Önümüzdeki hafta Leh yazar Andrej Sapkowski'nin meşhur kahramanı Geralt, namı diyar Witcher'ın dizisi Netflix ekranlarına arz endam edecek. Sinema ve televizyon denilen aç gözlü, gözü doymayan, kadir kıymet bilmeyen ikiz hilkat garibeleri kitapların sayfaları arasından çekip koparıp tarumar ettikleri pek çok kurbana bir yenisi daha eklenecek. Yanlış anlaşılmasın film ve dizilere karşı değilim ama pek çok kitabın görülen lüzum üzerine incelitilerek ekrana taşınmasındaki kayıplara üzülüyorum. Witcher için bunun nereye kadar olduğunu haftaya göreceğiz. Açıkcası diziler filmlere göre daha düzgün iş çıkartıyor. Neyse kimse kaynak metne benim istediğim açıdan bağlı kalarak film, dizi çekecek diye bir kural yok. Yine de olsa fena olmazdı tabii.
Lafı çok uzatmadan esas konumuza gelelim. Haftaya başlayacak diziden önce olayın kaynağına gidelim. Yani Polonya'dan çıktıktan sonra ünü yavaş ama emin adımlarla büyüyen ve en sonunda iki öykü kitabı, beş roman, altı çizgi roman, iki dizi film, bir film, bir masa üstü oyun, üç bilgisayar oyunu, bir kart oyunu ve bir kutu oyunu olmak üzere çok çeşitli mecralara yayılan bu efsanenin başladığı kitapların satır arasındaki karakterlere, yaşadıkları karanlık dünyaya vetüm anlatımın merkezinde yer alan Rivyalı Geralt'a. Witcher, Ak Kurt, efsuncu, namlı kılıç ustası, ücretli canavar avcısı, lanetli, Blaviken Kasabı, katil, türünün son örneklerinden, geçmişten kalmış, dışlanmış, yabancıların yaşadığı garip bir zamanda ve diyardaki öteki, Rivyalı Geralt, Witcher serisinin olağandışı kahramanına.