali’nin siniri Halil’e iyi gelmişti. Ali’ye seslendi.
“Ulan Arak Ali var mı öyle aradan fertiği çekmek. Yok öyle katakulli çevirmek. Sen beşikteyken biz burada dümen sallıyorduk. Ulan kasık mancası haddini bil. Katavalis?”
Ali Halil’in söylediklerini önce duymazdan geldi. Dümene yüklenip tekneyi üzerine kırsa da teknesi artık geride kalmıştı. Tutturamadı. O zaman Fayrap Ali bastı kalayı ama sesi rüzgara ve Halil’in teknesinin istimine karıştı.
Halil’in keyfi iyice yerine gelmişti. Ali’nin ona yetişmesi artık mümkün değildi. Galata Kulesi’ne de az kalmıştı. Ondan önce kuleye yanaşıp yeni müşteri alacaktı artık. Dalavereciye gününü göstermişti.
Az sonra tekne kuleye yanaşmış, müşteri yükünü ve yanındaki kadınları indiriyordu. Teknenin gidişinden hiçte hoşnut değildi ama sesini de çıkartmadı. Halil’in eline sayıverdi mangırları.
Adam gözden kaybolduğunda Ali’nin teknesi de yanaşmıştı. Fayrap Ali müşterisinin inmesini beklemeden hışımla tekneden atladı. Atladığı gibi de Halil’in yanında bitiverdi. Üstüne doğru eğilip bağırmaya başladı.
“Ulan Fırıldak Halil utanmaz mısın müşteri yanında kalaylamaya. Ne var sen az önce insek kuleye. Teknenin istimimi kaçar bre deyyus.”
Halil’in keyfine diyecek yoktu.
“Kısa kes tıraşı Arak Ali. Uzatmada müşterine bak. Mangırları kaçırmasın kibarzade. Boyunun ölçüsünü aldık. Havada karada geçemezsin beni.”
Ali bir müşterisine bir Halil’e baktı. Dönüp müşterisine doğru seğirtti. Giderken de Halil’e baktı.
“Ulan Fırıldak yine ettin edeceğini. Neyse bu turdan sonra demleneceğiz artık. Barbanın kıymetli fıçısını açtırırız artık.”
Halil gülerek geri atladı istim teknesine. Yelkenciye bağırırken bile gülüyordu.
“Ulan yelkenci bozuntusu. Yelkenler sönüyor. İrtifa kaybedecek tekne. Doldur bre itsimi! Uçalım geri Üsküdar’ın kulesine.” Acele etmek lazımdı. Arak Ali uçup Üsküdar Kulesine konmadan acele etmek lazımdı. Bir tur daha döndükten sonra istikamet Fayrap Ali ile birlikte Barba Yorgo’nun gedikli meyhanesiydi.
“Kaptan! Naptığını sanıyorsun? Mal taşımıyorsun. Adem evladıyız. Ayıptır, günahtır. Görmez misin nereye gittiğini?”
Halil içinden bir hasbinallah çekip söyleyeceklerini yuttu. Alttan almak lazımdı. Ne de olsa müşteri veli-nimetti.
“Beyim kusura kalma. Bugün hava patladı. Herkes Haliç’e önce girmek için yarış eder. Bazı densizler de Haliç paşa babalarının malıymış zannederler.”
Adam biraz kendi kendine homurdanıp sustu. Sustuğu da iyi oldu. Bu havada pür dikkat tekneye hakim olmak gerekirdi. Bir de ona buna kulak verirse nereye çarpacağı belli olmazdı.
Gelen tekneyi de başındaki mendeburu da gayet iyi tanıyordu. Fayrap Ali diyorlardı deyyusa. Güya pek tez canlıymış. Yesinler onun fiyakasını. Kansız istim kesmeden bodoslama gelmişti. Neredeyse kaşkavalı yiyordu. Dümeni kırmasa iskeleden girecekti puştlavat. Daha düne kadar teknelerde miçoluk yapan bu civelek çıkmış iki dirhem aklıyla racon kesiyordu.
Fayrap Ali’nin teknesi o dümeni kırınca önüne geçmişti. Ondan önce girecekti Haliç’e. Üsküdar’da ondan sonra çıkmasına rağmen, Haliç’e önce girecek, tur bindirecekti. Fazladan bir posta daha müşteri demekti. Varınca günün gösterecekti dallamaya. Kan çıkacaktı bu sefer. Ne zaman biraz alttan alsa herif tepesine çıkıyordu.
Sırayı kaçırdığını düşününce iyice sinirlendi Halil. Ocakçıya dönüp kükredi.
“Ulan ocakçı müsveddesi! Ulan kasık mancası! Ne durursun orada. Fayrap Ali fertiği çekti. Sen orada mal mal bakıyorsun. Atsana odunları ocağa! Harlasana ateşi! Yemin billah Arak Ali’nin gerisinde kalırsak keserim mancanı bilesin. Yallah!”
Müşteri Halil’in söylediklerini anlamasa da, ne menem laflar ettiğini anlıyordu. Yine de sustu. Biran önce varmak onun da işine geliyordu.
Ocakçı iyi adamdı, hoş adamdı da biraz yavaştı. İşine gelince ateş gibi oluyordu. Onun dışında Üsküdar’ı, Adalar’ı, Haliç’i, İstanbul’u uzun uzun seyrederdi. Arada böyle silkelemek gerekiyordu. Neyse ki ocakçı zılgıtı yiyince odunları sektirmeden atmaya başladı ocağa. Ocak iyice harlandı. Teknenin kazanından biteviye duman çıkmaya başladı.
Tekne artık istim üstündeydi. Halil’in keyfi biraz yerine geldi. Artık Ali’nin teknesine yetişmiş hatta geçmeye başlamıştı. Sancakta Ali teknenin dümeninde ocakçısına saydırıyordu. Aradan sıvışamayacağını anlamıştı. Ali’nin siniri Halil’e iyi gelmişti. Ali’ye seslendi.
“Ulan Arak Ali var mı öyle aradan fertiği çekmek. Yok öyle katakulli çevirmek. Sen beşikteyken biz burada dümen sallıyorduk. Ulan kasık mancası haddini bil. Katavalis?”
Ali Halil’in söylediklerini önce duymazdan geldi. Dümene yüklenip tekneyi üzerine kırsa da teknesi artık geride kalmıştı. Tutturamadı. O zaman Fayrap Ali bastı kalayı ama sesi rüzgara ve Halil’in teknesinin istimine karıştı.
Halil’in keyfi iyice yerine gelmişti. Ali’nin ona yetişmesi artık mümkün değildi. Galata Kulesi’ne de az kalmıştı. Ondan önce kuleye yanaşıp yeni müşteri alacaktı artık. Dalavereciye gününü göstermişti.
Az sonra tekne kuleye yanaşmış, müşteri yükünü ve yanındaki kadınları indiriyordu. Teknenin gidişinden hiçte hoşnut değildi ama sesini de çıkartmadı. Halil’in eline sayıverdi mangırları.
Adam gözden kaybolduğunda Ali’nin teknesi de yanaşmıştı. Fayrap Ali müşterisinin inmesini beklemeden hışımla tekneden atladı. Atladığı gibi de Halil’in yanında bitiverdi. Üstüne doğru eğilip bağırmaya başladı.
“Ulan Fırıldak Halil utanmaz mısın müşteri yanında kalaylamaya. Ne var sen az önce insek kuleye. Teknenin istimimi kaçar bre deyyus.”
Halil’in keyfine diyecek yoktu.
“Kısa kes tıraşı Arak Ali. Uzatmada müşterine bak. Mangırları kaçırmasın kibarzade. Boyunun ölçüsünü aldık. Havada karada geçemezsin beni.”
Ali bir müşterisine bir Halil’e baktı. Dönüp müşterisine doğru seğirtti. Giderken de Halil’e baktı.
“Ulan Fırıldak yine ettin edeceğini. Neyse bu turdan sonra demleneceğiz artık. Barbanın kıymetli fıçısını açtırırız artık.”
Halil gülerek geri atladı istim teknesine. Yelkenciye bağırırken bile gülüyordu.
“Ulan yelkenci bozuntusu. Yelkenler sönüyor. İrtifa kaybedecek tekne. Doldur bre itsimi! Uçalım geri Üsküdar’ın kulesine.” Acele etmek lazımdı. Arak Ali uçup Üsküdar Kulesine konmadan acele etmek lazımdı. Bir tur daha döndükten sonra istikamet Fayrap Ali ile birlikte Barba Yorgo’nun gedikli meyhanesiydi.
2 yorum:
Son okuma istiyor; tapaj ve/veya imla hataları var.
Acelecilik tembelliğin bir sonucu olmalı. Kim bir kez daha okuyacak :P
Yorum Gönder